1 Mayıs 2021 Cumartesi

At Hırsızı (İBB, Atlar Mutlu. Siyasiler, Atlar Kayıp)

 

Vaktiyle Yazıhanlı gözü kara iki hırsız kafa kafaya vermişler "ne yapsak işler kesat gidiyor. Buralarda da iyice mimlendik..." filan derken bir diğeri "Hekimhan'a gidelim. O tarafta yayla çok. Köylüler tarlada çalışırken atlarını, katırlarını çayırlık yerlere bağlarlar. Bizde içlerinden gözümüze kestirdiğimiz birini alıp biner kaçarız..." deyince arkadaşı bu sefer de "oğlum tamam alıp getirdik de kime satacağız. Bizi herkes tanır. Kim bizden çalıntı mal alır..." demiş.

Bu sefer öteki cin fikirli hırsız ileri atılmış:

"Oğlum sende hiç akıl yok. Satarız dedimse burada satarız demedim. Yarın çarşamba Kuluncak'ın pazarı var. Bizi orada kim tanıyacak. Üçe beşe bakmaz satar geliriz." demiş.

Bizim at hırsızları anan aşağı, baban yukarı... Tabanı yağlayıp Hekimhan'ın kıyısından, ağaçların arasından, dereden. Dereden tepeden derken kimseye görünmeden Kurşunlu'dan aşıp giderlerken az ilerde çayırda otlayan hayvanları görmüş.

Bakmışlar ki etrafta kimseler yok. Hemen önceden planladıkları gibi atı çözüp üzerine atlamışlar. Biri yuları eline almış süvari misali atı sürerken diğerini de terkisine atmışlar yine yelden hızlı, yılandan sessiz bir şekilde kimseciklere gözükmeden Kuluncak'ın yolunu tutmuşlar...

Neyse efenim lafı uzatmamayım.

Kuluncak'a yaklaşınca da artık kendilerini kimselerin tanımayacaklarını düşünerek gayet sakin bir şekilde hayvan pazarına varmışlar ve atı bir köşeye çekip bağlamışlar.

Bu arada bizim hırsızlardan birisi " ben yanında durmayayım. Sen gelenlerle pazarlık et. Ben etrafı kontrol edeyim tanıdık biri filan çıkarsa ya da bir aksilik olursa işaret ederim topukları yağlarız..." demiş.

O gün pazara gelen İlisuluklu genç atın sağından geçmiş, solundan geçmiş derken "atı gözü tutmuş".

Satılık mı? Demiş.

“Hee, satıyom. Sen iyi bir alıcıya benziyorsun yegen, gel bu at yabancıya gitmesin. Seni sevdim "nur yüzlü" birine benziyorsun...” Demiş at hırsızı.

Anan aşağı baban yukarı pazarlık etmeye başlamışlar, emme at da zorlu atmış haa!

En sonunda İlisuluklu nur yüzlü Hasan gardaşımız "bu işin içinde bir fırıldaklık" olduğunu anlamış. Belli etmemeye çalışarak adama sormuş "huyu suyu güzel mi, ürkek filan olmasın. Ayağı sıkı mı, nalları var mı?" diyerek epey bir sormuş.

Bu arada da diğer arkadaşları olan biteni uzaktan izlemekte imiş. Derken efendime söyleyeyim at hırsızı: "ne huysuzu gardaşım, atımız hem kuzu gibi hem de ayağına zorlu, fişek gibi.." dedikten sonra bir teklif yapmış Hasan'a:

"Al gardaşım bin bir tur at. Hem huyunu suyunu gör. Hem de ayağına yüğrük mü gör..." demiş.

Hasan'ın ayağına el atıp bindirmiş ata, vermiş yuları eline. “De hadi, sür iki tur, sonra gel pazarlığımız yapalım..." demiş.

Diğer arkadaş halen bir kenarda olup biteni izlemekte imiş...

