2 Mart 2019 Cumartesi

Tarımsal Kalkınmada Ovacık Modeli...

 Tanzim Satış, ucuz gıda ve yerli üretimin sıkça konuşulduğu bugünlerde yakında belki de literatüre girecek olan bir kavramla karşı karşıyayız; "Ovacık Modeli"

Kamuoyu tarafından "Komünist Başkan" olarak ün yapan Tunceli’nin Ovacık İlçesinin Komünist Partili Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu, göreve geldiği günden beri kamuoyunun ve sosyal medyanın gündeminden düşmüyor. Türkiye’nin tek komünist partili başkanı olması değil onu gündemde tutan. O asıl yaptıklarıyla ve enteresan uygulama icraatlarıyla kamuoyunu meşgul ediyor.
Seçildiği günden itibaren makam arabası kullanmayan, vatandaşlara suyu ve ulaşımı ücretsiz sağlayan ve hepsinden önemlisi geliştirdiği üretim modeliyle hem işsizlik sorununu çözen ve ilçede yüksek öğrenim gören gençlere karşılıksız burs sağlayan dikkate değer bir şahsiyet.
İşsizlik sorununu çözmek için yerli tarım ve tohuma dayalı üretim projesiyle atıl durumda bulunan hazine arazilerini tarım arazisi haline getirerek özellikle bakliyat üretmek üzere kolları sıvamaya başlamış. Nohut ve fasulye başta olmak üzere yörenin tut ve pekmezini de değerlendirip paketleyecek hem belediyenin internet sitesi üzerinden “online” satış yapıyor hem de üretim ve paketlemede çalıştırdığı ev hanımı ve yöre insanına istihdam sağlıyor.
Belediye bünyesinde oluşturulan kooperatif eliyle toplanan ürünler İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlere kargo ile yollanıyor.
Tamamen doğal ve organik bir üretimle elde edilen tarımsal ve hayvansal gıdalar ülkemizin her yöresinde tercih edilen ürünlerin başında geliyor.
Dersim yöresinin geniş ve endemik bitki çeşitliliğinin zengin polenlerinden üretilen doğal çiçek balı en çok rağbet gören ürünlerden.
Yörenin tabi güzellikleri turizmi de beraberinde getirmiş. Kamp çadırını alıp gelen doğa meraklısı gençler çektikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşarak daha çok yerli turistin de gelmesini sağlıyor. Bu kapsamda da rafting ve doğa yürüyüşü yapmak isteyenlerin ilk gözde yerlerinden birisi olmaya aday bir ilçeye yıllık 100 000 (yüz bin) yerli turist geldiğini söylersek ne demek istediğimiz anlaşılır...
Bunları niçin yazdım?
Öncelikle şunu hemen belirteyim ki amacım hiç tanımadığım ve dünya görüşüne bile katılmadığım birisine güzelleme yazmak değildir düşüncem.
Hani bir kişi ne değiştirir deriz ya her konuşmamızda. İsterseniz bir kişi olsak bile çok şeyler başarabiliriz demek istiyorum. Yeter ki kendimize ve ülkemiz insanına fırsat verelim ve güvenelim.
Yaklaşık on beş yirmi sene öncesine kadar hep şununla övünürdük. Diyorduk ki "Türkiye kendi kendisine yetebilen beş ülkeden bir tanesi"... Yani dışarıdan hiçbir ürün almasak bile ürettiklerimiz kendi insanımıza yetebiliyordu.
Bugün geldiğimiz noktada ağır sanayi ürünleri bile üretmeye başladık. Silah sanayi başta olmak üzere çeşitli makine ve teknoloji yatırımları yapabiliyoruz. Şüphesiz ki bunlar çok önemli gelişmeler. Ne var ki bunları üretmek tek başına yeterli olmuyor.
Bir zamanların "tahıl ambarı" olan Anadolu toprakları bugün atıl vaziyette.
Yerli tohumculuğumuz bitti. Tarım ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kırmızı mercimeğin anavatanı Urfa ovasını boş tutarken Kanada’dan mercimek ithal ediyoruz.
