18 Temmuz 2019 Perşembe

Dünya Bizi Kıskanıyor(!)

 Beş yıl aradan sonra yeniden başlatılan Malatya Fuarı, ülkemiz sınırlarını aşarak uluslararası kamuoyunun da gözlerini Malatya'ya çevirmesine sebep oldu.

Müzik dünyasının gelmiş geçmiş en büyük sanatçıları olan Aydın Aydın, Mehmet Balaman, Selahattin Alpay ve Ümit Besen gibi onlarca kez Grammy Ödülleri almış sanatçıların fuarda sahne almış olmaları ülkemiz ve Malatya için büyük bir prestij kaynağı oldu.
Öncelikle şimdiye kadar hiçbir yerel idarecinin düşünemediği ve adeta dünyada bir ilki başararak şehrimizin tanıtılması noktasındaki çabaları için Sayın Başkan ve değerli ekibini kutlamak isterim..
Malatya kamuoyu yıllardır büyük bir özlem ve hasretle Aydın Aydın ve avanesinin Malatya'mızı şereflendireceği günü iple çekiyordu. Bu duruma kayıtsız kalamayan koca şehir belediyemiz hemen kolları sıvayarak deniz kenarında pardon göl kenarında bir fuar düzenleme kararı aldı.
Öncelikli olarak ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz ve dolayısıyla da yapılan tasarruf tedbirleri dolayısıyla da fuar için 44 sanatçı yerine 43 sanatçı davet edilerek ekonomik anlamda da büyük bir savurganlığı önlemiş oldular.
Yapılan bir dizi toplantı ve istişareler sonucu davet edilecek sanatçılar belirlenirken her fuar ve sünnet düğünlerinin vazgeçilmezi olan Kahtalı Mıçı ağabeyimizin bu fuara davet edilmeyişi üzüntümüzü artırmış olsa da Mehmet Balaman ve Selahattin Alpay’ın kadroda yer alması bir nebzede olsun üzüntümüzü hafifletti.
Nihayet fuar günü gelip çattı ve Malatya bölgemizden şehrimize akın eden müzikseverler otellerde yer bulamayınca kapalı spor salonu ve MABEK çadırlarına yerleştirilerek konaklama sorunu bir ölçüde çözüldü.
Bir kısım ziyaretçi de yanlarında getirdikleri kamp çadırlarını şehrimizin muhtelif parklarında açarak açık havada gecelemeyi seçti. Ancak tatsız bazı hadisleri saymazsak büyük bir sıkıntı yaşanmadı.
Yaşanan bazı münferit olaylar ise tamamen konukların kendi aymazlığı ve sorumsuzluğu nedeni ile ortaya çıktığını hemen belirtmiş olalım.
Örneğin yanlarına “ördek” ve boş şişe almayan konuklar camilerin tuvaletlerinin gece kapalı olduğunu bilmeleri lazımdı. Ayrıca dünyanın herhangi bir parkında tuvalet zaten bulunmaz, bunu bilmemelerine olanak yok. Neyse ki belediyemiz vaktinde müdahale ederek çimlerin üzerine sinen kokuları bir şekilde önleyerek bir salgın tehlikesini bertaraf etti…
Kortej yürüyüşü ile başlayan fuarın ertesi günü halkımız sahne alan dünya starlarını görmek için akın, akın yollara düştü. Kimi atlı kimi yaya yollara düşen kalabalık büyük bir izdihama da sebep oldu. Fuar alanında onlarca sinek ve karınca telef oldu.
Uluslararası sanatçıları görmek için tatilini yarıda bırakanlardan tutun da önceden planladıkları programı iptal ederek fuara katılabilmek için uçak biletini yakanları bile görmek bizleri ziyadesiyle memnun etti.
Belediyemiz fuar komitesi ise yaptığı değerlendirmede; “böylesi bir teveccühle karşılaşacağımızı beklemiyorduk. Sağ olsun vatandaşlar (en azından belediyemiz çalışanları) bizleri yalnız bırakmadı. Nasip olursa önümüzdeki dönemde fuarı bir sahil beldesi veya Hawaii, o da olmadı Papua Yeni Gine’de yapmayı planlıyoruz. Halihazırda vatandaşlarımızı fuar alanına ücretsiz taşıyoruz. Hal böyle iken hiç değilse bir sahil kentine fuarı alırsak daha isabetli bir iş yapmış olacağız. Yıllardır tatil özlemiyle yanıp tuştan personellermiş Ankara Tanıtım Günleri, İstanbul günleri derken helak oldular. Bir sahil tatili veya yurt dışı tatili hepimize iyi gelecek.” Dedi.
Yetkili konuşmasının devamında “ülkemizin içinde bulunduğu durum malumunuz aynı zaman da belediyemizin de bakkal kasaba borcu gırtlağı aştı. Bizden öncekiler diğer mahalle bakkallarına bile borç takmışlar. Haliyle bizde bir dizi ekonomik tedbiri hayata geçirmek için öncelikle çalışanlarımızın anlayışlarına sığınarak onların yemek parası, mesai parası ve ulaşım kartlarını iptal ederek örnek bir uygulamayı hayat geçirdik” dedi.
Yetkili belediyemiz iktisadi teşekküllerinde çalışanların her bayram almış oldukları yaklaşık 300 lira civarında sosyal yardım desteğini ve her yıl aldıkları yarım maaş ikramiyelerin de bu yıldan itibaren ödenmeyeceğini sözlerine ekledi.
Burada anlatılan ve daha başka tedbirlerle çalışan garibanın boğazından kesip üçüncü sınıf bar, pavyon sanatçılarına milyonlar vererek fuar yapıp belediyemizin borcunun ödendiği başka bir şehir ve ülke yoktur. Malatya yine tarih yazmıştır ve yazmaya devam etmektedir.
Siz söyleyin dünya bizi kıskanmasın da ne yapsın….
 

