29 Nisan 2013 Pazartesi

Yerel Basına Gazetecilik Dersi II

Birkaç gündür gündemi yazacağım, bugün olsun yarın olsun diyerek tehir ediyordum. Birazda tembelliğimden olsa gerek gündemle alakalı düşüncelerimi bir kenara koyarak kendi gündemimi size yansıtmaya çalışacağım.
İnternet haberciliği hepinizin malumu ve bu satırları da hâlihazırda okuyabildiğinize göre yabancısı değilsiniz demektir.

İnternet haberciliği haberciliğe yeni bir boyut kattı. TV haberlerinden, yazılı basından önce gelen haberi sıcağı sıcağına okuyucuya ulaştırmasıyla diğer medyanın bir adım önüne geçti. Gel görkü Türkiye’mizde her şeyde olduğu gibi bu durum da bariz bir gecikmeyle kabul gördü. Halkımızın çabuk benimsemesine rağmen Ulusal ve yerel medya yani yazılı basın işin başında İnternet haberciliğini “küçümseyen” bir tavırla ve de geleceği okuyamamadan yani kendi “çapsızlıklarından” yeterli ve güvenli bir habercilik yapamayacağını varsayarak işin başında ciddiye almadılar. 
Bu işin büyüyeceğini ve ileride yazılı basının yerini alacağını ve yazılı basını zorlayacağını fark edenler bu öngörüye sahip gazeteler ki en başta Zaman Gazetesi bu işe ciddi emek ve para harcayarak ilklerden olduğu gibi diğerlerine de fark atmayı başardı.

Arkasından bağımsız haber siteleri birer ikişer görünmeye başladılar. Önceleri kendi bloklarında güncelerini yazan ve bu işi hobi düzeyinde sürdüren birçok yazar-çizer kendisini haberin ve haberciliğin içerisinde buldular. 

İlk başlarda sanal ağlar yaygın değildi. Blogcu, Blogspot ve başka bazı hazır tasarım yazılımlar mevcuttu. Sanırım 99 yılı ortalarıydı ilk blogumu açmıştım. Sonra Mynet site arkasından tr.gg gibi ücretsiz hazır siteler derken hosting firmalarının yaygınlaşması ve alan adları tescillemeler cazip hale gelince com uzantılı siteyle tanıştım. 

Sonrası joomla, wordpres derken daha profesyonel bir yazılımla işe devam etme kararlılığımdan şu anki yazılımda karar kıldım.

Ben ve bazı arkadaşlarım İnternet haberciliğine bu şekilde başlamış olduk. Bazıları daha şanslıydı ve daha işin başındayken bu işe profesyonel yazılım ve tasarımlarla başladılar. Oldukça yoğun bir çaba harcayarak işin mutfak kısmında haberleri yeniden ele alarak özgün bir editörlükle farklı bir boyutta haberciliklerini geliştirdiler. Görsel olarak birer grafiker edasıyla gerek manşetleri gerekse sitenin elbisesi olan görsel alanlarını dizayn ettiler.

Yaptıkları yatırımlar kendilerine okuyucu ve “hit” olarak dönüş yapınca bu işten para kazanmaya da başladılar. Kazançlarıyla güçlenerek, yanlarına aldıkları yazar-çizerlere ve editörlere ücret ödeyerek bir medya patronu oldular. 

Kazandıkça büyüdüler, büyüyünce de yazılı basına “rakip” oldular. İşadamları ve reklam çevresi süreci iyi değerlendirerek geri dönüşümü daha çabuk ve denetimli olan bu alana reklamlarını kaydırdılar. Öyle olunca da ister istemez bir rekabet ortamı oluştu ve kaliteli ve özgün habercilik yapan/yapabilen haber siteleri en bilinen ve en çok takip edilen siteler odular. Yayınladıkları yazıları alıntı şekilde başka siteler referansla yayınladılar. O sitelerden de bu şekilde yeni okuyucu-takipçi kazandılar.

