20 Ekim 2012 Cumartesi

‘'Elsiz, Ayaksız ve Kolsuz” Kahramanların Başarısı

Hayatın her alanında önüne engeller çıkardığınız o “elsiz, ayaksız ve kolsuz” kahramanlar bir tarih yazdı. Kimileriniz hiç görmediniz ve adını da belki ilk kez duyduğunuz, kimilerinizin de o da nesi dediği Ampute Futbol Takımı Dünya üçüncüsü oldu.

Oysa hepimiz de biliyoruz ki bir mahalle takımı bile aldığı bir galibiyeti şaşalı bir abartı ve alayı nümayişle kutlar. Akabinde tebrikler, ödüller, primler…
Olimpiyat oyunlarında aldığımız başarılar ortada. Devşirme koşucuları baş tacı ederek onun başarısından gurur duyan bizler, olimpiyatlarda madalya aldı diye ev araba ve paraya boğduğumuz henüz Türkçe konuşmayı bile öğrenemeyen dünün “Romen, Bulgar” vatandaşı ve çiçeği burnunda Türk vatandaşlarına kaynaklarımızı seferber ettik, etmeye de devam ediyoruz.
Bir bacağını mayına kaptıran, bir kolunu cephede şarampole veren bu kahramanlarımız gibileri az daha dikkatli bakarsak etrafımızda hemen yanı başımızdalar…
Gittiler yarıştılar, başardılar ve döndüler. Döndüklerinde kendilerini karşılamaya ailelerinden başkaları gelmedi. Hani hep alışık olduğumuz bayraklı, flamalı ve tezahüratlar eşliğinde “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diyen, diyebilecek olan kimsenin bulunmadığı hava limanından evlerinin yolunu tuttular.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Spor bakanı da lütfen kabul ederek gönül okşayıcı birkaç cümle eşliğinde hediyeler takdim etmediler elbette. İşadamları ev araba verme yarışına girmediler. Milyonlarca Lira prim verecekleri bir kulüpleri ve kulüp başkanları da yoktu onların…
Bu ülkeye hizmet edenlere vefayı hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Şehidimizin evine icra kaldırtabilecek zihniyet, borcu yüzünden elektriğini kapattıran bir zihniyet  “eli ayağı” olmayan Ampute takımının oyuncularını mı baş tacı edecekti değil mi?
Oysa daha dün yaşandı olimpiyat oyunları. Kaç madalya aldık, hangi dalda başarılı olduk bilen var mı? Ülkemizin tanıtımı adına kimilerine kaç milyonlarca dolar ödendiğini hangimiz biliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde İşitme Engelliler Dünya Tekvando Şampiyonasında ilimizden 80 Kiloda Osman Geçit Dünya şampiyonu oldu. Hava alanında törenle karşılandı ve sonrasında da Spor İl Müdürümüz, Valimiz ve Belediye Başkanımız sporcumuzu kabul ederek birer hediye ile onore ettiler. Yapılması gerek buydu, böyle olmalıydı. Bu başarıda bizlerin dâhili olmamasına rağmen göğsümüz kabardı, gururlandık ve bir Malatyalı olarak bu başarıyı kendi başarımız gibi gördük...

Uluslararası bir yarışmada ulusumuza başarı getiren, al bayrağımızı göndere istiklal marşı eşliğinde çektirenlere karşı gösterdiğimiz vefasızlık bu ülkenin bir ferdi olarak bendenizi oldukça yaraladı.
Bu ülkede engelli olmak bir sorun, engelli sporcu olmak ise başlı başına bir sorun. Antrenör bulamazsın, bulursun kulüp bulamazsın, kulübü bulsan finansman bulamazsın. Spor yapmak için kullandığın alet edevatı kendi çabanla elde etmeye çalışırsın, zor durumda kalırsın. Müsabakalara gitmeye paran olmaz, utana sıkıla bir yerden para, araba, konaklayacak yer ararsın. Kısaca dişinle tırnağınla didinerek bir şeyler yapmaya çalışmaz bir şeyleri tümden değiştirir başarırsın. Kimi zaman başarıyı da sana mal etmezler. Başarıdan pay çıkaran onlarca insanı bir anda etrafında buluverirsin…
Hemen her yazımızda fırsat eşitliği diyoruz. Her siyasetçi fırsat eşliğinden dem durup çeşitli uçuk fikirler ileri sürerler. İktidar olduklarında engellilere verdikleri birkaç kuruşluk maaşın bile bütçeye getireceği yükün hesabına girerler.  Birçok finansmanı Avrupa birliği hibe fonundan sağlanan ve engellilerin yaşamlarını kolaylaştırıcı projeleri bile yerinde kullanamayarak engellinin hakları olan paraları çarçur ederler.
Toplu taşıma için aldıkları otobüsleri her fırsatta gözümüze sokarlar. Sanki sadece biz engelliler faydalanıyormuşuz gibi her fırsatta “şu kadar otobüs aldık, araçlarımızın yüzde bilmem kaçını engelli erişimine uygun hale getirdik” diyerek yapılan harcamaları sanki babalarının kesesinden bizlere verilmiş birer lütuf gibi göstermeye çalışırlar.
Okullar başta olmak üzere hemen her kamu kuruluşlarında, tiyatro, sinema ve parklarda, caddelerde ve sokaklarda engellilerin önüne bin bir türlü engellerin olduğunun bilmem farkında mısınız?
Kamu kurumlarında işi olan bir engellinin kurumun engelini aşarak işini halletmesinin imkânsızlığını kaçınız biliyor. Kamuda çalışan bir engelli memurun çektiği sıkıntıdan haberiniz var mı? Kurumların kaçında engellinin faydalanacağı asansör mevcut, kaçının engelli rampası tam da istenildiği gibi düşünülmüş. Hangi engelli memur için ergonomik masa, bilgisayar ve sair araç ve gereçleri onların kullanımı göz önünde bulundurularak hazırlanmış.
Biz bunları sürekli ve her defa yeniden bir daha yazarken ar ediyoruz.  Peki, sizler hiç ar etmez misiniz, yüzünüz kızarmaz mı?
Sizler biliyor musunuz engellilerin kahir ekseriyeti altlarına hasta bezi bağlamak durumunda kalıyor, niye? O kadar abartarak gözümüze soktuğunuz hizmetlerinizin yeterli olmadığından.  Sizlerin “çişi” gelince hemen en yakın umumi tuvalete koşar hacetinizi giderirsiniz.  Engelli nereye ve nasıl gitsin söyler misiniz?
Bunları nasıl yazıyorsun kardeşim yeri burası mı diye celallenen avellere diyecek sözümüz yok.  Oysa anlattığımız bu olay küçük bir örnek. İnsanız nihayetinde ve her insan gibi engellilerinde insani ve zaruri refleksleri ve ihtiyaçları var.
Gelelim cadde ve sokaklardaki erişimi zorlaştıran ve engellilerin önüne çıkarılan suni engellere;
Bazı yaya geçitlerinde bin bir rica ve minnetle başta işitme engelli ve diğer derneklerin çabalarıyla hayata geçirilen sesli yaya geçitleri var. Kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan hayatını idame ettirmeye çalışan görme engelli kardeşlerimiz için olmazsa olmaz ve her yaya geçidinde bulunması gereken bir uygulama.
Uygulama özünde her ne kadar güzelse de uygulamada bu o kadar da kolay ve engel giderici olarak görünmüyor. Görünmüyor çünkü adına sorumsuzluk mu dersiniz “maganda sürücü” mü dersiniz ne derseniz deyin herifin oğlu tamda bu noktaya yaya geçidine, ışıklı ve sesli uyarılı yaya geçidine arabasını park ediyor.
Özünde güzel bir uygumla dediğimiz bu uygulama kullanım dışı kalıyor. Kim buna mani olacak, sen, ben, biz hepimiz elbette. Sizler bu duruma tepki vermezseniz, kardeşim burası yaya geçidi demez seniz, trafik polisi müsamaha gösterirse, yaptırımla karşı karşıya kalmazsa, yapan yaptığıyla kalırsa ve üstelik uyaran vatandaşı da bir dövmediğiniz kalırsa bu uygulamada böylece işe yaramaz oluyor.
Tamda bu noktada kısa bir anekdot aktarmak istiyorum,
Geçtiğimiz günlerde engelli arabasıyla eşi ve çocukları yanında bir engelli vatandaşımız kaldırım rampası olmadığından trafikte arabalara ayrılmış yolda kucağına çocuğunu da almış Valilik park taraflarından merkez Ziraat bankası istikametine doğru geliyor. Bu vatandaş yolda gitmek zorunda kaldığı için hem kendisinin hem çocuğunun ve hem de sürücülerinin bir bakıma hayatlarını tehlikeye atıyor.
Kavşağa geldiğinde kaldırıma çıkacak, çünkü ilerisi ana cadde, İnönü Caddesi ve trafik çok yoğun. Bankanın köşesinden kaldırıma çıkacak fakat o da ne? Engellilerin kaldırıma çıkabileceği rampaya araba park etmiş.  Dediğim gibi ana yol çok yoğun, trafikte oluklu engeli aşıp yolun bir tarafından gitmesi uygun değil.  Kaldırıma çıkabilmesi için boş yer var lakin orasının da rampa olmadığı gibi yolla kaldırım arası on santimden daha yüksek.
Etrafına bakınırken karşıda duran trafik ekip aracını görüyor ve eliyle arabayı göstererek işaret ediyor, çekilmesini sağlamak için. Gençten bir trafik memuru yanına geliyor ve yapabileceğimiz bir şey yok, burada park yasağı yok diyor.  Vatandaş polise ne kadar burasının engelliler için düşünülmüş ve üstelik yaya geçidi olduğunu iddia ediyorsa da durum değişmiyor.
Vatandaş çaresiz kucağındaki çocuğu eşine veriyor ve sokaktaki vatandaşlardan üç beş kişinin karga tulumba aracıyla kucaklanarak yüksek yerden kaldırıma çıkarılıyor. Bu arada vatandaş 155 polis imdat’a telefon ediyor,  emniyet anons ederek oraya en yakın ve tabii ki de az önceki polis memuruna duruma müdahale etmesini söylüyor.
Polis memuru bu sefer daha bir celalli ve hışımla engelli vatandaşla tartışmaya başlıyor, Polis nereden aldığını bilmediğimiz bir cüretle hakaretamiz bir şekilde engelli vatandaşa yardımcı olmak yerine çocuklarının gözü önüne aşağılayıcı tavrını sürdürüyor.
Engelli vatandaş cebinden makinesini çıkarıp aracın ve bulunduğu pozisyonun resmini çekiyor ve ilave ediyor “bunu emniyet müdürlüğüne ileteceğim, gerekirse içişleri bakanlığına bildireceğim” dediğinde polis memuru “sen bildir, o zaman seninle görüşürüz” diyerek tehdidini sürdürüyor.( bu olayın resimleri arşivimdedir, gerektiğinde ibraz edilebilir)
Şimdi engelliye polis sahip çıkmazsa, vatandaş duyarsız kalırsa, suçu devlete mi atacağız. Devlet herkesin başına polis mi diksin ya da diksin değil mi bu örnekteki gibi polisleri!?
Başka bir anekdotla yazımı noktalayayım müsaadenizle,
Bildiğiniz gibi çoğu ara sokaklarımızda ne yazık ki kaldırım yok. Evinizin kapısından dışarı adımınızı atarsınız sokaktasınız, yani yoldasınız.  Engelli bir bireysiniz ve engelli rampası yaptırdınız kapınıza. Sabah işe gitmek için kapıda çıkacaksınız bakıyorsunuz rampanın önüne araç park edilmiş ve ya akşam iş dönüşü eve geldiniz içeri giremiyorsunuz. Dışarı soğukmuş, karmış, yağmurmuş düşünün işte kapıda kaldınız, ne yapardınız?
Haklısınız, bende öyle yaptım 155’i aradım aracın plakasını verdim, şansınız yaver giderse ve aracın gerçek sahibine ulaşabilirse telefonla ulaşılıyor ve araba sahibi gelip aracını çekiyor. Çekerken de “ ne var kardeşim, öldün mü, şunun şurasında alt tarafı bir misafirliğe geldik ne bilelim senin engelli olduğunu” vs. vb. bir güzel tazir işitirsiniz.
Ya da emniyetteki ses “ evininiz olduğu yerde park yasağı var mı” diye sorar. Elbette parka yasağı yoktur ancak kapı giriş çıkışları, bina önü gibi mi değerlendirilir bu nasıl bir mantıktır anlayabilmiş değilim.
Kapı önüne sabit engelli rampası yerinde ağaçtan geçici bir çözüm şeklinde bulabildiğimiz bu tedbir işe yaramıyor maalesef. Her defasında park eden araçlar rampanın üzerinde park etmekten vazgeçmediklerinden yeniden marangoza çaktırmak zorunda kalıyoruz…
Uyarılarımızı her fırsatta dile getiriyoruz, geçenlerde yeni valimize çekilen sıkıntılardan örnekler verdim ve yardım talebimizi ilettim.  Sayın valimiz 5216 sayılı kanun ve 5378 sayılı kanunlara vurgu yaparak sürenin önümüzdeki yıla kadar uzatıldığını ancak bu konuda kendilerinin kamu kurumlarına birer genelge göndererek kurumların bu konuya daha duyarlı olabilmelerini sağlamaya çalışacaklarını söyledi. Sayın valimiz Vasip Şahin’in bu konudaki hassasiyetine teşekkür ediyoruz.
Belediye Başkanımız Ahmet Çakır’a Cadde ve sokaklardaki çalışmaların yetersiz olduğunu örnek olarak da yeni belediye binasının yanındaki kaldırımları gösterdiğimde “çalışmalarımız sürüyor, eksiklikleri tamamlıyoruz. Sizlerinde bu konuda eksik gördüğünüz yerler varsa listesini bize iletin gereğini yaparız” dedi.  Bu sırada yanı başında bulunan Malatya Sakatlar Derneği Başkanı A.Haydar Koyuncu lafa girerek “ valla sayın başkanım, nerenin listesini verelim ki, her taraf aynı” diyerek yapılanların yetersizliğini söyledi.
Başkan bizden liste istiyor, oysa kendisine bahsettiğimiz yer her gün önünden geçtiği Park AVM’nin de bulunduğu kaldırımları görse diğer yerlerin de aynı şekilde olduğunu görecektir.
Geçtiğimiz yıl bol görüntülerle süslediğim yazım halen arşivimizde ve ne yazık ki halen güncelliğini koruyor. Başkan lütfederde bir gün o sokaklarda yapılan düzenlemeyi engelli arkadaşlarla kontrol ederse yapılanların eksikliğini görecektir. Sayın başkana “özürlülerle ilgili düzenleme yapılırken 3194 sayılı İmar Kanununa ulaşılabilirlikle ilgili bir madde eklenmiştir. İmar Kanununda “Fiziksel çevrenin özürlüler için ulaşılabilir ve yaşanabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda Türk Standartları Enstitüsü’nün ilgili standartlarına uyulması zorunludur” ibaresini bir kez daha hatırlatalım.
Sayın başkan ilgili standartların neler olduğunu elbette ki biliyor. Projeler hazırlanırken TSE’nin belirlediği o standartları içeren kılavuz da ellerinin altında. Sayın başkanın konuyu yeniden gündemine alacağına ve yapılan eksik yerlerin ivedilikle düzeltileceğine inanmak istiyor,  diliyor ve bekliyoruz.
Engellilerin çektiği sıkıntıları görmek için illa bizzat engelli olmanız gerekmiyor. Sadece birazcık empati yapmanız yeterli.  Engelliler kimseden lütuf istemiyor, ihsan istemiyor. Sizlerle aynı havayı teneffüs ediyor aynı dertleri ve sevinçleri paylaşıyor.
 Engellilere engellerini hissetmeyecekleri sosyal bir çevre düzeni sağlamak hepimizin görevi…
Bu sosyal ayrımcılıksa ve yasalarla da bunun böyle olduğu kayıt altına alınmışsa gereğinin yapılması her şeyden önce bir vatandaşlık görevidir. Yasalara karşı çıkmak hoş bir durum olmadığı gibi de ayrıca da suçtur. Sizler bu suçu işlemeye daha ne kadar devam edeceksiniz?
Hepinize engelsiz bir yaşam dileğiyle sağlık ve esenlikler diliyorum, selam ve dua ile hoşça ve dostça kalınız…