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Bu Yazının Başlığı Yok

  Islâm geleneğini kirleten ve çöküntüye sebep olan bidat ve hurafelere ilişkin eleştiriler yapıldığında ilk önce bilinçsiz sözde müslümanların hedefi olup saldırıya uğramakla kalmıyor aynı zamanda "din düşmanı kâfir" olmakla itham edilerek yaftalanıyoruz.

Indirilen din yerine uydurulan bir dine ve ritüellere kayıtsız şartsız ve hiç sorgulamadan iman ve itaat etmeyi esas alan ve iktidar sahiplerini kutsayarak meşruluk sağlayan ve güce biat etmenin dindarlık kabul edildiği ülkemizde her yüz müslümandan doksan beşinin kuran-i kerimi mealinden bir kez dahi okumadığını söylersek nasıl bir dini cehaletle karşı karşıya olduğumuz anlaşılır.
Vahyin ışığında ezeli hikmetin ruhunu kavrayamayan ve kuran-i bir islamdan uzak tarikat, cemaat ve ruhban ağırlıklı bazı "din tüccarlarının" sermayesinin finansörü olan günümüz müslümanları bu gidişle daha çook FETÖ ve türevi örgütlerin büyüyüp ülkemiz insanın dini hassasiyetinin istismarına göz dikeceğini bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız.
Ne hazindir ki ilk emri "oku" olan bir dinin mensupları okuyup araştıracağı yerde bu tür şaklaban din simsarlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Ve üstelik kuran-i kerim defalarca " akletmez misiniz", "düşünmez misiniz" vurgusunu yaparak insanın nankörlüğü ve zayıflığına dikkat çekerken bizler nasıl oluyorda bu kadar aymaz olabiliyoruz...
Müslüman şuur sahibi olmalıdır. Her yazılan ve soylenileni doğru kabul etmek yerine araştırmalı, sorgulamalı ve eleştirebilmelidir.
Güçün yanında değil mazlumun yanında olmalıdır.
Güçlüden yana değil haklıdan yana olabilmelidir.
Her yazdığı ve söylediği adalet üzere olmalı ve bu uğurda gerekirse bedel ödemeyi göze almalıdır.
Tiranların, zalimlerin ve zorbaların her yaptığını alkışlamak yerine doğruları sadece doğruları haykırabilmelidir...
Birilerinin saltanatını sağlamlaştırmak ve meşrulaştırmak bir mümin ve müslüman duruşu değildir.
Musluman bazen bir Ömer, bazen Ali, bazen Hüseyin olabilmektir.
Ve herhalükarda EBUZER olabilmektir.
Bu vatan toprağını bizlere emanet kılan ve sancağı imanlı nesillerin eline bırakan atalarımızın kanlariyla suladığı ülkemiz sınırlarında bugün emperyalizm kirli bir savaş sürdürüyor.
Bu savaş bugün sadece silahla yapılmıyor.
Akılla, bilimle, teknoloji ve parayla yapılıyor.
Çok uluslu şirketlerin ürettikleri ürünlerin pazarı olan ülkemiz ve asli müşterileri olan bizler aslında kendi ülkemizin geleceğini tehlikeye attığımızın farkında bile değiliz.
Bu topraklarda yaşamanın bir bedeli olduğunu unutuyoruz.
Öncelikle milli kimliğimizin farkında olmalıyız. Bu topraklarda yaşamış medeniyetleri ve bilhassa yakın tarihi çok iyi okuyup araştırıp ve üzerinde düşünmeliyiz.