Yazılı basın baktı ki ellerindeki “pasta” kayboluyor. Reklam gelirleri düşüyor, gündemi belirleyemiyorlar kendilerine rakip oluyorlar o zaman “çok oluyorlar” bunlar diyerek karalama kampanyaları düzenleyerek ve çeşitli ithamlarla ki en çok “copy paste” haber yapıyorlar, çalıyorlar diye yaygara kopardılar.

Oysa aynı haber kaynağından besleniyorlardı. Kimsenin almaya, çalmaya ihtiyacı yoktu. Örneğin kurum ve kuruluşların bültenlerini yayınlıyorlardı. Bülten her haber sitesine ve her gazete veya televizyona aynı kaynaktan aynı şekilde gidiyordu. 

Hiç başka yere bakmadan size kendimizden örnek verelim. Diyelim ki Belediyemizin bir etkinliği veya çalışması oldu. Belediyemizin basın bürosu haberin yazı ve resimlerini bülten şeklinde ellerinde bulunan basın listesi aracılığıyla ilgili yerlere ulaştırıyor.

Biz haberi alıp işlemeden çok nadir olarak başlıkta küçük bir değişiklikle yayına alıyoruz. Aynı haber herhangi bir ajansa da bize ulaştığı gibi gidiyor. Biz sitemizde altına kaynak belirtmeden eklerken ilgili ajans kendi üyelerine aynı haberi ajans adı ve logosunu ekleyerek servis ediyor. Burada ajansın yaptığı habercilik değil düpedüz üyelerini kazıklamaktır. Oysa altına ajans adı yazacağına ilkeli bir gazetecilik adına kaynağını bülten diye geçebilir ve örnek olabilirdi.

İnternet medyası dernekleri ne işe yarıyorsa bu işlere kafa yormuyor ne yazık ki. Gün geçmiyor ki bir haber sitesi ajanstan “uyarı” almış olmasın. Adamlar bir “bot” yazmışlar, bir sitede yayınlanan haberin yüzde doksan içeriği kendisinin haberine benziyorsa hemen uyarı gönderiyorlar. Diyor ki linki de ekleyerek “filanca haberin/resmin kaynağı ajansımıza aittir. Söz konusu haberi izinsiz yayınlıyorsunuz filanca yasaya göre bu telif hakkı ihlalidir ve hakkınızda dava açabiliriz. Ajansımıza üye olmak için iletişim adresimiz filancadır” minvalinde bir yazıyla adeta haber sitesini taciz ediyor.

Hemen siteye dönüp ilgili haberi kontrol ediyorsunuz ki haberin kaynağı ilgili kurumun bülteni. Yani söz konusu haber bülten olarak tarafınıza gelmiş ve siz ve diğer başkaları sitelerinden sorunsuzca yayınlıyorlar. Aynı bülten mevcut ajanslara da ulaştırıldığından bu sefer ajanslar bu bültenin altın kendi imzasını ekleyerek üyelerine servis ediyor. Tabi ücreti mukabilinde… Bu ajansların yaptığı haksız kazanç olmuyor adı habercilik oluyor. Diğer taraftan hiçbir ticari kaygısı olmayan bağımsız internet haber siteleri “copy paste” haberci oluyor, hırsızlıkla itham ediliyor.
Ajansların kendi muhabirleri tarafından kendi çabalarıyla elde ettikleri haberi elbette alıp yayınlayamazsınız. Bu hem suç, hem de inançlı bir insan için kul hakkı ve dolayısıyla da haramdır.

Malatya özelinden haberciliğe girmeyeceğim. Malatya’da yerel basın olmadığı gibi yerel internet haberciliği de ne yazık ki bu ve benzer sebeplerden yeterince gelişemiyor.

Bakıyorsunuz Türkiye geneli ve Dünya sıralamasında esamisi okunmayan siteler günlük üç beş haber yayınlıyor buna mukabil şehrimizin en gözde kurum ve kuruluşlarının reklamlarını alıyorlar. Gittikleri işadamları geri çevirmiyor, geri çevirenlere masa başı bir haberle “hizaya getirme” sopa göstermeyle bir nevi “çakma kabadayılık, tetikçilikle” gazetecilik yaparak/yaptığını sanarak internet habercilerini bir yerlere “gammazlayarak” bu memleketin tek hatırı sayılır gazetecilerinin kendilerinin olduğunu “övünerek, şişinerek” basın mensubuyum diyerek ortada dolaşanlara basın mensubu(!) deniyor.

