28 Kasım 2017 Salı

Engelliler, 3 Aralık Engelliler Gününün Konu Mankeni Olmayın

 Yıllardan beri dile getirdiğimiz engellilerle ilgili acil sorunlar çözülmediği gibi her geçen gün yaşamı çekilmez hale getirmeye devam ediyor.

Bizim her defasında yeniden ve bir daha haykırdığımız aksaklıklar ve eksiklikler ortada durmaya devam ediyor. Buna rağmen tüm siyasiler ve yerel yöneticiler işin ciddiyetinin farkında olmadan ve dahası sorumluluklarını yerine getirmeden sırf adet olduğu üzere her 3 aralıkta Engellilerle ilgili çeşitli etkinlikler yaparak hem halkın gözünü boyamayı sürdürürken hemde biz engelliler üzerinden "çirkin" siyaset yapmayı sürdürmekteler.
Seçim çalışmalarının bulunmaz "konu mankeni" olan biz engellilerle selfie çektirmek ve yüzlerindeki "sahte" tebessümle objektiflere poz vermenin dışında ne yazık ki yapılan somut bir şeyleri yok.
Biz biliyoruz ki yine 3 Aralıkta "güya engelliler düşünülerek" çeşitli "göstermelik" etkinlikler yapılacak ve bolca kameranın önünde nutuklar atılacaktır.
Bu nutukların hemen tamamı da bir öncekinin tekrarından öteye de gitmeyecek.
Yine denilecek ki "bakınız bilmem şu kadar otobüsü engellilerin kullana bileceği gibi erişimli hale getirdik. filan ve falan yere engelliler için spor kompleksleri yaptık. Şu kadar dönüm araziye engelli parkı yaptık..." gibi bir dizi sözüm ona engelliler yararına hizmetleri(!) sayıp dökecekler.
Oysa burada araya girip şöyle haykırmak geliyor içimizden;
Ne demek engellilere yönelik park!
Ne demek engelli spor merkezi?
Yok otobüs bilmem ne?..
Sizler yaptığınız tüm projeleri sadece ve sadece "yasak savma" kabilinden yapmasanız ve yasanın ön gördüğü şekliyle standartlara uygun hale getirseniz bizlerin zaten diyecek bir şeyimiz yok.
2017 yılını geride bırakıyoruz ve geçtiğimiz yıllardan beri devam eden sorunlar hala yerli yerinde duruyor.
Park yapacaksınız elbette, yapın fakat erişime uygun yapın. Örneğin Sümer park -ki adına park demeye dilimiz varmıyor- gibi "engellilere kapalı" bir park yapacaksanız yapmayın. Kamunun parasını boşuna israf etmeyin.
Hiç düşündünüz mü bu parklardan engelliler de diğer sağlıklı insanlar gibi yararlana biliyor mu?
Yeşil alanlarda "tinercisi, balicisi, iti kopuğu" sere serpe uzanıp istifade ederken hatta "it köpek ve bilumum hayvanlar bile" nasiplenirken engellilerin erişimini bariyer gibi korkuluk gibi 25-30 santimlik taşlarla dubalarla nasıl kestiğinizi gördünüz mü?
Yürüyüş yolları dışında parkta dinlenebilecek bir alan var mı siz söyleyin Allah aşkına!
Başka bir husus sahi bu kentin ana caddesi olan İnönü Caddesi dışındaki herhangi bir sokağın kaldırımında tekerlikli aracıyla gidebilen bir engelli gördünüz mü?
Trafiğin içinde can güvenliğini tehlikeye atarak giden bir engelli neden kaldırım varken araç yolunu tercih ediyor hiç düşündünüz mü?
Görevden aldığınız mimarınızın eseri olan oluklu sokaklarda kaç engellinin aracının bozulup evinde mahsur kaldığı hiç aklınıza geldi mi?
Engelliler otobüs şoförlerinin lakayt ve insan onurunu kırıcı ve incitici davranışları yüzünden otobüsleri kullanmıyor. Kullanan da "mecburen" kullanıyor. Halk otobüsü şoförleri hala kendilerini minibüs şoförü sanıyor ve engelliler araca binmesin diye özel çaba sarf ediyor.
Bu şoförleri işe almadan önce "psikolojik bir eğitime" almak aklınıza gelmez elbette.
Cebe yanaşmayan, engellileri görünce görmezden gelen veya hemen devam eden otobüs şoförlerini siz fark etmiyorsunuz ama bizler her gün onlarla muhatap olurken halkın içinde binlerce defa rencide olurken bunları sizlere söylemeye bile ar ediyorken sizler bunların farkına varamıyorsunuz, çok yazık...
Eski binalarda ki erişim engelleri bir noktaya kadar anlaşılabilir belki ya yaptığınız onlarca milyonluk yeni projeler erişime uygun mu?
Örneğin devasa bir nümayişle iki üç bakanla açılışını yaptığınız Fotoğraf Müzesi, Malatya Evi gibi projeleriniz.
Örneğin sanat sokağında yapılan mini çok amaçlı salon. Hangisi engelli erişimine uygun.
Tüm hepsi bir yana Allah rızası için bana bir tane bile olsun koskoca şehirde "engellilerin kimseden yardım almadan gidip kullana bileceği tuvalet ve lavabo" göstere bilir misiniz?
Sizler hiç gidip çevre yolunda bir engellinin tarnbüs veya otobüse nasıl bindiğini gördünüz mü? Sanmam.
Ama yüreğiniz yetiyorsa gelin birlikte gidelim ve durağa nasıl çıka bildiğimize sizler şahitlik edin.
Ben tüm şehrin eksik noktalarını sizlere madde madde sıralamayacağım fakat sizlere bir günlüğüne olsa bile akülü engelli sandalyesine binip iki sokak hiç değilse gezmenizi öneriyorum. Ne demek istediğimizi belki o zaman anlaya bileceksiniz.
Sizler biliyorum ki bu yazdıklarımı belki bize içinizden söverek belki de "gözünüze dizinize dursun bu kadar sizin için hizmet ettik yine yaranamıyoruz" diyerek okuyacaksınız.
Ne derseniz deyin ve ne düşünürseniz düşünün. İsterseniz Battalgazi Belediye Başkanı gibi gidin mahkemeye verin. Doğru bildiğimizi yazmaya devam edeceğiz.
ENGELLİLER KONU MANKENİ OLMAYIN
Bendeniz 3 Aralıkta Engellilerle ilgili hiçbir siyasi parti ve kurum ve kuruluşun davetine icabet etmeyeceğim. Konu mankeni olmak istemiyorum.
Siz engelli kardeşlerim!
Eğer içinizde biraz onur,
Haysiyet
Ve şerefiniz var ise sizlerde katılmaz ve esaslı bir "ders" verirsiniz.
Yoksa daha biz çook yazar düşman sahibi olurken sizlerde daha çok sızlanır durursunuz...