Aradan biraz zaman geçmiş. Biraz zaman daha... Derken epey bir vakit olmuş ne Hasan var ortada ne at. Gelen giden yok…

Erketeye yatan hırsız bir kolundaki saate bakıyor bir arkadaşına; oflaya, puflaya beklemekte imiş...

Bu arada da İlisuluklu "Nur Yüzlü" Hasan, Kuluncağı geçmiş, Aşağı Çayköy, Bağırtlak civarında Tohma Çayının sığ bir yerinden geçmiş karşıya ver elini Sultanlı köyü, Taşpınar derken Ortalık Tepesi, Cehennem Deresinden geçip Tarhana Bayırı civarından İlisuluk köyüne gelmiş.

Atı kahvenin önüne başlamış "Albay'ım ver oradan demli bir çay, konu komşuya da ver, benden..." demiş.

Bu arada Hasan'ın bonkörlüğü karşısında şapka çıkaran Mamo dayım bir sandalye kapıp masaya yanaşmış. "Ula yeğen, hangi derede kurt öldü. Sen adama günahını bile vermezdin. Bugün ne oldu da Rahmetli Mahmut emmim gibi hayır dua alıyorsun..." demiş.

Hasan da: "Mamo Dayı, sen üzümü ye bağını sorma. Afiyet bal şeker olsun. İstersen Albay'ım tazelesin çayını..." demiş.    

Mamo Dayım da "valla seni bilmesem erenlere karıştı diyeceğim. Daha geçen sene Gamo'dan iki kelek parası verip beş kelekle dört bıçak almadın mı? Sonra Ali Osman Emmimin az mı keçiboynuzunu aşırmadın. Ya Selver Osman'dan yürüttüğün sigaralar... Beraber davar yaydığımızda az mı içtik. Bitlis'ti, Birinci idi artık ne çalabildiysen..."

“Yav, Mamo Dayı, sus Allah'ını seversen, duyan da bizi at hırsızı sanacak”…

“At demişken hayrola, benim bildiğim sizde at eşek olmazdı. En son rahmetli babanın cumaya geldiğinde bindiği uyuz eşek vardı onu da Deli Hamit'e sattıydın. Hamit kim bilir Eskihamal'da kaça okuttu o uyuz eşeği. Allah bilir belki Kayserili biri alıp çoktan salam sucuk yaptı da kemiği bile kalmadı..." diye cevapladı Mamo Dayı.

Bu sefer Hasan, "Mamo Dayı, sen eskisi ayağına yüğrük değilsin. En son bizim koçun tos vurmasıyla bacağını kırmıştın. Gel sana bir iyilik yapayım bu atı sana satayım. Kabaca Ağaç’a in çık güzelce…" demiş.

Derken, yine alaşağı, ver yukarı Albay'ın kahvede söğüt gölgesinde çaylarını içerek pazarlık yapıp atı Mamo’ya satan nur yüzlü Hasan ertesi gün Darende'den aldığı İstanbul biletiyle Tekirdağ'ın yolunu tutmuş bile. Eh, nede olsa Kuluncak pazarında Hasan'ı tanıyan eden yok. Zaten sekiz on yıldır gurbette. Köye de ya bir bayram da ya cenaze olursa, gelirse gelir.

Mamo Dayım desen "anasını boyar babasına satar". Eskihamallı rahmetli Deli Hamit olmazsa da Şeref'ten, Gürün'den verir birine. Bir bakmışsın bizim Hekimhanlı at Uzunyayla'yı aşıp çoktan Kayseri yolunu tutmuş...

Biz gelelim Kuluncak pazarına.

Bizim Yazıhanlı at hırsızları beklemiş, beklemiş, beklemiş... Ne gelen var ne giden...

Erketeye yatan (Gözcülük eden) hırsız karşından seslenmiş: "ne yaptın, sattın mı atı?" demiş.

Diğer hırsız da "heye, sattım!" diye cevap vermiş.

Bu sefer öteki "kaça sattın?" diye sorunca, bizim at hırsızı cevaplamış: "ellaam aldığımız fiyata verdik..." demiş.

Ava giderken av olan bu fıkradaki isimler ve yer adları tamamen kurgudur. İsmi geçenlerin affına sığınır ebedi âleme göçenlere rahmet, sağ olanlara sağlık ve afiyetler dilerim.

Bu fıkrayı epey bir zamandır İstanbul Adalar'da ki "faili meçhul" atların sosyal medya ve gazete ve televizyonlarda gündem olması üzerine kaleme aldım.

Doğrusu nedir bilemeyiz ancak bir birinden farklı haber ve senaryolar, söylentilerin ayyuka çıktını görüyoruz. Aşağıya bırakacağım linklerde de olduğu gibi bir kısmı “atların akıbeti meçhul” derken bir diğeri de “atların, mutlu, mesut…” yaşadığını söylüyor.

Eskiden Topkapı Suriçi'nde at, eşek kesenlere baskın düzenleyen gazeteci Uğur Dündar vardı. Şimdi de epey bir zamandır Malatya gündemini değiştiren ve yazdığı yazılarla ulusal haber kanallarına bile örnek olan Kayısı Haber'den sevgili Mahir Temur var. Ben topu taca pardon Mahir'e atıp kaçayım.

Sağlıcakla kalınız.

“ATLAR MUTLU” MUSMUTLU HABERİMİZ LİNK  https://www.malatyabulvar.com/haber/mutlu-atlar-adasi-1847.html

 

“ATLAR KAYIP” HABERİMİZ LİNK

https://www.malatyabulvar.com/haber/altunay-ibbnin-sorumlulugundaki-978-at-kayip-2014.html 

13 Nisan 2021 Salı

“Sülün Osman’a” Rahmet Okutacak Bir “Üçkâğıt” Hikâyesi

 

Malatya, yıllar sonra nihayet ulusal basında kendisinden söz ettirmeyi başarabildi. Ancak bu sefer olumlu anlamda değil de adeta skandal bir “insan kaçakçılığı” iddiasıyla ve üstelik merhum “üçkâğıtçı” Sülün Osman’a rahmet okutacak cinsten bir olayla adı anılır oldu…

Filmlere konu olacak cinsten gerçekleşen trajikomik “insan kaçakçılığı”  hadisesi yaklaşık bir buçuk yıl öncesinde gerçekleşiyor.  Olayın basına yansıması ve kamuoyuna duyurulması ise geçtiğimiz günlerde toplanan Yeşilyurt Belediye Meclisi toplantısında Yeşilyurt Belediyesi CHP’li Meclis Üyesi Günnur Teber’in Başkan Çınara yönelttiği bir soru üzerine medyanın daha doğrusu ilimizdeki iki yüzü aşkın ve bunlardan en az elli altmışının meslekte yarım yüzyılını deviren ve kendisine “duayen” diyebileceğim isimlerin “kafasını kuma gömdüğü”, adeta “kör, sağır – dilsiz” kesildiği bir zamanda “namuslu” kalem erbabı birkaç “yeniyetme” yerel gazeteci arkadaşların olayı araştırıp haber yapması ile gündeme geliyor ve işin aslını öğreniyoruz.

“Yeniyetme” dediğime bakmayın ve lütfen ne demek istediğime yazının bütününü okuduktan sonra karar verin.

Yazımıza konu olan mevzuyu özetlemeden önce kısaca kendilerine “yeniyetme” dediğim sevgili dostlarım, Aktarlar Odası ve Radyocular Dernek Başkanı Sinan Cavlak ile Kayısı Haber Genel Yayın Yönetmeni ve İmtiyaz Sahibi Mahir Temur’un yapmış oldukları bana göre “yılın haberi” diyebileceğim konuyu önce köşelerine taşıyıp, sonrasında ilimizde faaliyet gösteren dokuz radyonun ortak canlı yayınında gündeme getirmesi ile söz konusu olay ulusal medyanın da ilgi odağı oldu…

Kamuoyuna “Yeşilyurt Belediyesi İnsan Kaçakçılığı mı Yapıyor” minvalinde yansıyan ve “şeytanın bile aklına gelmeyen” yöntemlerle yapılan yurt dışına gönderilen 57 kişiden 53’ünün yurda dönmeyip adeta “buharlaşması” hadisesi böylelikle gündeme geliyor ve bir haftadır da yerel ve ulusal basından konu enine boyuna irdeleniyor.

Önce CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba konuyu bir basın açıklamasıyla basına duyuruyor. Sonrasında Karar Gazetesinden sevgili Yıldıray Oğur, söz konusu haberin ayrıntısını Mahir Temur ve başka isimlerle yaptığı görüşmeler sonucu kaleme alıyor derken nihayet bugünde Haber Türk gazetesi köşe yazarı ve aynı zamanda kendisi de Malatyalı olan usta gazeteci Sevilay Yılman köşesinde konuyu irdeliyor…

Dün ayrıca Halk TV ekranına canlı olarak bağlanan Mahir Temur, konuyu orada ayrıca özetliyor.

Dedim ya, olayın özetini aşağıda ayrıca vereceğim ancak yazımın başında belirttiğim gibi sözüm ona kendilerine “duayen” denilen gazetecilerin “kafalarını kuma gömdüğü” ve adeta hiçbirinin ağzını bile açmadığı veya daha doğru bir ifadeyle açamadığı bir zamanda sadece internet mecrasında yayın yapan ve belki sözüm ona bu duayenler tarafından basın mensubu bile görmedikleri “yeniyetme” bir gencin yapmış olduğu ve bir anda ülke gündemini meşgul eden bu gazetecilik başarını gerçekten kutlamak ve tebrik etmek lazım. Ayrıca da bana göre bu senenin “yerel medya ödülünü” şimdiden bu kardeşimin hak ettiğini düşünüyorum.

Malatyalı yerel gazetecilerin - ki bende dâhil – yemekli toplantılarda boy gösterip iş gündem yaratmaya ve gündemdeki olayları irdelemeye gediğinde neredeyse birden buharlaşıp ortadan kaybolmalarını bu kentin insanları hak etmiyor. Evet, iddia ediyorum; bu şehir, bu gazetecileri ve gazetecilik yaptıklarını sananları hak etmiyor.

Kamuoyunun beklentilerini karşılamayan, sorunlarını dile getiremeyen sözde gazeteci ve yazar – çizerlerin suskunluğu her şeyden önce gazetecilik adına utanç vericidir. Burada hakkıyla gazetecilik yapan kardeşlerimi ve büyüklerimi tenzih ediyorum ancak genel intibaım bu yönde.

Gerçek demokrasilerde yasama, yürütme ve yargının dışında dördüncü güç olduğu bilinen özgür basının içinde yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır. Yaşadığı şehrine, insanına ve ülkesine karşı sorumlulukları vardır. Hepsi bir yana kendisine karşı sorumlulukları vardır. Gazetecilik etik ve ilkelerini bir yana bırakıp işin inanç boyutunda bile konuyu ele alsak, bile isteye gördüklerine gözünü kapar ve bildiklerini yazmasan veya söylemezsen yarın Ruz-i mahşerde yakana yapışırlar ve kalemin senden davacı olur.  Tamam, hepsi bir yana mademki kendine “basın mensubu” diyorsun ya hu Allah aşkına başını yastığa koyunca nasıl uyuyorsun…

Biliyorum sözü uzattım ve esas meseleye henüz dönemedim. Olayın özetini aktaracaktım, hemen konuya dönüyor ve kısaca meselenin bilinen aslını sizlere sunuyorum.  Ancak şu kadarını da söylememe müsaade edin. Söz konusu olay şuan yargı aşamasında daha doğrusu İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri olayın muhataplarının ifadelerini alıyor ve soruşturma sonrası nasıl bir dava konusu olacak, işin içinden ne çıkacak, bekleyip sonuçlarını göreceğiz.

OLAY NASIL GERÇEKLEŞTİ

Önceki dönem Bingöl Servi Belediyesinin AK Partili Başkanı olan Ali Ayrancı, (kendisinin Malatya’da da evi olduğu söyleniyor) görevi sırasında iken tanıştığı ve o zaman başkan yardımcısı olan Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar’la görüşüp Almanya’nın Hannover kentinde Mega Kilit GMHB adlı Türk iş adamına ait olan bir şirketin “Çevreye duyarlı vatandaşlar yetiştirmek” adlı bir proje kapsamında yurtdışına bir gezi düzenlemek istediğini iletiyor.

Proje kapsamında gidecek olanların masraflarının şirket tarafından karşılanacağı ve belediye çalışanlarından bazı kişilerin katılmasının iyi olacağını belirtip ancak bunun bir proje kapsamında gerçekleşeceği için bir dernekle işbirliği yapılmasının ve protokol imzalanmasının gerektiğini söyleyerek yaklaşık on yıldır aktif olan Malatya Kişisel Gelişim Dünyası Derneğinin projeye paydaş olacağını da ilave ederek belediyeye bir isim listesi sunuyor.

Belediye önce iki kişi, daha sonra madem paydaşız daha fazla çalışanımız katılsın diyerek sayıyı dört ediyor ve nihayet gerekliği prosedürler tamamlanınca gönderilecek isimlerin listesi belediyeye iletiliyor. Belediye bu listedekileri elbette tanımıyor ve listeyi pasaport işlemleri için resmi yazıyla valilik onayına gönderiyor ve valilik te söz konusu isimlerin GBT araştırması yapılması için emniyete bildiriyor. Yapılan işlemler sonucu GBT kayıtlarında herhangi bir olumsuz duruma rastlanmadığı için “uygun görüş” bildiriliyor. Böylelikle de vizesiz 14 günlük kurum çalışanlarına mahsus gri pasaport işlemi de gerçekleşiyor.

Belediye çalışanı dört kişi başka bir programları daha olduğundan kafileden önce yurt dışı çıkışlarını yapıyorlar ve aradan üç dört gün geçtikten sonra bir otelde kafilenin diğerleri ile karşılaşıyorlar.

Ayrıntılarla yazımızı daha fazla uzatmayalım. Neyse, belediye çalışanları o kişilerle bir daha karşılamadan planladıkları gezi programını tamamlayıp yurda dönüyorlar.  Yaklaşık bir hafta sonra da yurt dışına gidenlerin pasaportları Eski Başkan Ali Ayrancı tarafından belediyeye teslim ediliyor. Doğal olarak da belediye çalışanlarının akıllarına herhangi bir şey gelmiyor ve konu kapanıyor. Ta ki İçişleri Bakanlığının Yurtdışına Usulsüz İnsan kaçakçılığı yapıldığı yönünde bir soruşturma sonucu belediyede ki ilgililerin ifadesine başvurulana kadar.

Sonrası malumunuz. Konun ayrıntısını Başta Kayısı Haberde Mahir Temur olmak üzere Karar Gazetesinde Yıldıray Oğur ve Haber Türk Gazetesinde Sevilay Yılman’ın yazılarından okuyabilirsiniz.

Evet, sevgili dostlar. Benim kısaca özetlemeye çalıştığım haberin konusu bu ve bu haberi ülke gündemine taşıyan sevgili dostum Mahir Temur ve konuyu Malatya kamuoyu önünde tartışan Sinan Cavlak’ı tebrik ediyorum. Malatya’da sözüm ona gazeteciyim diye caka satan ve kendilerine “duayen" süsü vermiş sözde gazeteci müsveddelerini de sizlerin engin vicdanlarına havale ediyorum.

Kalın sağlıcakla…