Bereketli hilal olarak bilinen Kadim Mezopotamya arazilerinin tamamına yakın kısmında yerli üretim yapılmıyor. Yapılan kısmında ise toprağı yanlış sulama ve kimyevi gübre ile zehirledik. Âdeta ürettiklerimizle kendimizi zehirleyip hasta ediyoruz.
Genleri değiştirilmiş ve tohum vermeyen sebze ve meyvelerin tohumları için başta İsrail olmak üzere çok uluslu şirketlere milyonlarca dolar ödüyoruz.
Kendi coğrafyamızın iklim özelliklerine uygun Anadolu tohumu yok edildi.
İlk defa bu adim ABD kaynaklı Marshall yardımları çerçevesinde süttozu, margarin, kepeği alınmış beyaz un ve benzeri gıdaları soframıza aldık. Ne idüğü belirsiz süttozunu içine su katarak okullarda kaynatıp çocuklarımıza içirdik... Anadolu’da adı duyulmamış hastalıklar bu tarihlerden itibaren görünmeye başladı.
Hasta olunca bu sefer bize güya hastalığı tedavi eden ilaçları satmaya başladılar.
Doğal ve sağlıklı ürünlerle yaşamını sürdüren ve bazısı ömürlerinde bir kez bile ilaç ve doktor yüzü görmeyen halkımızın bugün hangi hastalıklarla uğraştığını söylemeye lüzum yok.
ABD, İngiliz ve İsrail üçlüsünün oluşturduğu sözüm ona çok uluslu şirketler bugün tüm dünyayı bu şekilde tarım ve ilaç eliyle hasta ederek kasalarını dolduruyorlar.
Bugün köylümüzün bir tek kurtuluşu var.
İlaç ve gübreyi terk ederek atasından dedesinden gördüğü yöntemlerle yeniden üretime yönelmek… Başka kurtuluşumuz yoktur.
Bu toprakların otlaklarında yetişen yerli küçük havan sığırlarımızı ülkenin et ihtiyacını ve topraklarımızda yetiştirdiğimiz tahıl ve sebzelerimiz sofralarımızda yer alarak temel gıda maddelerimizi karşılama yoluna gitmeliyiz.
Kalkınmanın yegâne yolu ve tek yolu üretimdir. Gençlerimiz iş aş sahibi olsun istiyorsak ve çocuklarımız sağlıklı büyüsün istiyorsak yerli üretimi yeniden canlandırmalıyız.
Bu parti ve siyaset meselesi değildir. Hangi partili olursak olalım hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız.
Ekonomi literatüründe "Fordist ve Taylorist" üretim modelleri vardır. Bunun öncesinde ise klasik Anadolu üretim tarzı olan geleneksel üretim tarzımız vardır. Ovacık belediye başkanı dünyayı yeniden keşfetmemiştir şüphesiz. Onun yaptığı yerli üretimi yeniden canlandırmak modelidir. Belki bu modeli akademi çevresi "Ovacık Modeli" olarak yeniden literatüre sokacaktır.
Değerli okurlar
Söz konusu tarım ve üretim olunca bir yazıyla meram anlatmak imkânsız.
Gıda ve ilaç üzerinden ülkemiz başta olmak üzere bizim gibi ekonomisi zayıf ülkelere gıda ve ilaç baronlarının neler yaptıkları hakkında kıymetli yayınlar mevcut.
Sizlere Ismail Tokalak'ın "Dünyada Gıda ve ilaç terörü" ve Soner Yalçın'ın Saklı Seçilmişler kitaplarını önerebilirim.
Bahsettiğim kitapları okuduğunuzda zeytinyağı üretimi, buğday, haşhaş, kenevir, tütün ve şeker pancarı üzerinden ülkemizi nasıl istila ettiklerini göreceksiniz.
Son bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim.
Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde Tanzim Satışlar üzerine sosyal medyadan küçük bir paylaşım yapmış ve “birileri yine hinlik peşinde” demiş ve eklemiştim. Özetle “geçtiğimiz aylarda soğan patates üzerinden yapılan spekülasyonlar üzerine hükümet hemen patates ithalatı izni vermişti. Urfa'da üretilen patatesler kağıt üzerinde güya Suriye'den alınmış gibi yapılarak birileri zengin edilmişti. Daha sonra medyaya yansıdığına göre bu işe Urfalı tarım bakanının adı karışmıştı. Benze durumlar et ithalatı ve başka uygulamalarda da yaşanmıştı...” ifadelerini kullanmıştım. Yazının sonunda da tanzim satış düşüncesinin arkasından bir çapanoğlu çıkmasın. “Memleketimizin güzide bakir hazine arazileri profesyonel üreticilik yapılacak hikâyesiyle “çok uluslu" adı Türk kendisi yabancı şirketlere kiralanarak peşkeş çekiliyor olmasın” endişesini paylaşmıştım.