10 Kasım 2017 Cuma

Hababam Festivali Şart

Yeşilyurt Belediyesi her festivalde "baş konuk" olarak Hababam Sınıfı Filmlerinin Figüranlarını ağırlıyor. Ömrü hayatlarında Yeşilçam'ın yolunu bilmeyen, hasbelkader Ertem Eğilmez'in yönettiği bir filme birkaç sahnede kalabalık etsinler diye sete çağrılıp öğrenci rolü yapmış olan ve o günden sonra da asla herhangi bir filmde görünmeyen figüran kardeşlerimiz 40 yıldır şehir şehir gezip Hababam Sınıfı mümamiyişleri yapıyor. Allah lillah aşkına yeter artık! İnsanı sinemadan sanattan soğuttunuz. Bu ne Hababammış arkadaş harca harca bitiremediniz. Varsa gösterin başka bir filminizi, yapıtınızı, sanat kariyerinizi... E, yok işte. Hababam figüranlığı dışında herhangi bir sette "set işçiliği" bile yapmamışsın çıkmış Yeşilçam Jönü gibi protokol protokol geziyorsunuz. İlimizin belediye başkanları da bunlara "eşek yüküyle" para verip beş yıldızlı otellerde ağırlıyor. Okullarda öğrencilerin karşısına çıkarılıp "sinema kariyerleri"(!) hakkında ahkâm kesiyorlar. Film bilmez, kadraj bilmez. Reji bilmez ışık bilmez. Sinema tekniğinden bihaber amma ve lakin herifçi oğlu duayen "Yeşilçam Artisti" gibi kameralara poz veriyorlar. Her şey bir yana birisi de çıkıp demiyor ki "Dilaver kardeşim, sen okumuş etmiş bir adamsın. Böyle ucuz işlerle neden alet oluyorsun ve bizleri de alet ediyorsun" diyen yok. Üstelik böyle denilmediği gibi birde film festivali ilk başladığı günden bu yana adeta festivalin bir parçası olmazsa olmazı gibi getirip basının karşısına çıkarıyorsunuz. Kendisi Sinema Eleştirmeni olan festivalin koordinatörü Suat Koçer buna nasıl müsaade etti ve festivali "Hababam Festivali" haline getirebilmeyi başardı. Yoksa bilmediğimiz bir şey mi var. Hani ne bileyim "tepeden iş bağlama" kabilinden milletvekili veya bakanı mı araya koyuyorlar. Google denen bir icat var elinizin altında. Sorun sorgulatın bakayım kaç filmde ne zaman oynamışlar veya ne gibi sanatsal faaliyetlerde bulunmuşlar… Sen kendin memleketine sahip çıkma. Yüzlerce film, dizi, yapımcılık, yönetmenlik yapmış. Sanatında zirve yapmış isimleri festivale bile davet etme amma ve lakin birkaç figüranla festivali amatörleştir, küçült ve gözden düşür. Böyle bir rezalet olmaz, olamaz... Yok eğer “bal gibi de olur” diyorsanız o zaman festivalin adını değiştirin. HABABAM FESTİVALİ olsun. Bizde bilelim ne festivali olduğunu…

9 Kasım 2017 Perşembe

Sinemacılar para kazansın diye festival yapılıyor

7. Malatya Uluslararası Film Festivali Bugün başlıyor. Başladığı günden beri amacı doğrultusunda gerçekleşmeyen festival bu yılda ne yazık ki istenildiği gibi bir çizgiye oturamadı ve böyle olunca da amatörlükten yine çıkamadı. Başladığı günden bu yana çok önemsediğim ve şehrimize bir “değer katacağını” düşündüğüm festival bir türlü profesyonel bir şekilde yapılarak benzer festivaller arasına giremedi. Oysa bu işi yapabilmek için dünyayı yeniden keşfetmeyeceğiz. Adana, Antalya gibi artık “marka” olmuş festivallere gidip bakıldığında Malatya’da nelerin yapılamadığı çok bariz bir şekilde görülecektir. Öncelikle bu festivalin Malatya ayağı yok. Yok, çünkü Malatyalı onlarca sinemacı, yapımcı, yönetmen ve dahi sanatıyla dünyanın tanıdığı tek bir isim bile festivalde yok. Malatyalı sanatçıların göz ardı edildiği “dışlandığı” bir festival ancak Yeşilçam Figüranlarıyla kapatılmaya çalışılıyor. Ne garip! Geçmişte “Malatya Fuarı” yapılırdı. Kayısının henüz dalında iken yapılan bu fuarı aylar öncesinden iple çekerdik. Bu fuarı “birileri veya bilinmez bir el” sözde “ülkenin içinde bulunduğu koşulu ve şehitlerimizi” gerekçe göstererek temelli kapattılar. Kapanmasını ne kamuoyu ne de basınımızın duayen şahsiyetleri ve kentin ileri gelenleri sor/a/madı ve unutulup gitti. Oysa Malatya Fuarının kapsamının genişletilip içerisine Uluslararsı Film Festivalini de alarak bir dünya fuarı olabilirdi. Yapmadılar, yapılmadı veya yapılamadı. Bana kalırsa geç kalınmış sayılamaz ve yeniden düşünüle bilinir. Her şeye rağmen bugün 7.sini düzenliyoruz. Bariz bir ilerleme sağlana bilirdi. Fuara halkımız da dâhil edile bilirdi. Buda olmadı, olamadı. Örneğin üstü açık otobüslerimizle şehrimize gelen sinema dünyasının ünlülerine şehir turu attırılıp kortej geçişleri yapılabilirdi. Örneğin benzer festivallerde olduğu gibi festival filmleri halka açık salonlarda jüri ve denetleme kurulu ve sinema sanatçılarının söyleşileri eşliğinde gösterimler yapılabilirdi ve yapılmalıydı. İlimiz Kültür Müdürlüğünün 650 kişilik salonu toplu gösterim için neden düşünülmedi? Sabancı Kültür Merkezindeki Devlet Tiyatrosu sahnemiz yaklaşık üç yüz kişilik, bu salon neden kullanılmadı? Engelli vatandaşların erişimleri göz önünde bulundurulup onlar için festivalde yarışan filmler neden uygun bir salona alınmadı? Kongre Kültür Merkezinde her gün üç seans veya dört seans gösterim yapılabilirdi. Örneğin okullarımızdaki öğrencilerimiz taşımalı bir şekilde getirtilip izlettirile bilirdi. Örneğin kırsal içle ve köylerimizden öğrenciler festival süresince buralara taşına bilirdi. Buda yapılmadı, yapılamadı. Festival filmleri ilimiz Yeşil Sinema ve AVM içindeki birkaç salona endeksli. Avşar Sinemaları engelli erişimine uygun değil. Keza Yeşil Sinema da öyle... Sadece giriş katta sahne önüne iki engelli girebilir ve oda ancak kafasını kaldırabilirse perdeyi görebilir. Başka bir husus siz iki milyon bütçe ayırmışsınız ancak vatandaşa bilet satıyorsunuz. Buradaki amaç festival yapmak mı yoksa birkaç sinemacıyı zengin etmek mi? Kamunun bütçesi ile yaptığınız bir festivalde kamu yok, neden? Diyelim ortaya koyduğunuz bütçe ile ancak konaklama, ulaşım ve ödüller için para ayırdınız. Sponsor TV ve medyaya ne kadar para harcandığını kamuoyu ile neden paylaşmıyorsunuz? Ulusal bazı ajanslarla ve medya ile sponsorluk anlaşmaları yaptınız. Billboard, afiş, radyo ve TV reklamlarınıza binlerce lira harcadınız. Bu bütçeden yerel medyaya neden pay aktarmadınız. Yıl boyu sizlerin haberini yapan ve belediye ve tüm kamunun haberlerini hiçbir ücret beklemeksizin yayınlayan internet medyası ve yerel dergi ve gazeteleri hiç değilse neden medya sponsorluğu ile taltif etmediniz. Medya sponsorları listesinde neden medya meslek örgütleri yok. Mesela gazeteciler Cemiyeti, Gazeteci ve Televizyoncular Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Derneği, İnternet Habercileri Cemiyeti Derneği, BİMYAD, Anadolu Basın Birliği ve diğer mesleki dernekler neden yoklar. Ve neden festivale davetli bile değiller? Burada da görülen o ki amaç festival yapmak filan değil. Amaç birilerine “kaynak aktarmak” ulufe dağıtmak… Kültürmüş, sanatmış, şehrin tanıtımıymış umurunuzda bile değil. Yanılıyor muyum? Zamanında dedik ki memurlarımızı tenzih ederek “bu iş memur zihniyeti ile olmaz. Amir memur ilişkisi ile festival yapılmaz, valilik bu işi profesyonel ellere teslim etmeli veya da bir vakıf kurulup bağımsız bir şekilde yapılmalı” derken boşuna demiyorduk. Birilerinin egoları tatmin olsun, Birileri gelen sanatçılarla selfie çeksin, Bir diğer “basın müdürleri” gelen konukları babası evine, ninesi evine götürüp el öptürsün… Sen, ben, bizim oğlan ve ahbap çavuş bir olalım ve ortada toplananları üleşelim. Öyle mi? O halde yapmayın kardeşim. Adaletten, Hakkaniyetten ayrılacaksanız. İşinizi doğru dürüst yapmayacaksanız veya yapamayacaksanız bırakın. Bırakın da bir bilen yapsın, bilenler yapsın. Festival sizin neyinize… Not: Belediye bütçesinden eş dosta dağıtılan film biletleri mevzuna hiç girmedim. Vatandaş parasıyla film izleyecekse festival niye yapılıyor. Sinemanın yolunu vatandaş bilmiyor mu? Festival haftası mı sadece film izlene biliyor. Pek ala gider sinemada veya internette olmadı alır CD’mizi evimizde izleriz. İki milyon lira paramızı cebimizden aldığınız yetmiyor birde film festivali için mi sinemaya para verelim…

31 Ekim 2017 Salı

TÜM DİN TÜCCARLARININ CANI CEHENNEME

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan malumatfuruşlar; kafanızı tabletten, telefondan kaldırın da azıcık bir araştırma yapın. İnandığınız dini kaynağından ve anlayarak okuyun. O hoca, bu bilmem ne, şu efendi hazretlerinin söylediklerine inanıp, tek doğru gibi kabul edip iman edeceğinize açın ilahi kelamı okuyun. Allah adına yemin ederek, salya sümük ağlayarak sizi Allah'la aldatanlara prim vereceğinize aklınızı kullanın düşünün, sorun, sorgulayın. Çeşitli alimlerin ve müfessirlerin eserlerine bakın. Örfi gelenekler ve kalıplaşmış düşüncelerinizi ve bidat ve hurafeleri Allah'ın emri gibi size anlatanlara ve dayatanlara kuşkuyla yaklaşın. Allah senin üzerine ne giydiğine mi bakacak yoksa ne düşünüp nasıl eyleme geçtiğinize mi bakacak. İlahi emir kul hakkı yeme diyor. Sen; Yolsuzluk yapıyorsunuz, Usulsüzlük yapıyorsun, Zimmet, irtikap sende. Adam kayırma ve etrafındaki yavşakları, Dalkavukları, Liyakat-sizleri, Kifayetsiz muhterisleri Ve bilcümle közünü mevki makam ve hırs bürümüş haramzadeleri devletin kesesinden koruyup kolluyorsun. Kamu malı demiyor, Yetim hakkı demiyor Beytülmali peşkeş çekiyorsun... Allah sosyal adalet diyor, Allah size "infak et" diyor. Sen ne yapıyorsun; Dün köyden gelmişsin ayağında "angara lastiğinle" üstün başın pejmürde kıyafetle geziyordun. Tıpkı benim gibi, Binlerce fakir fukara, Garip guraba gibi… Bugün oğlun, kızın bilcümle aile efradın dört çeker cipe biniyorlar. Dedenden mi kaldı? Hazine mi buldun? Nerede bu suyun kaynağı, aklımızla alay mı ediyorsun... Sen infak et emrini tersinden anlayıp "cebellezi" ettiğinin farkında değil misin? Saf numarası yapma. Benim oğlumun kızımın kılık kıyafetiyle uğraşacağına sen yediğin herzelerin hesabını ver. Bize akşam sabah "din sat" sen kendi keseni doldur. Bize gelince "şükür edebiyatı" yap ama senin gözün hiç doymasın. Her gün ye semir... Allah ömründe bir sefer ve gücün yeterse hacca git diyor. Sen; Sene üç-beş kez gittiğin umre ziyaretlerine Arapları zengin et mübarek kutsal beldeyi komşu kapısına çevir. Nerede yazıyor milli serveti götür sapık “vahhabi” rejiminin cebine doldur hükmü. İnfak et derken; Aç açığa, Yolda kalmışa, Hısım akrabaya, Mazluma, yetime, göçmene… Kısacası tüm ihtiyaç sahiplerini koru gözet derken sen birinci derece ihtiyaç sahibi akrabalarını bile görmeyip git kameralar önünde yılışık pozlarla sınır aşırı bilmem kime yardım(!) et… Bu kutsi davanın önderi iyilik timsali ve gelmiş geçmiş en EMİN Sıfatın sahibi Rasulü örnek alıp; Elinden, Dilinden, Belinden emin olunacak adam olmak yerine tam tersini yap sonrada çıkıp bana “din pazarla” hadi canım sende… Allah ilk emrinde OKU diyor, sen akşamdan sabaha sosyal medyada fink atıyorsun. Be33ş vakit namazında Arapça ezbere dua ediyorsun ama manasından bihabersin. Ömründe bir kez olsun Kuranı Kerimi anlayarak mealinden okumamışsın. Ayeti celilenin manasından haberin yok ama kalkıp fetva veriyorsun. İslam’la ilgisi olmaya “örfi bir durumu” yani kılık kıyafet mevzuunu “dini emir” adı altında bize dayatıyorsun. Sarık ve cübbeye kutsiyet giydirip, Arapların bedevi sakal şekline ulûhiyet atfediyorsun. Yapma gözünü seviyim, aklımızla alay etme, bildiğini kendine sakla. Allah diyor ki “ey akıl sahipleri, akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz, ibret almaz mısınız?” Sizler diyorsunuz; Aklını kullanma, bizim dediğimiz gibi inan, düşün. Hadi oradan! Dinin evrensel mesajını bırakıp sadece “tapınmaya” indiren hoca müsveddeleri, Helal ve haram emirlerini unutup, tövbe ve kader anlayışını kendilerince yorumlayan sahtekar alimler ve din bezirganları. Çekin elinizi bu milletin üstünden. Bırakın inanlar inandıkları gibi yaşasınlar. Kendi doğrularınızı merkeze alarak başka düşünce ve görüşe yaşama hakkı vermeyen sahte mollalar; Dünyaya nizam ve intizam vermeye kalkmadan önce dönüp kendinize bakın. Le küm diniküm veli yediyn… Not: Yazılarıma ilahiyat anlamında yeterli olanların yorum yapmasına diyeceğim yok ve fakat ömründe kıçını yıkamamış, alnı secde görmemiş, cami önünden bile geçmemiş yavşakların kalkıp bana ahkâm kesmelerine fena halde ifrit oluyorum. Bana abdestimi bozdurmayın fena söverim. Ona göre.

