15 Aralık 2011 Perşembe

Ne zaman uyanacağız

Geçen bir yazı ele almıştım, sonra yazınca gördüm ki bir yazı ile düşüncelerimi ifade edemeyeceğim, yazı dizisi yapmaya karar verdim. Ha kim girip te okuyacak derseniz, ben yazıyorum yazınca da rahatlıyorum. Düşündüklerimi bir bakıma birileri ile paylaşmış oluyorum dertleşiyorum, yüzleşiyorum...

Nenem Aslen Karslı idi, yani anadili Kürt, Dedem ise Türk'tü. Dedem seferberlikte 13 yıl bilfiil cephede kalmıştı, cepheden 9 kurşun yarası ile gelmiş ve çok geçmeden de (ne acıdır) gurbette ölmüştü. Ölümü de çok trajiktir, bu gün bile hala mezarını bilmiyoruz bu bana hep acı vermiştir ve hala da vermeye devam ediyor. O yıllarda köyümüz Sivas?a bağlıdır, babam çok küçük, babamın büyük erkek kardeşi olmadığından da eniştesi (damadı) önce Hekimhan?a oradan da trenle Sivas'a Götürür. Bir kahvede otururlar, eniştem çarşıdan yiyecek içecek bir şeyler almaya gider, döndüğünde dedem Hastaneye varamadan Hakkın rahmetine kavuşur. Elde avuçta yoktur, oraya gitmek bile zar-zor olmuştur...

Dedemi Sivas'ta Belediyenin yardımı ile kimsesizler mezarına defnederler. İstiklal Madalyasını nenem ölene kadar koynundan çıkarmamıştı. Dedemden kalan tek hatırayı ara sıra koynundan çıkarır, öper koklar gerisin geri yerine koyardı. Nenemin o hali içime işlerdi, bu ne vefaydı böyle. Nenemden Madalyayı almayı başaramadık, dedik ki nine ver kayıt yaptıralım, gazi maaşı bağlanır sana, kabul etmedi...

Evimiz yolun kenarında idi, kerpiç köy evimizin önünde sekisi vardı. Ninem hep eşikte oturur bizim bilmediğimiz anlamadığımız dilden türkü söylerdi, o söylerken de zaman zaman da belindeki "peşkir" le gözünü silerdi. Ninem havluya (biz peşkir derdik) yağlık derdi, bana uzatır ıslattırırdı bazen de. Ninemin gözünden duyguyla söylediği Ağıt la karışık Türkü ile ağlaması çocuk olmama rağmen bana çok dokunurdu, bende başlardım ağlamaya...

Az önce ağlayan ninem, karşı köşeden "fati" bacı' yı görünce çocuklaşır sevincinden adeta uçardı. Fatma abla komşu Kürt köyünden bizim köye gelin gelmişti. Bizim akrabamızdı. Başlarlar konuşmaya saatlerce konuşurlar, ninem anadilinden biri ile konuştuktan sonra birden neşelenir, dinçlenir ve birkaç gün yetecek enerji depolardı adeta...
...

Yukarıda ki satırlar şu sıralara yazmaya başladığım 12 ve Kayıp Kuşakların öyküsü adını verdiğim yazımdan bir kesitti. Sizlerle bunu paylaşma gereği duydum çünkü:

Bu gün çok kirli bir oyun yine sahneye konmak isteniyor. Bir taraf Türk Milliyetçiliğini körüklerken diğer tarafta adeta onlara yardımcı oluyordu. Karşı tarafta Kürt Milliyetçiliğini empoze ediyordu. Eşgüdümlü olarak sahneye konan bu oyunlar bize hiç te yabancı değildi...

Her zaman söylenir üç kıta bir devlettik filan diye, iyi de o zaman biz "20 küsür Millet Tek Devlettik" şimdi kalkıp Tek Irk, tek Millet dayatması ne kadar doğru olur. Biz binlerce yıl değişik etnik kökenlerle iç içe olmuşuz nasıl ayrışacağız. Etki tepki doğuruyor, şiddet şiddeti besliyor, kan akıyor ocaklar sönüyor, analar ağlıyor.

Her gün bir eve bir figan düşüyor, Askerde Şehid olanın anası ağlıyor,dağda öleninde . İkisi de insan ikisi de ana kuzusu değil mi, Ölen de öldüren de bu Ülkenin vatandaşı değil mi. Bu ülkede eşitçe, Adilce, insanca bir arada yaşamayı bizler beceremeyecek kadar zavallı-mı-yız. Demokrasi, insan hakları, Hukukun üstünlüğü bizim vatandaşımızın da hakkı değil mi?

Şimdi sormak istiyorum, Koskoca Cihan İmparatorluğunun dağılma nedeni sadece Avrupa'nın Emperyalist emelleri mi. Bizim hiç mi kabahatimiz, ya da dahlimiz olmadı. Şimdi kalan avuç kadar yeri de kaybetmek mi istiyoruz. Milliyetçilik parçalanamaya giden yol değil-mi-dir.

Beyler ,beyler! Aklımızı başımıza alalım, bu gömleğin bize dar olduğunu artık görelim. Milliyetçilik bizi ulus yapabilir, ama Devlet yapamayacağını artık anlayalım.

Osmanlı binlerce yıl ayakta kalmış bakıyorsunuz tebaaları hala aynı dili konuşuyor, inancı aynı, kültürü aynı. Biz Camiimizi yaparken üç kapı yapamaz-mıyız, biri Kiliseye açılsa, biri Havraya. Size çok mu uçuk geliyor?

Biraz empati kurarsak, kendimizi, Kürdün yerine, Ermeni'nin yerine koyarak az zorlarsak kendimizi onlar gibi düşünebilirsek doğru kararı verebileceğiz diye düşünüyorum...

**

Peki ne zaman uyanacağız, iş işten geçtikten sonra mı? O zaman bir faydası olacak mı uyanmanın, ya da daha şiddetli bir savaş Allah korusun ya da iç savaşın kime ne faydası olacak. Daha çok kan, daha çok gözyaşı ile nereye varacağız. Söyler-mi-siniz Allah aşkına otuz yıldır dağa taşa bomba yağdırmakla, otuz bin Şehitle başımız göğe mi erdi. Milyarlarca dolarımız gitmedi mi, giden bizim istikbalimiz değil mi, sönen ocaklar bizim değil mi? Ölen de öldürülen de bizim insanımız değil mi?

Size soruyorum, polis panzerini öpen anne sizin anneniz olsaydı, oğlu için ağlayan yalvaran "Düşün kü" Kürt polisi senin evladını tutukladı ve annen yalvarıyor Kürt polisine". Yine düşün kü senin de evladın var ve senin evladın şu an Askerde değil de "Dağda" , ertesi gün sana cenazesini veriyorlar? Allah aşkına düşünsene her gün bunların, onlarcası yüzlercesi bizim Ülkemizde olmuyor mu?

Şu an cenazeler veriliyor, hatırlayın birkaç sen önceyi, toplu mezarlar şimdi ortaya çıkıyor. Biriniz çıkıp bana söyler-mi-siniz o ölenlerden birinin sizin oğlunuz, kızınız olmasını. Ya hu el insaf kim böyle bir şeyi kendine yakıştırır değil mi? O halde bu olanlar ne, film mi, hikâye mi, yalan mı?

Biz koskoca bir İmparatorluğun varisiyiz, biz Osmanlının torunlarıyız. Eninde sonunda bu mirasa sahip çıkmak zorundayız. Yeniden bu coğrafyayı Hükümranlığımız altına ebedi olarak alacağız. Suriye yine Eyaletimiz, Bağdat yine Vilayetimiz olacak. Asya'da, Avrupa'da, Afrika da bizim. Libya'da kan duracaksa, Ortadoğu'ya barış gelecekse bunu bizler başaracağız. Bundan öncede kendi evimize çeki düzen vereceğiz, kendimizle insanımızla barışacağız. Birlik ve beraberliği sağlayacaksak önce uyanmamız lazım. Bırakalım Milliyetçiliği, Ülkücülüğü...

Bizim asıl Ülkümüz belki de "Yeni Osmanlı" olmalıdır. Unutmayalım ki bu topraklarda yaşayan bu toprakların inananlarının ortak vatanıdır Türkiye. Bu Vatanı kendimize Cennete çevirmek bizim elimizde. Hakça, Adilce, İnsanca yaşamak bizim elimizde. Biz Avrupa'yı şekillendireceğiz, biz dünyaya barışın öncüsü olacağız. İktisadi, Ticari ve Siyasi adımla bunu başaracağız.

Bu seçim bizim var olma savaşımız olacak, sandığımıza sahip çıkacağız. Seçimde istikrarı yansıtacağız, önümüzde yeni bir Anayasa olacak ve o anayasa bizim ve bizden sonraki kuşakların yarınlarını şekillendirecek. Bu seçimde AK Partiyi açıkça tüm bunları yapabilecek iradeyi göstereceği için destekliyorum. Oylarınız namusunuzdur, ona sahip çıkmalıyız vereceğimiz her bir oyun bu oyunu bozacağını ve büyük Türkiye'nin önünü açacağını unutmayalım...

Son bir şeye dikkat çekmek istiyorum, hatırlayın Susurluk kazasını ve hatırlayın faili meçhulleri. Gerek Asker gerek sivil bir vesayete teslim olmuş Ülkemiz. Bağımsız yargı olacaksa, vesayet sona erecekse, statükoyu bertaraf edeceksek yeniden Türkiye'yi şaha kaldıracaksak iyi düşünelim.

Enflasyon ve biri dizi yakın tarihteki gelişmelere başka bir yazımda kısaca değineceğim, selam ve dua ile.(ilisulukfm.com da yayınlanmıştır) 23 Mayıs 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder