26 Temmuz 2012 Perşembe

Kernek, Vilayet ve Sümer Park İzlenimlerim

Bunaltıcı yaz sıcaklarında serinlemek için çoluk çocuğumuzu kapıp ya “Kernek Meydanı” na ya da kapımızın önündeki “Vilayet Park”a kapağı atardık. Atardık diyorum çünkü her ikisi de artık ne yazık ki sadece anılarımızda ve ya varsa fotoğraf karelerinde kalacaklar gibi.

Malatya’da ki renkli yaz akşamlarının vazgeçilmezi olan her iki tesiste göz göre, göre yok ediliyor. Önce dilerseniz ünü Malatya’yı aşan Kernek hakkında iki çift laf edelim. Bizim kuşak daha eskisini pek bilemez ama mutlaka methini çok duymuştur. Babasından, dedesinden bir büyüğünden Kernekle ilgili hikâyesi olmayan Malatyalı pek yoktur diyebilirim.

Hani hep anlatırlar ya “biz çocukken buralarda çelik çomak oynardık. Gazinonun ortasında gölün olduğu yerde küçük havuz gibi bir gölet vardı. Hem hayvanlarımızı sulardık hem de mahallenin bibileri yün yıkarlardı. Etrafında at arabacıların olduğu yerin yanındaki ziyarete çabut bağlanır dilek tutulurdu…” diye hikâyeler uzar gider. Kısacası eskiden beri mesire alanı olan bu yer hakkında çok hikâyeler anlatılır çok türküler söylenir.

En meşhur türküsü de “anam anam Kernekli misin” olanıdır ki bu türküyü bırakın Malatyalıyı Malatyalı olmayanlardan bile dinlemeyen pek bulunmaz. Rahmetli “Topal Bedo”nun bu türküsü düğün ve derneklerimizin vazgeçilmezi olarak günümüzde de varlığını sürdürmektedir…

Bu girizgâhtan sonra günümüze gelecek olursak Kernek umarım içimizde kanayan bir yara olmasın dersem sanırım kuşkularımın boyutu anlaşılır. Kuşkuluyum çünkü burasının ciddi bir hesaplamadan sonra şehir plancıları ve mimarlar ve çevre düzenlemeciler, peyzaj mimarlarının ortak bir kararı ile projelendirilememiş olması. Kernek Meydanının doğal dokusu, “modern” bir proje adı altında adeta geçmişin izleri silinircesine çok “abartılı” bir plan diye düşünmekteyim.

Kernek Meydanındaki 40-50 belki daha fazla yaştaki ağaçların yerinden sökülerek ve ya kesilerek ithal ağaçlarla düzenlenecek. Alanın büyüklüğü ortada, Belediyemizin kamuoyuyla paylaştığı projeye bakılınca dar bir koridoru andıran bir çizim var karşımızda. Etrafta oturulacak bir yer yok. İki üç kişinin yan yana yürümeyeceği kadar dar minyatür bir kaldırım görünümünde. Eski havuzun yerine yapılması düşünülmüş ışıklandırmalı bir havuz, ırmağın üzerinden geçiyor görüntüsü verilmesi için tasarlanmış ahşap bir köprü... Burada dikkatimizi çeken bir noktayı yeri gelmişken hatırlatmak istiyorum.

Geçen yıl akşamları hemen her gün mutlaka bir uğradığım bu mekânın devamlı müdavimleri vardı. Akülü arabalarıyla guruplar halinde gezen “Engelli” kardeşlerimiz. Bir masa etrafında toplanır çayları eşliğinde sohbetler ederlerdi. Yeni yapılacak olan havuzun üzerindeki ahşap köprü “Engellilere kapalı” tutulacak sanırım. Çizime dikkatlice bakılınca bu durumun gözden kaçmış bir ayrıntı olmayıp “özellikle” düşünülmüş gibi olduğu açık. Yani demek isteniyor ki “engelli engelli olduğunu bilsin, zırt pırt her yere girmesin” benim anladığım bu.

Ortaya devasa bir heykel mi, anıt mı ne olduğu ve neyi temsil ettiği pek anlaşılmayan bir “eser” düşünülmüş. Heykelin mimarını tenzih ederek düşüncemi söylemek istiyorum. Çizim ve estetik yönü ve verdiği mesaj açıkçası umurumda değil. Şöyle ki; bu çizim başka bir alana ve ya parka ve yahut ta alana yakışır ve çokta şık olurdu ne var ki başta da belirttiğim gibi buranın “özel” bir durumu ve “sembolik” bir adı ve anlamı var. Eskinin izini silmeden yeniyle harmanlanmış başka proje pekâlâ olabilirdi…


Mevcut olandan daha iyisini yapma iddiasıyla ve “abartılı” bulduğum bu projenin diğer eksi tarafı alandan yer verilerek yol genişletilme çabası. Bu noktayı da biraz açmak istiyorum. Bazı yolları tek yön yaparak trafik sorununu aşmaya çalışan ilgililerimiz; neden burayı trafiğe kapalı sadece yayalara göre dizayn ve tahsis edilip düzenlemeyi düşünmez. Ve neden daha “otantik” bir görünüme kavuşturmak varken neden ısrarla buraya araç trafiği için ısrar edilir anlamış değilim. Üstelik bu bize özgüde olmayacak, çeşitli şehirlerimizde trafiğe kapalı caddeler mevcut. Kısacası bu düşüncenin yeterince tartışılmadığı kanaatindeyim ve ya bilmediğimiz başka bir şeyler var!

 
 
  

Kısacası değerli dostlar,

Büyüyelim, modern bir şehir olalım. Bunu elbette hepimiz istiyoruz ancak; geçmişle bağlarımızı koparmadan, geçmişle geleceği harmanlayarak ve doğal dokusunu yok etmeden yapmalıyız, yapmalıydık. Adına ağıtlar yakılan, türküler söylenen ünü Malatya’yı bile gölgede bırakan sembol olmuş bir alanı düzenlerken tüm bunları göz önünde bulundurmalıydık. Her idarecinin mutlaka geleceğe bırakacak bir eser bir model arzusu vardır ve olmalıdır da. Oysa günümüzdeki idarecilerinin en bariz ve en ivedi yapması gereken icraatı Malatya’nın trafiğini rahatlatmak olmalıydı. Trafiği rahatlatmanın da çözüm yolu araçları ve araç yollarını yasaklamak değil mevcut araçların yoğunluğunu kaldıracak açık ve kapalı otoparklar yapmaktır.

Şehir içinde bekleme yapan otobüs ve dolmuşlar, plansız taksi durakları, uygunsuz, kanunsuz kural tanımaz şoför ve kamu araçlarıdır. Vatandaşın zorunlu olarak aracını park edeceği alan yoktur.

Şimdi diyeceksiniz ki o kadar kolay mı bu sorunu çözmek? Evet, çok kolay, iddia ederim çok kolay. Özel idarenin arkasındaki minibüs durağının şehrin en kalabalık yerinde işi ne?

Belediye otobüslerinin kapalı çarşı civarında beklemesi yapması olmazsa olmaz mı, yok mu bunun çözümü?

İstenirse var! Şehir içinden hem otobüsler hem minibüsler pekâlâ yolcusunu bekleme yapmadan dur-kalk yaparak alabilir. Otobüs durağını alırsın ‘Yimpaş’ın oralara, sırası gelen istikametine doğru hem de mevcut güzergâhtan ve yolcularını alarak yoluna devam eder. Batı yakasını da eski şoför okulu ve organize tarafına alırsan otobüs keşmekeşi biter. Benzer bir modeli de minibüs durağı olarak düzenlersen işte çözüm.

Ama her şeyden önemlisi şehir içine mutlaka katlı modern otoparklar yapılmalı. Mevcut Cumhuriyet parkının altına, Sümer parkın altına da park yapılabilir. Ne yani elin oğlu Moskova’nın ortasında Kremlin sarayının altına park yapabiliyor da biz böyle bir şey düşünülse dersek çok mu abartmış oluyoruz…

Yapılanlara bakınca üzülerek görüyoruz ki kısa vadeli çözüm için tek bulabildikleri çözüm yolu(!) “ağaçları katletmek” ve trafiği tek yöne düşürmek…

Kernek Meydanı hakkında düşüncelerimiz “Vilayet Park” içinde geçerlidir. Sayın idarecilerimiz; asırlık çınar ağaçlarını keserek yol yaparsınız ama bunun vebalinin altından kalkamazsınız.

Vilayet Parkın ağaçlarının altında kuş sesleri eşliğinde çayımızı yudumladığımız çarşının ortasındaki bu güzelim mekânda bugünlerde tarih olacak. İdarecilerimiz kararlarını vermiş, “bu ağaçlar kesilecek ve bu yol genişletilecek” diyorlar.

Oysa onlarda pekâlâ biliyorlar ki burası da Kernek gibi öze ve sembol bir mekândır. Üstelik doğal “sit alanı” dır. Bugün google’in haritasından bakılınca uydudan da yeşilliği görülebilecek ender bir mekân. Geçmişte Yeni Cami yanındaki “Soykan parkı” vardı ve ağacı kesilerek sözüm ona modern çevre düzenlemesi yapıldı. Peki, eskinin yerine yapılan nedir? Sadece bir “beton yığını”, hiçbir estetiği bulunmayan bu alan trafik akışını mı çözdü? Senede bir ay ramazan çadırı kurmak için mi kesildi oradaki güzelim ağaçlar, ya niçin?

Her şey bir yana biz toplum olarak nasıl bu kadar duyarsız ve tepkisiz olabildik. Oylarımızla seçtiğimiz idarecilerimiz yarın ruz-i mahşerde nasıl hesap verecekler.

Sayın Başkan,

Haddim olmayarak son birkaç cümle ile düşüncelerimi toparlıyorum. Sizin iyi niyetli çabalarınızı biliyoruz ve bundan da en ufak bir şüphemiz yok. Yaptığınız onca güzel hizmetin hiç birini hatırlamayacağız, inanın bana. Sadece ve sadece tek bir şey hatırlayacağız “eskiden bir Kernek vardı ve eskiden buralarda bir Vilayet Parkı” vardı diyeceğiz. Üzülerek söylemek isterim ki “ağaç katili” olarak anılacaksınız. Sizinde olan bitende sonra hep içiniz sızlayarak “keşke” diyeceğinizden eminim…

Allah size de bana da sağlık verirse bu yazdıklarımı hatırlatınız. İnanın bana ben yanılmayı o kadar çok isterdim ki…
Sümer Parkta bir akşamüstü

Geçen akşam Sayın Başkan’ın Gazeteciler Bayramı” nedeniyle vermiş olduğu iftar vesilesi ile Sümer parka (Abdullah Gül Parkı)bir kez daha gittim. Bu sefer etrafımda olan bitene daha bir dikkatlice bakarak öteden beri düşündüklerimde haklı mıyım, yoksa benimkisi bir kuruntu mu diye bir iç hesaplaşmaya gittim.

Eskiden beri köylerin ve şehirlerin bir “resmi adı” var, birde “gayrı resmi” ve halk arasında bilinen adı var. Resmi adı ne olursa olsun halk eski adını her fırsatta söyler ve hiçbir şekilde unutulmasına müsaade etmez.

Bazı yerlerin isimleri adıyla özdeşleşmiş olur ve oraya ne ad verirseniz verin eski ismini silemezsiniz. Nasıl ki “Emeksiz” caddesi demeden Milli Egemenlik caddesini tarif edemiyorsak “Sümer Park” demeden de Abdullah Gül parkını tarif edemiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızı çok severim, ismi de kuşkusuz çeşitli yerlere verilebilir buna söyleyecek bir lafımız yok ancak; Sayın Cumhurbaşkanımız henüz hayatta iken çok affedersiniz “vıcık,vıcık” “yağcılık” kokan bu ismi önermek kimin fikriydi merak ediyorum. Ve iddia ediyorum ki bu olaydan Sayın Cumhurbaşkanımız da hoşnut olmamıştır.
Çok sevdiğim bir siyaset ve Devlet adamı olan Sayın Abdullah Gül ismi nedense bu park için bana çok “itici” geliyor. Özellikle de Sümer Park demeye gayret ediyorum.

Şimdi bu konu nereden çıktı demeyin. Malatya’mızın yetiştirdiği devlet ve siyaset adamlarımız yok muydu? Edebiyatçımız, Şairimiz sanatçımız yok muydu? İlla bir ad verilecektiyse neden her kesimin üzerinde ittifak edebileceği sayın rahmetli Cumhurbaşkanımız Özal ve ya Gazi İsmet Paşa adı verilmeyip de illa da Gül adı, neden?
Farz edelim ki önümüzdeki dönemlerden başka bir siyasi parti yerel ve genel seçimi kazandı, “çoğunluk” nasılsa bende deyip oda kendi fikrince, zikrince bir şahsiyetin adını verirse ne olacak? Yok, hayır yapamazsın mı diyeceğiz? Pekâlâ, yapabilirler…

*

Yazının başlığı Sümer Parkta bir akşamüstüydü konuyu nereye bağladım, neyse kısaca değinip noktalayalım.
Sümer Parkın olduğu alanın park olarak düşünülmüş olması dâhiyane bir fikirdi. Belki de Araştırma Hastanesinden sonra Malatya için yapılan en güzel ve kalıcı eserdir. Burası mevcut yeşil alanın korunarak geleceğe aktarılmalıdır. Şehrin ortasında bir mesire yeri gibi işlevini sürdürmelidir.

Gündüzleri sıcakta ağaç altında uyuyan vatandaşlar akşama doğru ailecek yemeklerini kapıp akşam yemeklerini ve şimdilerde de iftarlarını burada yapmaktalar. Çocuklar oynuyor, zıplıyor. Cıvıl, cıvıl bir ortam ancak geçen seneki neşesi yok. Ramazan eğlencelerinin fuar alanına alınması vatandaşı ikilemde bırakıyor. Ya çimlerin üzerinde dinleneceksin ve ya gidip sahnenin orada oturacaksın. Büyükler için “her yer Paris”, onlar için fark etmez fakat çocuklar sahneye bakmak istemiyor, onların gözü salıncaklarda, kaydıraklarda...

Sevgili dostlar,

Buraya kadar lütfedip okudunuzsa sizlere çok teşekkür ederim, hakkınızı helal edin, anlatacaklarım daha epey bir yer tutar. O bakımdan diğer konulara girmeden şimdilik (…) üç nokta koyup geçeyim…

Yeni bir günde, yeni bir gündemle sizlerin huzurunda olmak dileğimle hayırlı Ramazanlar efenim.

Not: Kent Konseyi hemen her konuda bir platform oluşturarak gündeme ışık tutuyor. Yeni anayasayı masaya yatırdıkları gibi şehrin sorunlarını da masaya yatırıp ortak aklı ortaya çıkarsa ne iyi olur…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder