26 Temmuz 2012 Perşembe

Kernek, Vilayet ve Sümer Park İzlenimlerim

Bunaltıcı yaz sıcaklarında serinlemek için çoluk çocuğumuzu kapıp ya “Kernek Meydanı” na ya da kapımızın önündeki “Vilayet Park”a kapağı atardık. Atardık diyorum çünkü her ikisi de artık ne yazık ki sadece anılarımızda ve ya varsa fotoğraf karelerinde kalacaklar gibi.

Malatya’da ki renkli yaz akşamlarının vazgeçilmezi olan her iki tesiste göz göre, göre yok ediliyor. Önce dilerseniz ünü Malatya’yı aşan Kernek hakkında iki çift laf edelim. Bizim kuşak daha eskisini pek bilemez ama mutlaka methini çok duymuştur. Babasından, dedesinden bir büyüğünden Kernekle ilgili hikâyesi olmayan Malatyalı pek yoktur diyebilirim.

Hani hep anlatırlar ya “biz çocukken buralarda çelik çomak oynardık. Gazinonun ortasında gölün olduğu yerde küçük havuz gibi bir gölet vardı. Hem hayvanlarımızı sulardık hem de mahallenin bibileri yün yıkarlardı. Etrafında at arabacıların olduğu yerin yanındaki ziyarete çabut bağlanır dilek tutulurdu…” diye hikâyeler uzar gider. Kısacası eskiden beri mesire alanı olan bu yer hakkında çok hikâyeler anlatılır çok türküler söylenir.

En meşhur türküsü de “anam anam Kernekli misin” olanıdır ki bu türküyü bırakın Malatyalıyı Malatyalı olmayanlardan bile dinlemeyen pek bulunmaz. Rahmetli “Topal Bedo”nun bu türküsü düğün ve derneklerimizin vazgeçilmezi olarak günümüzde de varlığını sürdürmektedir…

Bu girizgâhtan sonra günümüze gelecek olursak Kernek umarım içimizde kanayan bir yara olmasın dersem sanırım kuşkularımın boyutu anlaşılır. Kuşkuluyum çünkü burasının ciddi bir hesaplamadan sonra şehir plancıları ve mimarlar ve çevre düzenlemeciler, peyzaj mimarlarının ortak bir kararı ile projelendirilememiş olması. Kernek Meydanının doğal dokusu, “modern” bir proje adı altında adeta geçmişin izleri silinircesine çok “abartılı” bir plan diye düşünmekteyim.

Kernek Meydanındaki 40-50 belki daha fazla yaştaki ağaçların yerinden sökülerek ve ya kesilerek ithal ağaçlarla düzenlenecek. Alanın büyüklüğü ortada, Belediyemizin kamuoyuyla paylaştığı projeye bakılınca dar bir koridoru andıran bir çizim var karşımızda. Etrafta oturulacak bir yer yok. İki üç kişinin yan yana yürümeyeceği kadar dar minyatür bir kaldırım görünümünde. Eski havuzun yerine yapılması düşünülmüş ışıklandırmalı bir havuz, ırmağın üzerinden geçiyor görüntüsü verilmesi için tasarlanmış ahşap bir köprü... Burada dikkatimizi çeken bir noktayı yeri gelmişken hatırlatmak istiyorum.

Geçen yıl akşamları hemen her gün mutlaka bir uğradığım bu mekânın devamlı müdavimleri vardı. Akülü arabalarıyla guruplar halinde gezen “Engelli” kardeşlerimiz. Bir masa etrafında toplanır çayları eşliğinde sohbetler ederlerdi. Yeni yapılacak olan havuzun üzerindeki ahşap köprü “Engellilere kapalı” tutulacak sanırım. Çizime dikkatlice bakılınca bu durumun gözden kaçmış bir ayrıntı olmayıp “özellikle” düşünülmüş gibi olduğu açık. Yani demek isteniyor ki “engelli engelli olduğunu bilsin, zırt pırt her yere girmesin” benim anladığım bu.

Ortaya devasa bir heykel mi, anıt mı ne olduğu ve neyi temsil ettiği pek anlaşılmayan bir “eser” düşünülmüş. Heykelin mimarını tenzih ederek düşüncemi söylemek istiyorum. Çizim ve estetik yönü ve verdiği mesaj açıkçası umurumda değil. Şöyle ki; bu çizim başka bir alana ve ya parka ve yahut ta alana yakışır ve çokta şık olurdu ne var ki başta da belirttiğim gibi buranın “özel” bir durumu ve “sembolik” bir adı ve anlamı var. Eskinin izini silmeden yeniyle harmanlanmış başka proje pekâlâ olabilirdi…


Mevcut olandan daha iyisini yapma iddiasıyla ve “abartılı” bulduğum bu projenin diğer eksi tarafı alandan yer verilerek yol genişletilme çabası. Bu noktayı da biraz açmak istiyorum. Bazı yolları tek yön yaparak trafik sorununu aşmaya çalışan ilgililerimiz; neden burayı trafiğe kapalı sadece yayalara göre dizayn ve tahsis edilip düzenlemeyi düşünmez. Ve neden daha “otantik” bir görünüme kavuşturmak varken neden ısrarla buraya araç trafiği için ısrar edilir anlamış değilim. Üstelik bu bize özgüde olmayacak, çeşitli şehirlerimizde trafiğe kapalı caddeler mevcut. Kısacası bu düşüncenin yeterince tartışılmadığı kanaatindeyim ve ya bilmediğimiz başka bir şeyler var!

 
 
  

Kısacası değerli dostlar,

Büyüyelim, modern bir şehir olalım. Bunu elbette hepimiz istiyoruz ancak; geçmişle bağlarımızı koparmadan, geçmişle geleceği harmanlayarak ve doğal dokusunu yok etmeden yapmalıyız, yapmalıydık. Adına ağıtlar yakılan, türküler söylenen ünü Malatya’yı bile gölgede bırakan sembol olmuş bir alanı düzenlerken tüm bunları göz önünde bulundurmalıydık. Her idarecinin mutlaka geleceğe bırakacak bir eser bir model arzusu vardır ve olmalıdır da. Oysa günümüzdeki idarecilerinin en bariz ve en ivedi yapması gereken icraatı Malatya’nın trafiğini rahatlatmak olmalıydı. Trafiği rahatlatmanın da çözüm yolu araçları ve araç yollarını yasaklamak değil mevcut araçların yoğunluğunu kaldıracak açık ve kapalı otoparklar yapmaktır.

Şehir içinde bekleme yapan otobüs ve dolmuşlar, plansız taksi durakları, uygunsuz, kanunsuz kural tanımaz şoför ve kamu araçlarıdır. Vatandaşın zorunlu olarak aracını park edeceği alan yoktur.

Şimdi diyeceksiniz ki o kadar kolay mı bu sorunu çözmek? Evet, çok kolay, iddia ederim çok kolay. Özel idarenin arkasındaki minibüs durağının şehrin en kalabalık yerinde işi ne?

Belediye otobüslerinin kapalı çarşı civarında beklemesi yapması olmazsa olmaz mı, yok mu bunun çözümü?

İstenirse var! Şehir içinden hem otobüsler hem minibüsler pekâlâ yolcusunu bekleme yapmadan dur-kalk yaparak alabilir. Otobüs durağını alırsın ‘Yimpaş’ın oralara, sırası gelen istikametine doğru hem de mevcut güzergâhtan ve yolcularını alarak yoluna devam eder. Batı yakasını da eski şoför okulu ve organize tarafına alırsan otobüs keşmekeşi biter. Benzer bir modeli de minibüs durağı olarak düzenlersen işte çözüm.

Ama her şeyden önemlisi şehir içine mutlaka katlı modern otoparklar yapılmalı. Mevcut Cumhuriyet parkının altına, Sümer parkın altına da park yapılabilir. Ne yani elin oğlu Moskova’nın ortasında Kremlin sarayının altına park yapabiliyor da biz böyle bir şey düşünülse dersek çok mu abartmış oluyoruz…

Yapılanlara bakınca üzülerek görüyoruz ki kısa vadeli çözüm için tek bulabildikleri çözüm yolu(!) “ağaçları katletmek” ve trafiği tek yöne düşürmek…

Kernek Meydanı hakkında düşüncelerimiz “Vilayet Park” içinde geçerlidir. Sayın idarecilerimiz; asırlık çınar ağaçlarını keserek yol yaparsınız ama bunun vebalinin altından kalkamazsınız.

Vilayet Parkın ağaçlarının altında kuş sesleri eşliğinde çayımızı yudumladığımız çarşının ortasındaki bu güzelim mekânda bugünlerde tarih olacak. İdarecilerimiz kararlarını vermiş, “bu ağaçlar kesilecek ve bu yol genişletilecek” diyorlar.

Oysa onlarda pekâlâ biliyorlar ki burası da Kernek gibi öze ve sembol bir mekândır. Üstelik doğal “sit alanı” dır. Bugün google’in haritasından bakılınca uydudan da yeşilliği görülebilecek ender bir mekân. Geçmişte Yeni Cami yanındaki “Soykan parkı” vardı ve ağacı kesilerek sözüm ona modern çevre düzenlemesi yapıldı. Peki, eskinin yerine yapılan nedir? Sadece bir “beton yığını”, hiçbir estetiği bulunmayan bu alan trafik akışını mı çözdü? Senede bir ay ramazan çadırı kurmak için mi kesildi oradaki güzelim ağaçlar, ya niçin?

Her şey bir yana biz toplum olarak nasıl bu kadar duyarsız ve tepkisiz olabildik. Oylarımızla seçtiğimiz idarecilerimiz yarın ruz-i mahşerde nasıl hesap verecekler.

Sayın Başkan,

Haddim olmayarak son birkaç cümle ile düşüncelerimi toparlıyorum. Sizin iyi niyetli çabalarınızı biliyoruz ve bundan da en ufak bir şüphemiz yok. Yaptığınız onca güzel hizmetin hiç birini hatırlamayacağız, inanın bana. Sadece ve sadece tek bir şey hatırlayacağız “eskiden bir Kernek vardı ve eskiden buralarda bir Vilayet Parkı” vardı diyeceğiz. Üzülerek söylemek isterim ki “ağaç katili” olarak anılacaksınız. Sizinde olan bitende sonra hep içiniz sızlayarak “keşke” diyeceğinizden eminim…

Allah size de bana da sağlık verirse bu yazdıklarımı hatırlatınız. İnanın bana ben yanılmayı o kadar çok isterdim ki…
Sümer Parkta bir akşamüstü

Geçen akşam Sayın Başkan’ın Gazeteciler Bayramı” nedeniyle vermiş olduğu iftar vesilesi ile Sümer parka (Abdullah Gül Parkı)bir kez daha gittim. Bu sefer etrafımda olan bitene daha bir dikkatlice bakarak öteden beri düşündüklerimde haklı mıyım, yoksa benimkisi bir kuruntu mu diye bir iç hesaplaşmaya gittim.

Eskiden beri köylerin ve şehirlerin bir “resmi adı” var, birde “gayrı resmi” ve halk arasında bilinen adı var. Resmi adı ne olursa olsun halk eski adını her fırsatta söyler ve hiçbir şekilde unutulmasına müsaade etmez.

Bazı yerlerin isimleri adıyla özdeşleşmiş olur ve oraya ne ad verirseniz verin eski ismini silemezsiniz. Nasıl ki “Emeksiz” caddesi demeden Milli Egemenlik caddesini tarif edemiyorsak “Sümer Park” demeden de Abdullah Gül parkını tarif edemiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızı çok severim, ismi de kuşkusuz çeşitli yerlere verilebilir buna söyleyecek bir lafımız yok ancak; Sayın Cumhurbaşkanımız henüz hayatta iken çok affedersiniz “vıcık,vıcık” “yağcılık” kokan bu ismi önermek kimin fikriydi merak ediyorum. Ve iddia ediyorum ki bu olaydan Sayın Cumhurbaşkanımız da hoşnut olmamıştır.
Çok sevdiğim bir siyaset ve Devlet adamı olan Sayın Abdullah Gül ismi nedense bu park için bana çok “itici” geliyor. Özellikle de Sümer Park demeye gayret ediyorum.

Şimdi bu konu nereden çıktı demeyin. Malatya’mızın yetiştirdiği devlet ve siyaset adamlarımız yok muydu? Edebiyatçımız, Şairimiz sanatçımız yok muydu? İlla bir ad verilecektiyse neden her kesimin üzerinde ittifak edebileceği sayın rahmetli Cumhurbaşkanımız Özal ve ya Gazi İsmet Paşa adı verilmeyip de illa da Gül adı, neden?
Farz edelim ki önümüzdeki dönemlerden başka bir siyasi parti yerel ve genel seçimi kazandı, “çoğunluk” nasılsa bende deyip oda kendi fikrince, zikrince bir şahsiyetin adını verirse ne olacak? Yok, hayır yapamazsın mı diyeceğiz? Pekâlâ, yapabilirler…

*

Yazının başlığı Sümer Parkta bir akşamüstüydü konuyu nereye bağladım, neyse kısaca değinip noktalayalım.
Sümer Parkın olduğu alanın park olarak düşünülmüş olması dâhiyane bir fikirdi. Belki de Araştırma Hastanesinden sonra Malatya için yapılan en güzel ve kalıcı eserdir. Burası mevcut yeşil alanın korunarak geleceğe aktarılmalıdır. Şehrin ortasında bir mesire yeri gibi işlevini sürdürmelidir.

Gündüzleri sıcakta ağaç altında uyuyan vatandaşlar akşama doğru ailecek yemeklerini kapıp akşam yemeklerini ve şimdilerde de iftarlarını burada yapmaktalar. Çocuklar oynuyor, zıplıyor. Cıvıl, cıvıl bir ortam ancak geçen seneki neşesi yok. Ramazan eğlencelerinin fuar alanına alınması vatandaşı ikilemde bırakıyor. Ya çimlerin üzerinde dinleneceksin ve ya gidip sahnenin orada oturacaksın. Büyükler için “her yer Paris”, onlar için fark etmez fakat çocuklar sahneye bakmak istemiyor, onların gözü salıncaklarda, kaydıraklarda...

Sevgili dostlar,

Buraya kadar lütfedip okudunuzsa sizlere çok teşekkür ederim, hakkınızı helal edin, anlatacaklarım daha epey bir yer tutar. O bakımdan diğer konulara girmeden şimdilik (…) üç nokta koyup geçeyim…

Yeni bir günde, yeni bir gündemle sizlerin huzurunda olmak dileğimle hayırlı Ramazanlar efenim.

Not: Kent Konseyi hemen her konuda bir platform oluşturarak gündeme ışık tutuyor. Yeni anayasayı masaya yatırdıkları gibi şehrin sorunlarını da masaya yatırıp ortak aklı ortaya çıkarsa ne iyi olur…

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Malatya Medyası Bir Adım Öne Çıksın

Gelişen teknolojiye paralel olarak ortaya çıkan internet medyası ve ya haberciliği yerleşik tabuları yıkarken ulusal ve yerel yazılı basın kaynaklarını da hızla bu alana yöneltti.

Medya dünyasının öne çıkan gazeteleri önceleri bu işi ciddiye almayıp bilindik ezberlerine devam ediyorlarken hızla tiraj kaybedip haberlerin eskiyerek okuyucunun ilgisini çekmemeye başlaması üzerinde ister istemez onlarda portallarını kurarak bu yeni medya düzeninde yerlerini aldılar.
İnternet haberciliğinin yazılı basından en önemli farkı radyo ve televizyon gibi güncel gelişmeleri anında okuyucularına ulaştırmalarıdır. Ancak haber kaynağına erişim çoğu zaman ya ajansların haberlerine bağlı kalmayı yahut ta doğrudan resmi kurum ve kuruluşlarının resmi internet sitelerini tarayarak haber derlemek şeklinde gelişmektedir.
Ulusal haber siteleri ve gazetelerin çok ciddi bir yatırım ve çeşitli ajans, vergi, muhabirleri ve çalışanların giderleri onlarca kalem göz önünde bulundurulduğunda çok külfetli bir iş olduğu ortadadır. Buna mukabil gazeteciliğin tek gelir kaynağı ise sadece ve sadece reklamlardır.
Ulusal gazete ve medyalar için durum bu şekilde ancak; yerel internet sitelerinin hiçbir geliri olmadığı gibi bütün çalışma ve çabalarının karşılığı sadece “hasım” kazanmakla beraber halkın sesine tercüman olmaktır.
Hiçbir ticari kaygı taşımadan tamamen bağımsız ve özgürce haberleri okuyucuya ulaştırmaktadır. Ayrıca sanıldığı gibi bu iş bedavadan da yapılmamaktadır.
İnternet medyası da olsa sonuç olarak harcanan bir emek var. Beklenen sadece emeğe saygı ve belki de sadece küçük bir teşekkür olmalıdır. Marifet iltifata tabidir der geçeriz de maalesef görüyoruz ki iltifat bir yana bizler yok farz ediliyoruz.
Kamu kurum ve kuruluşları yerel medya sitelerinin gelişimi yönünde ön ayak olmalı. Haberlerin paylaşımını sadece ajanslara bildiri olarak geçmekten ziyade yerel basın kuruluşlarını da göz önüne alarak hazırlamalıdırlar. Kurumlar basın bildirilerini resmi sitelerden yayınlayarak dileyen medya sitesinin haberlere ulaşımını sağlamalıdırlar.
Hemen her kurum birkaç istisna dışında basın açıklamasını sadece gazeteciler cemiyetine mensup yayın organlarına vermeye devam etmektedir.  Yerel siteleri adeta ajansın “kucağına” bilerek ve isteyerek itmektedirler. Hiçbir geliri olmayan sitelerin birkaç ajansa aylık ödemesinin imkânsızlığını sanırım söylememe gerek yoktur. En düşük ajans ücreti ortalama 300 TL civarındadır.
İlimizde yerel kamu kurum ve kuruluşları maalesef teknolojiyi 20 yıl geriden takip ediyor. Hemen her kurumun resmi internet sitesi var. Bunların içinde birkaçı dışında çoğunun ne görsellikten en içerikten haberi olmadığı gibi maalesef hiçbir veri girişi ve güncelleme dahi yapılmamaktadır.
Bakın size küçük birkaç örnek vereyim. Valilik, Üniversitemiz ve Belediyemizin dışında bir tane “dişe dokunur” işe yarar resmi internet sitesi gösterin dişimi kırayım.
Keza İlçe Belediyelerimizin hali içler acısı. Ne Darende, ne Hekimhan ne diğerleri…  İlçelerimizin içerisinde sadece Battalgazi Belediyesinin sitesi derli toplu, diğerlerini at çöpe...
Resmi kurumlarda olduğu gibi sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları da keza aynı şekildedir. Yakında Büyükşehir olacak olan Mega bir şehre bu durumu yakıştıramıyorum. Kim ne derse desin sözün özü Malatya’da yerel medya siteleri de olmasa “yüzüne bakılacak” doğru dürüst bir site yoktur
İğneyi kendimize batıracak olursak durum kısaca şudur:
Yerel basın kuruluşları daha düne kadar yani bir yıl öncesine kadar çoğunun internet sitesi yoktu. Olanların da ne görselliği ne içerik zenginliği ne de bir farklı sunumu vardı. Daha açık söylemek gerekirse bu tabuyu yıkan Malatya Gerçek Haber Portalı ve sitemiz İlisuluk Haber oldu.
Hiçbir ön çalışma yapmadan önceleri Joomla ve sonrasında daha bir profesyonel sunum olarak Wordpress kurarak kendimce görselliği ön plana aldım. Hasan Yağmur kardeşim daha da ileri giderek PHP tabanlı profesyönel haber scriptini yani bugünkü kullanmış olduğu Haber Sistemi yazılımını Malatya’ya ilk icat eden oldu. Sonrasında da diğer sitelerimiz birer ikişer sitelerini derli toplu bir görünüme soktular. İşte rekabetin güzel tarafı, rekabet kaliteyi getirdi. Kazanan Malatya Medyası oldu…
Peki, hiç düşündünüz mü yerel medya olarak biz kaç kişiyiz. Her ne kadar bazı kurumlar bizi “yok” farz ete de sayı olarak en az 100 (Yüz) kişiyiz. Kişiden kastım yüz tane yerel internet sitesi. Girin Google’den bir tarayın adını hiç duymadığınız en az beş on siteyle karşılarsınız.
Küçük bir araştırma sonucu olarak birazdan aşağıya aldığım yerel internet sitelerini sizlerle paylaşacağım. Aşağıda listede sitesinin adını göremeyen yerel basın kuruluşu sahibi arkadaşlardan özür dilerim (bilerek kimseyi atlamadım, gözden kaçırdıklarım olmuştur) Mümkündür ki hepsinin tam sayısı bu kadar diyemiyorum.
Yerel haber sitesi sahiplerinden bir ricam var. Lütfen İMD ve ya İYAD GİBİ MESLEKİ DERNEKLERE ÜYELİĞİNİZİ YAPTIRIN. Yakında çıkacak olan internet medyası yasası ile yasal medya statüsü alacağız.
Malatya’da internet haberciliği yapan “bir-iki” basın değil siz aşağıda adları olan ve olmayan tüm yerel basın mensuplarına ve Malatya kamuoyuna saygılarımla efenim, hoşça kalınız…
Malatya Yerel İnternet Haber Sitelerinden Bazıları:
Malatyagercek.com
ilisulukhaber.com
ilisulukfm.com
Malatyahaber.com
Malatyagüncel.com
Malatyahabermerkezi.com
Akcadaghaber.com
Ayvali.com
DoganşehirHavadis.com
DumluKoyu.com
Durucasupostası.com
GençMalatya.com
Haber422.com
Haberarapgir.com
Malatyainternethaber.com
MalatyaAktuel.com
Malatyagercekgundem.com
ObjektifMalatya.com
Kenthaber.com
Malatyasayfasi.com
Malatyavizyon.com
Malatyanet.com
Melitahaber.com
Doğanyolhaber.com
Büyükmalatya.com
Haber44.com
Malatyatv.com
Malatyamedya.com
Malatyahaber.com
Flaşhabermalatya
Malatyamız.com
Arapgirhaber.com
Nemruthaber.com
Darendehaber.com
Malatyayenigün.com
Malatyagüncel.com
Akçadağhaber.com
Malatyatv.com
Malatyaertv.com
Malatyayabakış.com
Gürünhaber.com
Malatyabirlikgazetesi
Güneştv.com
Malatyagündem.com
Malatyahakimiyet.com
Malatyailke.com
Gazetemetropol.com
Malatyasonsöz.com.tr
Doğanşehirgazetesi
Arguvanhaber.com
Arguvanköyleri.com
Doğanşehirgüncel.com
Doğanşehirrehberi.com
Haber422.com
Habergazi.com
Habermalatya.com
Hekimhanekspres.com
Kanalmalatya.com
Malatyaaktüel.com
Malatyaçağdaş.com
Malatyahaberajans
Malatyahaberi.com
Malatyahaberistan.com
Malatyahavadis.com
Malatyakenthaber.com
Malatyaobjektif.com
Malatyayeşiltepe.com
Malatyam.com
Malatyamiz.com
Malatyanet.com
Pütürgehaber.com
Yeşilyurtunsesi.com
Örenliler.com
 
Damla Haber Ajansı, Haftalık Haber Dergisi ile Yayın Hayatına Başladı
16 yıldır haftalık olarak yayın hayatını sürdüren Flaş Haber gazetesi kendisini yenileyerek Damla Haber Ajansı bünyesinde 1. Sayısını 1.Temmuz 2012 tarihi itibarıyla yayınlayarak dergi formatında okuyucularının karşısına çıktı.
Renkli, birinci hamur kuşe kâğıda ofset baskılı olarak görselliği öne planda tutan Flaş Haber Dergisi rakiplerinden farklı olarak dergide “özgün haber”  ve röportajların olacağını okuyucularıyla paylaştı.
Günümüzde yayıncılık yapmak hele ki basılı yayın yapmak çok riskli ve ciddi emek isteyen bir iştir. Dahası oldukça da pahalı bir iştir. Genel Yayın Yönetmeni ve Editör sıfatıyla sunu yazısında Sayın Remzi Hayta kendisi ifade ediyor.
Hayta,  konuyla alakalı olarak ” bilgiye ulaşmanın çok hızlı olduğu, her yeni saatte hatta dakika da dünyanın çok değişik yerlerinde yapılan çalışmalarla yeni bilgilerin üretildiği, var olan bilgilerimizin sürekli değiştiği şu zaman diliminde haftalık olarak gazete çıkarmanın artık mümkün olmadığı” şeklinde özetliyor.
Damla Haber Ajansı ailesine ve yönetimine başarılarımı diliyorum ve kısaca düşüncelerimi aşağıya alıyorum Müsaadenizle.
Gerek yazılı gerekse de görsel medya ile uğraşan hemen herkes kendilerinin farklı olduğunu ve bu konuda da iddialı olduklarını deklare ederler. Farklı olmak demek özgün içerik demektir. Özgün yazı, özgün yazar ve iddialı özgün haber demektir…
Flaş Haber Dergisinin birinci sayısını incelediğimde Sayın vali ile ilgili iddia dışında “dişe dokunur” özgün bir haber ve ya söyleşi görmedim. Diyebilirim ki hemen her sitede günlük olarak karşımıza çıkan yerel haberlerin renkli kâğıda basılı hali karşımızdaydı.
Her ne kadar adı Haber Dergisi ise de görebildiğimiz kadarıyla haberden çok Malatya Belediyesi ve onun bağlı kuruluşlarının buram,  buram reklamı kokan tek taraflı açıklamalarını görünce içeriğini okumaya bile değer görmeden diğer sayfalara da şöyle “üstün körü” bir bakış atarak dergiyi elimizden bir kenara bıraktık.
Benzer haberleri rutin olarak hemen her gün sitelerimizden yayınlıyoruz. Dolayısıyla da burada farklı bir “özgün içerik” durumu mevcut değildi.
Derginin ilk sayısında yer verilen haberlerin hemen-hemen tamamı bana göre bir “fiyasko”, çünkü gerek Malatya Belediyesi ve gerekse Esenlik ve diğer Belediyelerin kendi internet sitelerinde benzer haberleri artık bizler yazmaktan okuyucularımız da okumaktan bıkmış durumdalar.
Süsleyip yaldızlayıp bu tarz haberlere “zorunlu” olarak yani içerik yoksunluğundan bizlerde sitelerimizde yer vermekteyiz. Kısaca söylemek istediğimiz iddialı bir çıkış yaparak “Özgün Habercilik” denilen şey bu olmamalıydı. Haber Dergisi çıkarmak ciddi bir iştir, hayatta kalabilmek ise başlı başına bir maharettir…
Umarız Flaş Haber Dergisi yayın politikasını “gerçekler” üzerine ve daha ciddi konulara yoğunlaştırarak farklı bir ses olmayı sürdürür…
Bu vesileyle de bir kez daha Damla Haber Ajansı adına Ömür Hayta’ya ve Flaş Haber Dergisi Genel Yayın yönetmeni Remiz Hayta’ya yeni yayın hayatlarında başarılar diliyorum.
K.Turgut GÖLE (İlisuluk Haber)
Not: Sayın Remzi Hayta “olumlu, olumsuz görüşlerinizi bekliyorum” diye yazmıştı. Bende olumlu-olumsuz kısaca düşüncelerimi yazdım affına sığınarak…