Benzer durum internet habercilerinde yok mu derseniz ne yazık ki onunda alası var. Her yerde olduğu gibi bu işi de başka maksatlarını gizlemek için “paravan” olarak kullananlar var. 

Birde bizde toplum olarak yaygın bir “kötü alışkanlık” var. Oda şu; “pohpohlanmak”… Hemen hepimize sirayet eden bu kötü alışkanlığımızı terk etmesini bir türlü beceremedik. 

Diyelim ki bir kişiyi, kurumu, idareciyi, siyasetçiyi eleştirdin hemen “tu kaka” ilan ediliyor, müzmin muhaliflikle suçlanıyor; “canım sizde çok fazla abartıyorsunuz, muhalifliğiniz gözünüzü köreltmiş” diyerek sizi eleştireni suçluyorsunuz. 

Oysa eleştirel bakışla doğrusunu bulacağız, kendimizi düzelteceğiz, başkalarının bakış açısıyla kendimize ayna tutacağız. Eleştiri olgun bir insanı geliştirir. Varsa hatamız kusurumuz eleştiriler sayesinde doğru yola ereceğiz, yanlıştan döneceğiz.

Lafı fazla uzatmadan asıl meramımı anlatıp kapayacağım müsaadenizle.

İnternet haberciliğini lütfen yabana atmayın. Sizler bugün neyin doğru neyin yanlış olduğunu iki haber sitesine girip okuyunca görüp anlıyorsunuz. Alavere dalavere yapmaya gerek yok. Biz haber siteleri sizlerin yani toplumun sesi soluğuyuz. 

Sizlere haber ulaştırmamızda bizim tek haber kaynağımız bültenlerdir. Bazen bültenleri doğrudan bazen de ilgili kurumun sitelerinden derleyip sizlere sunuyoruz. 

Bizler istiyoruz ki tüm kurum ve kuruluşlarımızın etkinlik, duyuru ve haberlerini sizlere hemen sıcağı sıcağına ulaştıralım. Bizler bunları yapabilmemiz için kurum ve kuruluşların da bizleri ciddiye almaları ve yeterli itinayı göstermeleri lazım.

Bazı kurumlarımız bültenlerini doğrudan kendi haber listelerine servis ediyor. Bazıları sadece ajanslara ve televizyonlara ulaştırıyor. Bazıları da içlerinden istediklerine ulaştırıyor. 

Önümüzde süreçte kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere tüm siyasi partiler ve sivil toplum derneklerinin tavırlarını yeniden gözden geçirmelerini bekleyeceğiz. Bu süre içersinde bizlerde yayın politikalarımızı sizlerin belirlediği tavırlara göre şekillendireceğiz.

Bugüne kadar tarafımıza ulaştırılan haberleri an be an sizlere sunduk. Özgün haline dokunmadan, editörlük yapmadan olduğu gibi naklettik. Bizlere bültenlerinde yer vermeyen, haber akışını sağlamayan kuruluşların haberlerini sitemizde yayınlamayacağımız gibi mevcut arşivlerini de silerek bir daha yer vermeyeceğiz. 

Ne mi yapacağız? Sizlerin en çok okuduğu, takip ettik “baldır bacak” haberciliği ve magazinciliğe geçeceğiz. Hayatı ve gerçekleri magazince ele alıp dalgamızı geçeceğiz. Sizler eskisinden fazla bizi takip edecek, biz ise sizi bildiğiniz malum “tetikçilerle” baş başa bırakacağız, karar sizin…

15 Nisan 2013 Pazartesi

Malatya’ya Bakınca Türkiye’yi Görüyorum

Geçtiğimiz hafta Doğu Anadolu Akiller Heyeti ilimize bir ziyaret gerçekleştirdi. Daha doğrusu Akillerin bu ilk toplantısı olmakla beraber toplantılarının ilki olması ve Türkiye ve bölge toplantılarının startını Malatya’dan vermeleri bizim için büyük anlam taşıyordu.

Ramada Altın Kayısı Otelde düzenlenen toplantıya Sivil Toplum örgütleri temsilcileri ve yerel ve ulusal basının temsilcileri çağırıldı.
İlk günkü toplantıya Akiller üç kişi eksik olarak iştirak etmişlerdi. Akil İnsanlar heyeti Doğu Anadolu Heyeti Can Paker başkanlığında, Başkan vekili Sibel Eraslan, sekreter Ayhan Ogan, Abdurrahman Dilipak, Abdurrahman Kurt, Zübeyde Teker kısa birer konuşma yaptılar. Heyetten Mahmut Arslan, İzzettin Doğan ve Mehmet Uçum başka bir programları olduğundan ilk günkü toplantıya katılmamışlardı.
Heyet başkanı ve diğer konuşmacılar özellikle “arabulucu” olmadıklarının altını çizerek “Bizler burada sizleri dinleyeceğiz ve sizlerin düşüncelerini oluşturduğumuz raporla Ankara’ya ileteceğiz. Sizlerin konu hakkındaki görüşlerinizi hem dinleyeceğiz hem de sizler isterseniz yazılı olarak sekretaryamıza ileteceğiniz oluşturduğunuz raporlarınızı bize sunmanız halinde sizlerin düşüncelerine raporumuzda yer vereceğiz” diyerek sürecin işleyişini özetlediler.
Yazar Sibel Eraslan, otuz yıldır devam eden bu sorunun çözümü noktasında söyleyecek sözü olmayanların bile  daha fazla kan dökülmesine razı gelmeyeceklerini belirterek “Hangi insan kan dökülmesini ister ki çözümsüzlük adına?” diye belirterek süregelen bu çatışmaların aslında birilerine rant kapısı olduğunu belirterek siyasi görüşlerimizin aksine bir araya gelmemizde “hayata dokunuş” var diyerek sürecin barışla noktalanması için siyasilerin çözüm üretmesi gerektiğini belirtti.
Zübeyde Teker, konuşmasına “Ben burada Alevi-Kızılbaş kimliğimle, sosyalist düşüncemle ve eskiden yaptığım öğretmenliğim nedeniyle de Edebiyatçı kimliğimle aranızdayım” diyerek barış ortak noktasında aynı masada ve ortak paydada buluştuğunu belirtti. Teker, Tutuklu ve hükümlerin haklarının korunması için dernek olarak faaliyet gösterdiklerini dolayısıyla da horlanan, ötelenen dışlanan bu insanların neler düşündüklerini ve neleri hissettiklerini gören ve gözlenmeyen biri olarak bu sürecin barışla noktalanmasını arzuluyorum ve süreci çok önemsiyorum dedi. Zübeyde Teker hiç kimsenin üstün olmadığı, hiçbir düşüncenin egemen olmadığı herkesin eşit yurttaş olduğu birlikte dostluk ve barış içinde yaşamak gerektiğine vurgu yaptı.
Ayhan Oğan, Bölgede yapacakları çeşitli toplantılarla her kesimden her düşünceden insanlara gideceklerini ve dinleyeceklerini belirterek “halkıyla, esnafıyla sivil toplum kuruluşlarıyla toplantılar yapıp sorunun partiler üstü bir mesele olarak görüp Türkiye’nin meselesi olara değerlendireceğiz ve sürecin sonunda sırtını halka dayamış ve katılımcı bir demokrasiyi arzu ediyoruz” diyerek konuşmasını tamamladı.
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, “Beni sizler Müslüman kimliğimle bilir ve tanırsınız. Ben Müslüman’ım ve Türk olduğumu düşünüyorum. Adalet ve barış olmadan özgürlükler olmaz. Barışın önkoşulu adalettir. Bir Müslüman olarak sadece kendi sorunlarımıza değil bütün Müslümanlığın hayrına olanı istiyoruz. Bulgaristan'daki Türkler ve Müslümanlar için ne düşünüyor ve istiyorsam burada da ötekilere vaat ediyorum” diyerek sözlerini noktaladı.
Heyetin bu kısa konuşmasının ardından toplantıda bulunanlara söz verildi. Toplantının moderatörü süre kısıtlaması koymaması nedeniyle bazı konuşmacılar işi gereğinden fazla uzatarak bazıları da gereksiz konuşmalarla sözlerini uzattılar. Bazı konuşmacıların yerinde konuşmalarından ibret aldık bazı konuşmacılar da bir yerlere “selam çakma” derdiyle adeta “yalakalıkta” yarıştı…
Işık Kadınlar Derneği adına konuşan Aysel hanımın bir anne olarak anlattığı anekdotu salonda bulunanları duygulandırdı. Aysel Çelikyay; iki oğlu olduğunu ve birisinin doğuştan kalp hastası olduğunu belirterek “ Askerlik için muayenesi geldiğinde doktoruna gittik ve doktoru bir rapor düzenledi. Raporuna göre askerlik yapamayacaktı. Doktoru bu önemli bir şey değil, kendini “engelli olarak düşünme” dese de çocuğum çok üzüldü, oysa ben bir anneydim ve bu işe çok sevinmiştim. İçimden ‘çok şükür oğlum hiç değilse askerde ölmeyecek’ dedim.” Diyerek annelerin duygularına tercüman oldu…
Bir başka konuşmacı özellikle Alevi kimliğinin de tanınması noktasında bir şeyler söyledi. Bir Diğeri Hizbullah’la PKK’nın da el sıkışması ve helalleşmesini istedi. Başka birisi de tam tersine PKK’ın adının bile anılmasından duyduğu rahatsızlığını attığı hamasi nara gibi nutukla bir yerlere “selam çaktı”, ulusal kimlikten girip Türklük aşkıyla noktaladı…
Salondaki konuşmaları dinleyince hem sevindim hem şaşırdım. Sevindim, çünkü hemen her görüşten insanların aynı masa etrafında bir amaç uğruna buluşabilmesi az şey değildi. Bırakınız aynı masayı aynı atmosferi bile paylaşmak istemeyen kesimlerin bir masa etrafında olmaları bana göre çok anlamlıydı. Üzüldüm, çünkü bunca yıldır akan kan, gözyaşı, şehit cenazesi ve on yıllardır süre gelen bir kaos ortamından birileri henüz ders almamış ve hala bu işlerin devamını diler gibi bir düşünceye sahipti.  Savaş sürsün diyemiyordu ama söylemleri barışa katkı sunmaktan öte savaş çığırtkanlığıydı…
Malatya Haber’den Niyazi Doğan kuşkularını ve sürecin işleyişini eleştirdiğinde toplantıyı yöneten eski Milletvekili Ayhan kurt “Bizler burada barışı konuşmak, barış noktasını vurgulamak barış ortak noktasında buluşmak için toplandık, aykırı konuşmalara yer vermeyeceğiz” diyerek sözünün başında söyledikleriyle çelişti.
Bu kısa gerginliğin ardından konuşmak isteyen diğer konuşmacılara sıra gelmeden programa son verildi.
**
Akil adamlar heyeti ilimizde çeşitli ziyaretler gerçekleştirdi.  Malatya’da esnaflara ziyaretler yapıldı, şehit ailesine misafir olundu ve düzenlenen bir toplantıyla alevi vatandaşların düşünceleri alındı.  Ortak aklın barış sürecine katkı sunmak olduğu fikri belirginlik kazandı. Şehit aileleri de alevi vatandaşlarımızda, toplumun her kesimi barış sürecinden umutlu olduklarını ve sürecin kesintiye uğramamasını salık verdiler.
Malatya çok enteresan bir memleket, Malatya’ya bakınca Türkiye’yi görmemek imkânsız... Hemen her düşünceden insanların yaşadığı ve her düşüncenin kendine yer bulabildiği nadir illerimizden biri beklide sadece ilki. Malatya’da bakıyorsun en aykırı fikirler, en uç düşünceler bir arada. Bu günümüz için değil evveliyatında da böyle. Gelmiş geçmiş siyasilerimize bakınca da bunu görebilirsiniz. Bir ucunda Özal, diğer yanda İnönü…  İllegal yapılanmalarda da durum böyle, yani Malatya demek Türkiye demek, Malatya demek Türkiye’nin nüvesi demek…
**
Halkın Akilleri Start Aldı
Malatya’da ve Türkiye’nin çeşitli illerinde barış umutları yeşermişken bu süreci sabote etmeye uğraşan bir kesim de ne yazık ki boş durmuyor. Kimileri doğrudan sürece karşı odluklarını ve bu işin sonunda bağımsız bir Kürdistan kurulacağı endişesi, kimileri de PKK ile masaya oturmanın yanlışlığını ve PKK’nın siyaseten tanındığını dolayısıyla PKK’yı meşrulaştırmaya yarayacağını ifade ederek sürece karşı çıkıyorlar.
Bir kısım daha var ki bu beni cidden endişelendiriyor. Kendilerine “Halkın Akilleri” diyorlar. Aralarında eski siyasetçiden tutun da sivil toplum kuruluşuları, sendikacılar, Profesörler, Akademisyenler, Yazarlar, Çizerler her düşünceden 300 kişilik “Halkın Akilleri” gurubu yakında il il dolaşarak sürece karşı olduklarını ve neden karşı olduklarını halka anlatacaklar(mış).
Bir kısmı eski siyasetçi dedik, kim bunlar;
Abdülkadir Baş Eski Nevşehir Milletvekili,
Adil Aşırım Eski Iğdır Milletvekili,
Ali Er Eski İçel Milletvekili,
Aslan Ali Hatipoğlu Eski Amasya Milletvekili,
Ali Nejat Ölçen E. İstanbul Milletvekili,
Baki Tuğ E.Hak.Alb. Eski Bakan, Ankara Milletvekili,
Edip Özbaş Eski K.Maraş Milletvekili, Hukukçu,
Gökhan Çapoğlu ANSAY Genel Başkanı, eski Milletvekili, Prof. Dr. Öğretim Üyesi,
Hasan Ali Tutkun Eski Amasya Milletvekili,
Hüsnü Yusuf Gökalp Eski Tarım Bak. Prof. Dr. Sivas Milletvekili,
 Hüsnü Sıvalıoğlu Eski Balıkesir Milletvekili,
Hüseyin Avni Güler E. Milletvekili,
Halil İbrahim Oral Bitlis E. Mv,
İbrahim Yaşar Dedelek Eski Devlet Bakanı, Eskişehir milletvekili,
İlhan Aküzüm Eski Turizm ve Devlet Bakanı, Ankara Mv.
İlker Tuncay Eski Tarım Bakanı, Ankara/Çankırı Milletv.
İbrahim Yılmaz Kayseri E. Milletvekili
Mustafa Gazalcı E. Denizli Milletvekili,
Miraç Akdoğan Malatya E. Milletvekili
Mehmet Ceylan Eski Sivas Milletvekili, İş Adamı
Nihat Gökbulut Eski Kırıkkale Milletvekili,
Osman Doğan Eski Şanlı Urfa Milletvekili,
Özcan Yeniçeri Ankara Milletvekili, Prof. Dr.
Ramazan Mirzaoğlu Eski Bakan, Kırşehir Milletvekili, Prof. Dr.
Şamil Ayrım Eski Iğdır Milletvekili,
Şamil Kazokoğlu: Eski Bolu Milletvekili
Şükrü Sina Gürel Prof. Dr. Eski Dışişleri Bakanı
Yusuf Kırkpınar Eski İzmir Milletvekili
Ve bir kısmını sizler daha yakinen biliyorsunuz;
Yaşar Okuyan Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Yalova Milletvekili, yazar, Gazeteci,
Vural Savaş E. Yargıtay Cum. Başsavcısı
Ufuk Söylemez Eski Bakan, yazar
Türkan Hacaloğlu Ankara Türk Ocağı Şubesi Bşk.
Şükrü Sina Gürel Prof. Dr. Eski Dışişleri Bakanı
Saffet Arıkan Bedük Eski Ankara Milletvekili, Vali
Sadi Somuncuoğlu Milli Düşünce Merkezi Genel Bşk. Devlet eski Bakanı.
Osman Pamukoğlu HEPAR Genel Başkanı
Nuh Mete Yüksel E. DGM Savcısı
Mümtaz Soysal E. Prof. Dr. E. Dışişleri Bakanı
İlhan Aküzüm Eski Turizm ve Devlet Bakanı, Ankara Mv.
İlhan Kesici Eski Bursa Milletvekili-İktisatçı
İlber Ortaylı Prof. Dr.
Hüsamettin Cindoruk Eski TBMM Başkanı, siyasetçi, Hukukçu
Hasan Celal Güzel Eski Milli Eğitim Bakanı, Milletvekili, Başbakanlık Müsteşarı, Yazar, yayıncı
Enis Öksüz Prof. Dr.Eski Ulaştırma Bak.
Barış Bilgin Dilmen Yurt Partisi Genel Bşk. Yrd.
Hepsini buraya almam imkânsız ancak sizlerde sanırı kim oldukları noktasında bir fikir oluşmuştur. Bunların yanına diğer hukukçuları, yazarları ekleyin liste tamam olur. Daha olmadı google amca size yol gösterir.
Kendilerine “Halkın Akilleri” denilenlerin birçoğuna bu millet seçimlerde oylarıyla tokadı vurdu. Şimdilerde ortalıkta akillik taslayarak dolaşmaları belli ki akıllanmadıklarını gösteriyor. Silivri’de olmadıklarına şükredeceklerine milletin önüne çıkabilecek yüzü kendilerinde buluyorlarsa bunlara “yüzsüz” demek haksızlık olur.  Daha doğru bir ifadeyle yüzsüzlere haksızlık olur…
Allah’ım sen bizim aklımıza mukayyet ol.

6 Nisan 2013 Cumartesi

Yerel Basına Gazetecilik Dersi 1

Bugün hayatımda hiç görmediğim, tanımadığım, bir kez olsun selamlaşmadığım ve sadece yaptığı programlarından tanıdığım güzel bir hanımefendiye övgüler düzeceğim.

Değerli dostlar, bir şehre anlamını veren onun bulunduğu siyasi, ekonomik ve stratejik konumu olmaktan öte kültürel altyapısıdır. Tarihi dokusudur, geleneği, yaşamı sosyal hayatıdır…

Günlük hayatın onca hengâmesi arasında farklı bir ses,
Özgün bir haber,
Güzel bir program,
Okunulası bir yazı,
Ve
İşte bu diyeceğimiz bir ümit ışığını, önce ekranlardan sizlere, sonra da ekranlardan izleme şansı bulamayan biz bahtsızlara, güzel bir kalem ve temiz bir üslupla hazırlayıp internet haber sitelerine ve yerel gazetelere servis ederek Malatya kültürüne hizmet eden sevgili İnanç Kara Ölmeztoprak’a teşekkür ederek yazıma başlamak istiyorum.

Bendeniz düşündüğünü söyleyen, söylediğinin arkasında duran ve doğruluğundan emin olduğu kadar savunan ve savunduklarının arkasında duran lafını sözünü sakınmaz kaba tabirle “patavatsız” biriyim. Aynı zamanda gördüğü güzellikler karşında kayıtsız kalmayan, olumlu bulduğu ve beğendiği her bir şeyin bir tamam hakkını vererek teşekkür etmesini bilen de biriyim.

Bu konuya nereden mi girdim? Anlatayım efenim;
Bugün ulusal televizyonları istila eden magazin ve magazin haberciliğine kafa tutar gibi sen çıkacaksın yerel bir kanalda; dur bir dakika, o iş öyle yapılmaz arkadaş deyip kolları sıvayacak, “yavşamadan”, ezilmeden, büzülmeden reyting kaygısı taşımadan ve üstelik edeple, adapla inadına bir mütevazılık ve tevazuuyla, karşısındakine saygı göstererek ve dilini eğip bükmeden, yapmacılıktan uzak, mesafesiz ve maskesiz bir şekilde ve asil bir duruşla bir hanımefendiye yakışır şekilde programını yapacak ve aynı mütevazılıkle programda gerçekleşen konuşmaları haberleştirip bizzat bütün yerel yazılı görsel medyaya servis edeceksin…