12 Eylül 2017 Salı

HAYIRSEVER İŞADAMLARI(!) DEVRİ BİTTİ HAYIRSEVERLER CEMİYETLER DEVRİ BAŞLADI

Bu kentte bulunan hemen herkesin gördüğü ve gözlemlediği bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Yardımlaşmak. Eyvallah, bu konu öyle bir konu ki değil bir yazı ile fasiküllerce kitapla anlatsak yine kifayet etmez. Bilhassa Allah’a şükürler olsun ki Müslüman bir coğrafyada yaşıyoruz. Müslüman olmanın olmazsa olmazı en önemli sosyal adaletin tesisi için getirilen Zekât müessesi var. “Sosyal dayanışma ve adaleti canlandıran en önemli müesseselerden biri zekattır. Zekat yılda bir defa hesaplanır ve kazanılan malı temizlemek gayesiyle ödenir. Kur’an-ı Kerim’de zekat şu kelimelerle anlatılır: Sadakat (Tevbe, 9/60), Nasip (Nahl 16/56) infak (Bakara,2/267) Bütün bu kelimelere ve özellikle de “Hakk” (Zariyat, 51/19) kelimesine dikkat ettiğimizde zekatın zengin üzerinde fakirin bir alacağı (hakkı) olduğuna işaret edildiğini görürüz.” Yüce Allah Kuranı Kerimde mealen şöyle buyuruyor “Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardı.” ez-Zariyat, 51/19” Ayrıca efendimiz (s.a.v) "Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir" buyuruyor. Ya bulamayan olursa diye sorulduğunda ise “"Eliyle, çalışır, hem şahsı için harcar, hem de tasadduk eder" cevabını verdi. "Ya çalışacak gücü yoksa?" diye soruldu "Bu durumda, sıkışmış bir ihtiyaç sâhibine yardım eder" dedi. "Buna da gücü yetmezse?" dendi. "Ma'rufu veya hayrı emreder" dedi. "Bunu da yapmazsa?" diye tekrar sorulunca: "Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkor. Zîra bu da bir sadakadır" buyurdu. (Buhârî, Zekât 30, (2, 121) Edeb 33 (7, 78); Müslim, Zekât 55, (Hd.1008) 1, 699) Yani ve ayet ve hadislerden anladığımız paran pulun varsa olmayana vereceksin. Bu bir emir. Lamı cimi yok kardeşim sen Karun gibi mal biriktirirken başkaları evine ekmek götüremiyorsa, çocuğunun okul masraflarını karşılayamıyorsa, evinin kirasını ödemiyorsa ya Müslümanlıktan çıkıp başka dine gireceksin veya emirleri uygulayıp zekâtını eksiksiz vereceksin. Ben vermiyorum, gitsin çalışsın diyemezsin. Kazancımın ortağı mısın diyemesin. Her zengin hakkıyla zekâtını verse memlekette sadaka verecek adam bulamazsın. Devlet giderlerini karşılamak için senin kazancından vergisini alır. Vermiyorum diyebilir misin, diyemezsin. Buna rağmen para biriktirmiş ve kat – yat sahibi olmuşsan onunda zekâtını vereceksin. Veya da başta da söylediğim gibi emirlerine uymadığın bir dinde durmanın bir gereği yok Müslümanlığı terk edeceksin. Gelelim başlıkta vurgulamak istediğim meseleye: Hepiniz hatırlarsınız, medyada filanca işadamı u kadar aileye yardım etti. Veya şu kadar çocuğu sünnet ettirdi veya giydirdi vs. vb… Bakınız sizlere kısaca bir bilgi aktarayım önce. Devlet maddi durumu iyi olmayan ailelere ayni ve nakdi yardımların ı elli bir plan dâhilinde illerde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, ilçelerde de kaymakamlıklar aracılığı ile bu hizmeti zaten veriyor. Muhtaç durumda isen gıda ve kira yardımı yanında, odun kömür, bayram harçlığı ve muhtaçlık aylığı veriyor. Şehitlerimizin dul ve yetimlerine, gazilerimize, engellilere ve yaşlılara üç ayda bir maaş veriyor. Ağır hastası olan veya kendisini idare edemeyecek durumdaki engelli ve yaşlılar için “evde bakım” maaşı veriyor. Kısaca devlet vatandaşını aç açıkta koymuyor. Bunun dışında, savaş, doğal afet ve deprem gibi durumlarda hemen acil olarak yiyecek, giyecek ve barınma sorununu ve ilk yardım gibi sağlık sorunlarına el atıyor. Bunlar yapılırken yine kendi kişisel duyarsızlığımız sonucu bu durumların istismar edildiğini de üzülerek görmekteyiz. Bunlar gerçek ihtiyaç sahibinin yardımlardan yararlanamaması veya ihtiyacı olmadığı halde “sosyal yardım” alınması gibi nahoş durumlardır. Birde devletin dışında “kar amacı gütmeyen” kurum ve kuruluşlar var. Bunlara kısaca yardım kurumları ve yardım dernekleri diyoruz. Bunlarda vatandalar tarafından yapılan bağışları ihtiyaç sahiplerine ulaştıran organize gönüllü yardım kuruluşları veya vakıflardır. İşte bu vakıf veya derneklerin en başında da Türk Kızılayı gelmektedir. Türk Kızılayı Osmanlı’da ilk defa savaşlarda yararlananlar hizmet amacıyla "Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti" adıyla 1868 yılında kurulmuş ve 1877'de "Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti", 1923'de "Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti", 1935'te "Türkiye Kızılay Cemiyeti" ve 1947'de "Türkiye Kızılay Derneği" adını almıştır. Bu güzide derneğimiz “kar amacı gütmeyen” hiçbir etnik ve dini görüşlere bakmaksızın tüm insanlığa hizmet etmeyi ilke edinmiştir. Millet hukuku çerçevesinde uluslararası Kızılhaç örgütü gibi savaşlarda “dokunulmazlığı” olan medarı iftiharımız olan bir kuruluştur. Bugün dünya coğrafyasında meydana gelen her türlü savaş, doğal afet ve deprem gibi felaketler yaşandığında yardıma ilk koşan Kızılaydır. Kızılay bunları yaparken medyaya bolca çıkarak “ucuz reklam” peşinde koşmaz. Çünkü kimseye kendisini ispatlama zorunluluğu yoktur ve yaptıkları yardımlarla zaten dünya insanın mazlumlarının gönüllerinde yer etmiştir. Milyonlarca aileye sosyal yardım dağıtır. Bunu yaparken yanında basın yoktur. İnsanları yani ihtiyaç sahiplerini, yoksulları “afişe” etmez. Böyle “küçük hesaplar” yapmak Kızılayın işi değildir. Gel gelelim ilimizde yaşanılanlara; Geçtiğimiz yıllarda böyle bir yardım yapılmış ve yine Kızılay Malatya Şubemiz tarafından asına benzer fotolar servis edilmişti. Bu konuyu eleştirmiş ve bir programda karılaştığımız Kızılay Derneği Malatya Şube Başkanı Av. M. Umut Yalçın’a bunun doğru olmadığını “üç kuruşluk” ramazan kolilerini verip fakir fukarayı medya aracılığı ile afişe etmeyin. Bu doğru değil benzeri serzenişlerim karşısında “bir işadamı geliyor, şu kadar kıyafet veya şu kadar yardım kolisi dağıtmak istiyorum, yani bağış yapacağım sizin aracılığınızla diyor. Bizde memnuniyetle belirlediğimiz ailelere ulaştırmak istediğimizde kendilerinin de yanında bulunma isteklerini kabul ediyoruz. Belirlediğimiz saatte bir bakıyoruz medyayı davet etmiş ve medya gözü önünde dağıtım yapıyoruz. Orada fotoğraflar çekilip servis ediliyor. Biz biliyoruz ki medyayı ve yardımı “reklam amaçlı” kullanıyor fakat vatandaşı da teşvik ettiği düşüncesi ile müsamaha gösteriyoruz” minvalinde cevap vermişti. Bu cevaba o zamanda çok üzülmüştüm. Fakir fukaranın, garip gurebanın böyle yardım adı altında bile olsa afişe edilmesinin doğru olmadığını belirttim. Sağ olsun Umut Başkan, sonraki basına servis edilen fotoğraflarda bu hassasiyetini korudu. Yardım alan vatandaş yerine elinde koli taşıyan resmi Kızılay görevlileri fotoğrafları servis edilerek bu hassasiyet korundu. Bugün bir medya cemiyetimiz yapmış olduğu(!) veya aracılık ettiği bana göre “üç kuruşluk” yardım kolileri önünde poz vererek adeta Malatya’nın tüm yoksullarına yardım etmiş pozu verdi. Biz bu haberin Kızılay yetkililerinden bağım sız yapıldığını biliyoruz. Eğer bilgileri varda müsamaha gösterdilerse bu ayıp onlara yeter. Evet, Kuranı Kerim yukarıda örneklerini verdiğimiz ayetlerde ve birçok hadiste yardımlaşma ve dayanışmanın önemine vurgu yapıyor. Sosyal adaletin gerçekleşmesi için de Zekatı emrederek iyilik ve tasadduk teşvik ediliyor. İyi ama bunları yaparken de insanları küçük düşürücü, rencide edici, on ur kırıcı davranılmaması gerektiğini de söylüyor. Yani diyor ki güzel kardeşim “sağ elin verdiğin sol el görmeyecek”. Sen ne yapıyorsun, yaptığın “incir çekirdeği kadar” yardımla milyonluk reklam devşiriyorsun. Ayıptır, günahtır, yazıktır… Yarın sizlerde o insanlar gibi ihtiyaç sahibi olmayacağınız ne malum. Biri çıkarda sizleri de öyle yerel ve ulusal medya aracılığı ile afişe ederse razı gelir misiniz? Buradan Sayın Valimize ve yetkililere de bir çift sözüm var. Sayın Valim, Sayın Kaymakamlarım, Okullar açılıyor. Bu tür yardım adı altında okullarımız ve öğrencilerimiz “yardım adı altında bir şekilde “istismar” ediliyor. Eline basit birkaç “Çin malı” kalem silgi alan bir dernek veya cemiyet koşuyor bir okula ve öğrencilerle poz vererek “güya yardım” yapıyor. İlimizde bu tür yardım dağıtmak isteyenler bunu ya usulünce yapsın veyahut ta valilik iznine tabi tutulsun. Bilhassa tüm ilköğretim okullarına bir genelge göndererek bu istismar yollarını kapayınız. Bu ciddi bir mevzudur ve bu konuda hepimiz vebal altında kalırız. Yardım almanın şartlarını yukarıda kısaca özetledim. Yardımlaşmanın gereğini de. Bu usulünce yapılınca güzel... Yardımda bulunmak isteyen hayırseverlerinde “meşru” bağış yapabilecekleri dernek veya vakıflar ilimiz dernekler müdürlüğünden öğrenilebilir. Veya açın bakın Google amcaya. Allah hayır ve hasenatınızı kabul ve makbul eylesin. Sevgiyle kalınız…

28 Temmuz 2017 Cuma

Ege’deki Depremin De, İstanbul’daki Dolunun Da Sebebi Basın

Memlekette bir olumsuzluk yaşanmaya görsün “kör olası basın bu rezaleti görmez” der, daha meselenin ne olduğunu anlayamadan basına yükleniriz. Suçlu basındır… Adamın biri hanımını kıtır kıtır doğarmış, ayırmaya gelenleri de pataklamış elleri kelepçeli polis otosuna götürülürken bir yandan basın mensuplarına tehditler savurmayı sürdür “ çekme dedik lan, gelirsem…” diyerek efelenir. İzleyenler de sanırlar ki “katil aslında bir melek, basın mensubu da eli kameralı seri katildir” . Bununla da kalmaz katil yavşağın bir tanıdığı onca insanın arasından fırlar uçak tekme ile basın mensubunu bir yana kamerasını asfalt zemine çalar… Gariban emekçi basın mensubu iki gözü çeşme kovulma korkusuyla kırık kamerasını omuzlayıp çalıştığı ajansın yolunu tutar. Yağmur yağar sel olur. Çarşı Pazar sular altında kalır, suçlu yine basındır. Taşan derelerden, patlayan rögarlardan, çöken asfalttan da sorumlu yine basındır. İzmir’i sel alır suç basına kalır. Ege’de deprem olur, suç basına kalır. İstanbul’u dolu vurur, Kayısıyı don vurur, Esnafı kriz, saftirik vatandaşı “kerizliği” tutar dolandırılır… Alkolik krize girer, Kız kocaya kaçar, Anne konkene, Baba mankene gider… Oğlan yer oyuna, gelin yer “koyun’a” gider. Taze gelinin sandığının, Yeni doğanın kundağının sorumlusudur basın. Malatya’da kaysı olmaz, suçlu basındır. Bol olur para etmez, suçlu basındır. Karadeniz’in fındığı, Çukurova’nın pamuğu, Çelikhan’ın tütünü, Kirazlı’nın ekinin sorumlusudur basın. Basın deyip geçme azizim, Başbakan, beşbakan, boşbakandır basın. Bilumum oda, dernek, vakıf ve borsanın mimarıdır basın. Mahallenin muhtarı, İlçenin başkanı, ilin de vekildir icabında. Dolaysıyla; Dırdır eden karının, Bal yapan arının, Ambardaki darının da sorumlusudur basın. Aynı zamanda güzel ülkemde basın; Sabah erken kalkanın dövdüğü Dövemezse sövdüğü, Olmadı övdüğüdür basın. Ağzı olanın konuştuğu sosyal medyanın şamar oğlanıdır basın. ** ** ** Hanımlar, beyler! Basın bir ülkenin vicdanıdır. Sessizlerin sesi Mazlumların hamisi, Zorbanın hasmıdır. Basın, şekilden şekle giren “yavşakların” değil, Adam gibi adamların, vicdanı, namusu, erdemi, şerefi, haysiyetidir. Bu ülkenin demokrasinin 5. Kuvveti Haksızlar karşısında bir balyoz, Mazlumların yanında bir şefkat abidesi kelam ve kalem sahipleridir. Kendinize bir düşman arayacaksanız basında aramayın. Önce eğer varsa vicdanınız vicdanınızı yoklayın. Çünkü kişinin en büyük düşmanı yine kendisidir. Basın değil.

14 Temmuz 2017 Cuma

İDAM ÇÖZÜM MÜ?

Dünyanın hiçbir yerinde "Hukuk geriye işlemez" Genel bir Hukuk Kaidesidir bu. Az buçuk hukuktan anlayan hemen herkes bunu bilir. Bilirler bilmesine lakin nedense en baba hukukçular bile yüksek sesle "idam geri gelsin" diyerek adeta tribünlere oynamaktadırlar. Türkiye şartlarında "vasat" bir siyasetçiyseniz şunu bilirsiniz; En baba oy getirisi olan; 1. "Din Tüccarlığı" Bunu hemen her lafının arkasına "Allah, Muhammed s.a.v" gibi dini jargonu bolca kullanarak yaparlar. Beynamaz-lığını örtmek için her güne özel bol mübarekli mesajlar yayımlarlar. Bunlar için cuma günleri bulunmaz bir fırsattıt. Daha perşembe gecesinden başlar "cuma geceniz mübarek olsun" demeye ertesi güne kadar günü kurtarırlar. Bu zerzevat takımını ne cuma namazında ne vakit namaında göremezsiniz. Sadece sosyal medya hesaplarından "üfürürler"... Sanırsınız ki alemin en has müctehidi, fetva makamı, ordinaryüs feylezof(!)... Bilgi dağarcığı "namaz hocası" mertebesinde olduğuna aldırmaksızın oradan buradan aşırdığı "aforizma" türü söylemleri kaynak bile belirtme gereği duymadan kendi işkembesinden sallıyor gibi yazıp paylaşırlar. Bu zerzevatları eleştirince de başlarlar "yavuz hırsız misali" bağırıp çağırmaya ve dahi karşısındakini "din düşmanı, kefere" gösterme gayretkeşliğine soyunup kendisi gibi birkaç çapsızı da arkasına alarak neredeyse seni suçlu çıkarır ve sabun köpüğü gibi üste çıkarlar. 2. Hamaset. Bu da bir diğer kolay yoldur. Tribünlerin "gazını alacak" vatan, millet Sakarya minvalinde nutuklar çekip en baba "Milliyetçi, vatansever" pozuna bürünürler. Bu zerzevat takımı da diğerleri gibidir, eleştiri kaldırmaz. Hayır o iş öyle değil demeye gör. Hemen seni vatan haini olmakla başlayıp bilcümle ne kadar "şer güç" ve terörist ismi varsa seni onlarla yaftalama yoluna giderler. Senin milliyetçilik uğruna bedeller ödediğin gün bunlar analarının etekleri altında beş taş oynadıklarını hatırlamaz ama bıyık ve sakalla milliyetçi jargonlarla vatanseverliği kimseye bırakmaz sana da "Bulgar veya Selanik göçmeni" gözüyle bakarlar. Kendi dedelerinin kahramanlıklarını gözümüze sokarlar ve sanki senin deden kahvede okeye dönüyormuş muamelesi görürsün. Oysa araştırsan geçmişinde bırakın kahraman dedeyi ne kadar at hırsızı asker kaçağından geçilmediğini görürsünüz... 3. Hukuk Son günlerde "idam tartışmaları" üzerinden bolca polemik yapılıyor. Başta da söylediğim gibi hukuk'un genel kaidesi icabı hiçbir yeni kanunun geriye işletilmesi söz konusu bile değildir. Bu şu demektir; Diyelim ki idam cezasını meclis ele aldı ve yasalaştı. Bu yaşa şimdiki FETÖ davalarında işletilemez. PKK,DHKP-C ve IŞID başta olmak üzere kararı kesinleşmiş hükümlüleri bağlamaz. Bundan sonrası kalkışma benzeri ve bilcümle terör örgütlerinin yasanın çıktığı günden itibaren işledikleri suçlar için geçerli olur. AB kriterleri ve tüm uluslararası anlaşmalar idamın işletilmesini önlemektedir. Türkiye neresinden bakarsanız "demokratik" bir ülkedir ve bana ne AB'den bana ne uluslararası hukuk'tan diyemezsiniz. Ben yaptım oldu demek dünyaya kapılarını kapatmak anlamına gelir. O zaman ne NATO'da kala bilirsiniz ne de diğer "modern" dünya ile entegre olabilirsiniz. Üçüncü dünya ülkelerinin de gerisinde ancak bir "Muz Cumhuriyeti" olur ki Allah korusun bu günlerimizi mumla arar hale geliriz. Sözün özü hamaseti bir kenara bırakıp akılcılığı esas alan serinkanlı bir tutumla meseleye sağlıklı bir zeminde tartışmalıyız. Bu işin sadece cezai kısmını ele alıp sosyal, siyasal ve psikolojik etkileri iyi düşünülmelidir. Not: Yazdıklarımı aklıyla değil "kıçıyla" okuyup anlayanların saldırıları umurumda değil. Doğru bildiklerimi Allah için söylemezsem "dilsiz şeytan" hükmüne düşerim. Şeytandan da Allah'a sığınırım...

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Kahtalı Mıçı’sız Geçen Kiraz Festivalinin Geleceğinden Endişe Ediliyor

Bu yıl 23.cüsü düzenlenen Yeşilyurt Kiraz Festivalinin Kâhtalı Mıçı’sız başlaması festivalin geleceğine yönelik kafalarda kuşku uyandırdı. Asıl adı “Mustafa Aslan” olan dünyaca ünlü duayen sanatçı Adıyamanlı hemşerimiz Kâhtalı Mıçı, geçtiğimiz yıl yapılan festivale de davet edilmemişti. Mıçı’nın “Küvrem” dediği Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Kavuk’un belediye başkanlığını bırakmasından sonra yapılan ilk seçimde yerine gelen halefi Başkan Polat, festivale spor kısmını da ilave ederek “Yeşilyurt Kültür Kiraz ve Spor Festivali” adıyla devam kararı aldı. Başkan Polat, festivali daha kapsamlı ve profesyonel hale getirebilmenin ön şartının Kâhtalı Mıçı’nın kadro dışı bırakılması sonucuna varmasını müteakip başlattığı hamlenin kurbanı olan Mıçı, meslek hayatının kırkıncı yılında Kiraz Festivalinde olmayışının burukluğunu yaşıyor. MIÇE HAYRANLARI TEDİRGİN Her yıl alışıla geldiği üzere Mıçılı konserleri bekleyen Yeşilyurt halkının ağzını bıçak açmıyor. Halk festivale olan ilgisizliği Mıçı’nın festivalde olmamasına bağlıyor. Görüşüne başvurduğumuz Yeşilyurtlu esnaflar, “elektrik direği ve meydanlarda Mıçı posteri yok, belediye hoparlöründen Mıçı türküsü çalınmıyor inanır mısınız bugün siftah bile yapmadım abi” diyorlar. Köşe başında duran boyacı çocuğa mikrofon uzattığımızda “aylardır hep bu günü bekliyordum, Mıçı abim gelir belki ayakkabısını boyatır diyordum, belki selfie’de çekerdim, kim bilir belki bende onun gibi meşhur olurdum hayallerim suya düştü, bize bu yapılır mı be abi” diye ağlamaklı bir sesle sandığının yanında boynunu büküyordu. Bir diğer seyyar tatlıcı delikanlı, “abi siz bilirsiniz Mıçı abimizi FETÖ getirmiyormuş doğru mu” diye sorarken gözlerini kapayan jöleli saçlarını eliyle sağa tarayıp tezgâhına astığı Mıçı posterine dalıp gidiyordu. Öte yandan ulusal ve uluslararası haber ajanslarının temsilcileri de festivalde Kahtalı Mıçı yoksa bizde yokuz diyerek temsilci göndermediler. Kahtalı Mıçı röportajı yapmayı düşünen basın mensuplarının iş bırakacağı konuşuluyor. Festivalin başladığı şu sıralarda canlı yayın araçlarının şehrimizden ayrıldığı da görgü tanıkları tarafından dile getiriliyor. Sokakta mikrofon uzattığımız hemen tüm kesimlerin ortak endişesi festivalin Mıçı’sız olarak daha fazla devam edemeyeceği yönünde. Festivalle özdeşleşmiş bir simge şahsiyetin festivalden çıkarılması stratejik bir hata olarak adlandırılıyor. Sözün özü, kimsenin Festivaller Şehri Malatya’nın kaderiyle oynamaya hakkı yoktur. Film festivalinin simgesi nasıl ki “Hababam sınıfı figüranları” ise Kiraz Festivalinin simgesi ve maskotu da Kâhtalı Mıçı’dır. O Kadar! *Mıçı: Kürtçe ’de Mustafa’nın söyleniş biçimidir. http://www.malatyasonhavadis.com/…/kahtali-micisiz-gecen-ki…

Malatya Guinnes Rekorlar Kitabına Girmeye Hazırlanıyor

Malatya Valiliği Basın Müdürü Halil İbrahim Kılıç'ın rekor denemesine sayılı günler kaldı. Malatya'da göreve başlayan valilerin en gözde elemanı olmayı başaran ve olağanüstü gayret ve çabalarıyla koltuğunu korumayı başaran Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Halil İbrahim Kılıç, pazartesi göreve başlayacak olan yeni Malatya Valimiz Ali Kaban'la da teşriki mesai yapacak olmanın gururunu yaşıyor. Eski Valilerimizden adaşı Halil İbrahim Daşöz'le başlayan basın müdürlüğü serüvenini Sayın M. Ulvi Saran'la devam ettiren Kılıç, sayın valimiz Saran'ın Ankara'ya Kamu Güvenliği Müsteşarlığına geçmesi üzerine yerine atanan şimdiki İstanbul Valimiz Vasip Şahin'le çalışmasına devam etti. Malatya Valiliği görevinden İstanbul Valiliği görevine atanan Vasip Şahin'den sonra bu sefer şimdiki Kayseri Valimiz Sayın Süleyman Kamçı'nın Malatya Valisi olması ile bir kez daha talihi yaver giden H. İbrahim Kılıç, Vali Kamçı'nın da "en has" adamı olmayı başarabilmiş ve bu başarısı ilimizde büyük bir yankı bulmuştu. 2008'de Ankara'da başlayan ve 2009 yıllarında da İstanbul'u kapsayacak şekilde genişleyerek bir döneme damga vurmuş ODTÜ'lü Malatyalı akademisyenlerin başlattığı "Malatya Günleri Fuarı"nın da baş aktörü olmayı başaran ve ileri ki yıllarda da ilimizi mega şehirlerde tanıtmanın haklı gururunu yaşayan ve Malatyalılara unutulmaz seneler yaşatan H. İbrahim Kılıç, Gurme ve Gastronomi uzmanlığının verdiği öz güvenle kariyerine doğru hızlı adımlarla yükselerek şehrimizin medarı iftiharı olmuş mümtaz şahsiyetler arasına girmeyi bu yıllarda başarabilmiştir. Malatya Valisi Süleyman Kamçı'nın Kayseri'ye atanmasını müteakip İzmir Valiliği görevinden ilimize atanan şimdiki merkez valilerimizden Sayın Mustafa Toprak'la iyi bir ekip olarak çalışmasının meyvelerini "Cimer, Bimer" gibi yerlere şikayet edilmesi gereken kamu personellerinin isimlerini kulağına fısıldadığı kankaları Vahap Güner ve Remzi Hayta gibi cemiyet üyeleriyle paslaşmasıyla toplayıp rüşt-ini ispat ediyordu. Kankaları tarafından kendilerine verilen "mahrem" bilgileri usulünce sayın valilerimize aktararak "uslanmaz" personellerin "kara listeye" girmesine vesile olan Kılıç, bize göre Devlet Üstün Hizmet Ödülüyle de taltif edilmeli ve şehrimizin meydanlarından birine devasa bir büstü dikilmelidir. Son çıkan Valiler Kararnamesi ile merkeze çekilen Valimiz Mustafa Toprak'ın yerine atanan eski Zonguldak Valisi yeni Malatya Valisi Ali Kaban, 10 Temmuz Pazartesi göreve başlayacak. Sayın valimizin göreve başlamasıyla birlikte yerini koruyacağı düşünülen Valilik Basın Müdürü H. İbrahim Kılıç, şimdiden tebrikleri kabul etmeye başladı. Her gelen valinin basın müdürü, medarı iftiharımız H. İbrahim Kılıç'ı tutmasının sırrı mucibine erişme noktasında her ne kadar yetersiz kalıyor olsak ta, bu işte baş aktörlerden birisinin ilimiz işadamları topluluğu (MİAD) ve bir diğerinin de ODTÜ'lü Malatyalılar Derneği olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Ayrıca Halil İbrahim Kılıç ve eski milletvekillerimizden Ö. Faruk Öz’le bir medya derneği (Federasyon veya konfederasyon) yönetiminde bulunması tesadüf olmayıp sadece ve sadece Sayın Kılıç’ın “üstün meziyeti” ve daha bizim bilmediğimiz hizmetlerini bir gün Malatya Basın Tarihi altın harflerle tarihe not düşecektir. (Sahi o dernek veya federasyon adı neydi(!) hala açık mı kapatıldı mı? Sayın Kılıç, açıklasa da irşat olsak…) Sözün özü, Malatyalı duayen basın mensupları hasedinden çatlasa da Sayın Basın ve Halkla İlişkiler Müdürümüz Halil İbrahim Kılıç, yeniden küllerinden doğarak kariyerine yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor. Pazartesi göreve başlayacak olan(Kılıç'la çalışma şerefine eren 6. Şanslı) Malatya Valisi unvanını elinde bulunduracak olan Sayın yeni Valimiz Ali Kaban’ın da eşi bulunmaz başarılı müdürümüz Kılıç’ı görevinde tutarak ilimize yeni bir gurur yaşatmasını bekliyoruz. Buradan da duyurmuş olmak adına tarihe bir not da ben düşmek isterim. Sayın Türkiye Guinnes temsilcilerinin ilimize teşrif ederek bu tarihi olaya şahitlik etmesi en büyük dileğimiz. Kayısımızdan sonra dünyaya duyurulması elzem olan basın müdürümüz Guinnes Rekorlar Kitabında bulunmayı şimdiden hak etmiş durumdadır. Ülkemize ve dahi Malatya’mıza hayırlı olsun…