Geleceği kurgulamak ve dedelerimizden aldığımız bu emaneti çocuklarımıza sağlıklı bir şekilde taşıyabilmek için halkımızın birleştirici hamuru olan güzel dinimizi doğru anlamalıyız.
Islamın sancağını devralan atalarımız önce Selçuklu sonrasında Osmanlı olarak Adriyatik kıyılarına kadar adalet götürebilmişlerken bizler nasıl oluyorda elimizde kalan son vatan topraklarını FETÖ, PKK ve uluslararası taşeron örgütlerin cirit attığı bir ülke haline getirebildik.
Dört mevsimin aynı zamanda yaşandığı kadim Anadolu coğrafyası neden ve nasıl bu kadar geri kalabildi.
Dünya tahıl ambarı olan ülkemiz üretmeden tüketerek nasıl güçsüz bırakıldı.
Bizler inandığımız dini yanlış anladığımızdan olmasın.
"Hiç ölmeyecek gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışın" diyen peygamberin ümmeti çalışmanın sadece ibadete çalışmak olduğunu zanneti ve dünyayı unuttu. Sahte hocalar eliyle adeta bu dünyaya sadece ahret hazırlığı ve tapınma için gönderildiğimiz öğütlenerek toplum uyuşturuldu.
Bu uyuşan toplum tüm değerlerini kaybederek önce asli dinini sonra da kişiliğini kaybetti.
Kimliksiz, kişiliksiz bir nesil bugün sosyal medyanın esiri durumuna düştü.
Dini değerlere uzak, tarihten ve felsefeden bihaber yaşadığı coğrafyadaki toplumların sosyolojisini ve kültüründen zerre haberi olmayan ve en acısı böyle bir sorunsalı dahi olmayan bireyler yetiştirdik.
Bir-kac fakülte ve okul bitirebilen ancak okumayan bir gençlik bugün cafelerde lay lay lom baba parasıyla zevki sefa peşinde.
Yarın nelerin olabileceği hakkında bir fikre dahi sahip değiller.
Bu gençliği yarınlara nasıl hazırlayacağız?
Değerlerini kaybetmeden ve sorumluluk alabilen bir gençliği nasıl inşa edeceğiz?
Bu sorulara cevabınız elbette "eğitimle" olacaktır.
Peki okullarımız, fakülteler yeterince eğitim verebiliyorlar mı?
Söyleyin lütfen, bugün ekonomik bir sektör haline gelmiş olan egitim kurumlarının böyle bir derdi var mı?
Yahutta bu eğitim kurumlarının öğretmenleri kendileri okuyorlar mı yani gerçekten bulundukları mevki ve makamları hak ediyorlar mı?
O geldikleri mevki ve makamlara gerçekten yetkin oldukları için mi gelmişlerdir veyahutta birilerinin "etekleri altına girerek" referansla mı gelmişlerdir.
Balık baştan kokar misali ne bu hocaların verdiği eğitim insanımızın ufkunu acar ne bu fakültelerden çıkan öğrenciler geleceğimizi inşa eder.
Sonuç olarak islâm dini tüm inanlara emir kipiyle sesleniyor "OKU" diyor.
Değerli genç kardeşlerim!
15 temmuz ve darbelere bir daha sahir olmak istemiyorsan ve bu ülkenin tam bağımsız ve demokratik bir ülke olmasını gerçekten istiyorsan sana büyük bir iş düşüyor.
Okumalısın kardeşim.
Hen dinini doğru okuyup öğrenmelisin hem tarihini ve kültürünü.
Unutmayın okumak özgürleştirir. Sen özgür olursan ülken de özgür olur...