Bunu söylemiş ve bir hatırlatma yapmıştım; “Sakin bana vatan haini filan diyerek şovenistlik taslayarak kükremeyin" demiş ve ilave olarak “yarın kendi ata dede toprağında ırgat işçi olduğunuzda beni hatırlayın” notunu düşmüştüm.
Bu ülkede hiçbir başarının cezasız kalmadığını yine üzülerek görüp şahitlik ettik.
Yukarıda bir başarı hikâyesi olarak gündem ettiğimiz Komünist Başkan örneğinden yine birileri rahatsız olmuş ki Ovacık tarım alanları ihale usulü 49 yıllığına kiraya verileceği haberi basına yansıdı.
Haber şöyle (Yorumsuz olarak takdirlerinize sunuyorum) ;
“Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine göre, Tunceli’ye bağlı Ovacık’ta, yüzölçümleri 837.844, 358.680 ve 685.138 metrekare olmak üzere şu an tarla vasfındaki 3 ayrı kamu arazisi 49 yıllığına tahsis etmek için ihaleye çıkarılıyor. İhale ilanında yatırımın konusu ‘eğitim, turizm, tarım, hayvancılık ve diğer yatırımlar’ olarak yer alıyor. Tunceli Defterdarlığı Milli Emlak Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkarılan arazilerin ihale bedelleri 10 milyon 125.000 lira, 2 milyon 500.000 ve 2 milyon 740.000 lira değerinde.”
Munzur Koruma Kurulu yaptığı açıklamada, “Baraj, HES, Kamulaştırma, Maden, Taşocağı, Dere Islahı, Munzur Gözeleri Peyzaj Projesi, Munzur Suyu’nun Taşınması derken bir de Ovacık ilçesinde 3 adet arazinin ‘49 yıllığına kiralanma’ bahanesi ile büyük şirket veya şirketlere peşkeş çekilme planı ile karşı karşıyayız” denilen açıklamada özetle şu ifadeler kullandı:
“3 ayrı kamu arazisinin, tarım ve hayvancılık faaliyetlerine açılacak olması gerekçesi ile yerel halkın, sivil toplum örgütlerinin ve yerel idarecilerin onayı ve izni alınmaksızın 49 yıllığına tahsis edilmek üzere, yapılan başvurular arasından büyük teşvikler de verilerek yangından mal kaçırırcasına, firma ya da firmalara, altın tepsi içinde verilmesi hedeflenmektedir. Gıdayı üreten egemendir. Bu politikanın temel hedefi, geçimlerinin tamamına yakınını küçük aile çiftçiliği ile sağlayan Ovacık halkının toplumsal yapısıdır. Köylerinde tarım/hayvancılık ile geçinenlere darbe vuracaktır. Ovacık çiftçisi toprağını terk etmek zorunda kalacak ve zaten yaşanmış olan asimilasyona maruz kalmaya devam edecektir.”
++++
Buraya kadar yazdıklarımı sabırla okudunuz ise lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve bir düşünün.
Bu işler yapılırken sessiz kalmayalım. Bizler bu ülke için can vermiş dedelerin torunları olarak bugün de can vererek koruduğumuz vatanımızı böyle kâğıt üzerinde çeşitli “Alicengiz oyunlarıyla” satılmasına müsaade etmeyelim. Uyanık olalım ve ülkemizin toprağına göz dikenlerin maşası veya piyonu olmayalım. Bugün Ovacık’ta yaşanılanlar yarın Arguvan, Malatya ve Kangal ovaları şeklinde sürer gider...
Siyasetten kafanızı kaldırıp ülke meselelerine ilgilenebilmeniz dileğiyle şimdilik burada kesiyorum. Başka bir yazıda buluşmak üzere hoşça kalın şimdilik...