2 Temmuz 2017 Pazar

BU KENTTE ENGELLİLERE HİÇBİR YERDE YAŞAM HAKKI YOK!

MOTAŞ Tarafından hizmete sunulan Tur Otobüsü,engelliler düşünülmeden hazırlanmış eksik bir projedir. Bu projeyi hazırlayanların engellilere bir kastı olduğunu düşünmek bile istemiyoruz ancak görünen o ki bir "zihniyet sorunu" var. Kamuya ait bir projenin toplumun tüm katmanları düşünülerek hazırlanmış olması gerekir. Ne var ki bizleri yöneten toplum mimarlarının henüz algı düzeyleri "evrimleşemediğinden" olsa gerek anayasanın "eşitlik" ilkesi gözardı ediliyor mevcut meri yasada engelliler erişim proje ve programı etraflıca belirtilmesine rağmen "yasaya aykırı" olarak böyle projeleri "hizmet" diye sunmaya devam ediyorlar. Bu konuları dikkate almayan yöneticiler kadar toplumun kendisini "sağlıklı" olarak ifade ettiği diğer fertleri de ne yazık ki kabul ediyor ve kanıksıyor. Her şey sağlıklı insanlar gözetilerek yapılacaksa bir gün gelip engelli olduğunuzda mı bu eksiklikleri göreceksiniz... Bu konuları biz engelli vatandaşlar dışında, basın-medya, STK ve sorumlu vatandaşların da dillendirmesi gerekmez mi? Yukarıdaki projeye dahil olan yönetici bir kardeşime bu konuda eleştiri getirdiğimde "ayrı bir otobüsü de engelliler için hazırlıyoruz" yanıtını aldım ve doğrusunu isterseniz çok şaşırdım. Ne demek "engellilere özel?" Biz engelliler vebalı mıyız ki toplumdan "tecrit etmeyi" düşünüyorsunuz. Oldu olacak Yazıhan civarı Kuru Çay mevkine "toplama kampı" oluşturun ve biz engellileri diğer insanların gözleri önünden kaçırın.Yapılamak istenilen bu mu? Değilse ne? Yolları kaldırımları engellilerin kullanabileceği hale getiremediniz. Koca kentin tek bir caddesi dışında "ağız tadıyla" dışarı çıkabileceğimiz bir mekan yok. Yazdık çizdik söyledik, Soykan Park'ın gerisine Yeni Camiden ileriye geçmemiz mümkün değil. On yıldır sonuç alamadık. Engellilerin sorununu çözsün diye Kent Konseyine bağlı Engelliler Müdürlüğü dilediği gibi kendisaine yakın bir avuç engelli dışında neredeyse hizmet vermiyor. Verilen hizmetlere lafımız yok ne var ki "bir yerlere ulaşılamıyorsa" hizmet almanız neredeyse imkansız. Üç adet engelli minibüsü akşama kadar dernekte vakit geçiren engellileri spor kompleksine taşımaktan başka ne yapıyor. Arayıp bir yere gitmek istediğinde ya bir gün önceden "randevu alınmadığı" gerekçesiyle "araçlar şuan meşgul" cevabı alıyorsun veya da "şuan mesai dışı, maalesef hizmet veremiyoruz" cevabı alıyorsunuz... Allah'tan korkun! Kuldan Utanın! Bu engelliler de sizler gibi birinizin kardeşi, Birinizin çocuğu, Birinizin babası vs. İlla kendi başınıza gelince mi empati denilen meret aklınızı başınıza getireceksiniz? Parklar size göre, Sinemalar sizin için, Tiyatro, park, bahçe, otobüs falan filan hep sizler düşünülerek hazırlanıyor!.. Peki, biz engelliler ne yapalım istiyorsunuz? Eleştirsek küsüyorsunuz! Söylensek kızıyorsunuz, Yazsak "neden eleştiri yapıyorsun, hiç mi iyi tarafımız yok" bahanesi ile üste çıkıyorsunuz... Siz söyleyin ne yapalım? MAHKEMELERİ GÖREVE DAVET EDİYORUM Bu ilin bağımsızyargısı varsa, Bağımsız Baro'su, Cumhuriyetin savcısı, hakimi varsa ki ve halen "adaletin" var olduğuna inanıyoruz, hiç değilse inanmak istiyoruz. O halde lütfen durmayın ve görevinizi yapın! ENGELLİLER SESİNİZ ÇIKSIN Engelli kardeşlerim, lütfen haklarınızın peşine düşün, Sesiniz çıksın, Gıkınız çıksın, Birazcık onurluca davranın da konuyu sahiplenin. Çıkın biriniz bir dilekçe ile idare mahkemesinin yolunu tutun. Tüm merkez belediyeler ve Büyükşehrin yapılan Park, Bahçe, Toplu taşıma aracı yani sosyal mekanların ENGELLİLERİN ERİŞİMİNE UYGUN OLUP OLMADIĞININ DENETLENMESİ noktasında bir girişimde bulunun. Bir park meselesini gündeme getirdim diye halen mahkemelere gidip geliyorum. Haklı olduğum halde haksız muamelesi görmüş olmama rağmen. Sonucu ne olursa olsun ben doğru bildiklerimi her platforumda dile getirmeye devam edeceğim. Sessizliğe bürünen "duayen medya mensuplarını da" kamuoyunun vicdanına havale ediyorum... Not: Sadece MOTAŞ değil Battalgazi Belediyesinin Tur Otobüsü de aynı eleştirilerime tabidir...