Yaptığı işin zorluklarına girmeyeceğim, bazı “duayenlerimizin” bahsettiği gibi gazeteci mi değil mi sorusunu sormayacağım. Memur mu, sarı basın kartlı gazeteci mi ayrımına da girmeyeceğim. Bazı “tetikçilerin” tevessül ve tenezzül ettiği gibi aşağılık bir “gammazlamada” da bulunmayacağım. Ben yapılan işe “eyvallah” deyip şapka çıkaracağım, alkışlayacağım. İşte budur diyeceğim, yapılan işi alkışlayacağım.

Kendisini gazeteci-televizyoncu sananlara, ortalıkta medya mensubuyum diye dolaşanlara inat haberciliğin nasıl yapılabilirliğini, yaptığı haberleriyle gösteren: Bakınız yerel ve ulusal medya, müracaat google amcanız.
Televizyon programı nasıl yapılırı, yaptığı programıyla gösteren: Bakınız Vuslat TV Bilge Bakış Programı.
Radyoculuğun nasıl yapıldığını, İnanç’la Gün akarken, panorama programlarıyla İnönü Üniversitesi Radyo Kampus aracılığıyla gösteren ve çoğu radyo ve televizyon programcılarının örnek aldığı ve genç radyocuların idolü olmuş bir gazeteci, radyocu, televizyoncu, edebiyatçı, evhanımı ve Avukat…

Programına konuk ettiği misafirlerine bakın hepsi birer okul. Okudukça bir şeyler öğreniyoruz istifade ediyoruz… 
Üniversitemizde görev yapan öğretim üyesi, akademisyen, sivil toplum örgütü liderleri, kanaat önderleri, siyasiler vs. her yelpazeden insanlar var. Programa çıkardıklarının birçoğunun adını bu programlar vesilesiyle ilk defa duyuyoruz. 

Bakıyoruz ulusal ve yerel medya filanca profesörün bilmem ne ile alakalı yazıları yorumları. Bizim profesörlerimiz hemen yanı başımızda, fikrini soran eden yok, bir mikrofon tutan görüşünü alan yok. 

Allah aşkına yerel medya olarak hangi hocanın kapısını çaldınız, hangisiyle kaç mülakat yaptınız. Lafa gelince Malatya’da bilmem şu kadar gazete bu kadar internet sitesi var.

Haftayı geçtik ayda bir sefer bir öğretim üyesine mikrofon tutup Türkiye veya Malatya meselesi hakkındaki fikrini aldınız mı? 

Hocalarımızın eğitimle ilgili çektikleri sıkıntılarını dinlediniz mi? Uzmanı oldukları alanlarla ilgili kaç haber veya program yaptınız. 

Kalemi elinize alınca “vatan kurtaran şabanlığa” bürünüyorsunuz, sizler gazetecilik yaptınız da biz mi elinizden aldık. 
Basın ilan kurumunun kaymağını yediğiniz gibi biraz da memleket meselelerine kafa yorup, Malatya’nın sorunlarını ne zaman gündeminize alacaksınız.

İşadamlarının toplantılarına katıldığınız gibi mahalle muhtarlarının kahvesini içmeye gideceğiniz günleriniz de gelecek mi?

Parti başkanlarını, encümenleri takip ettiğiniz kadar köylülerin ve köylerin sorunlarında bir gün dönüp bakabilecek misiniz?

Hani denir ya “açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” beni söyletmeyin Allah aşkına. Çıkın adam gibi gazetecilik yapın. 
Tetikçiliği, gammazlığı bırakın işinize bakın. 

Malatya’da basın var diyelim,

Malatya’da televizyoncu var, programcı var diyelim,

Malatya bu işi biliyor diyelim,
Çıkın yapın güzel şeyler sizleri de alkışlayalım,

Sayın İnanç Kara Ölmeztoprak hanımefendi size sonsuz sayısız teşekkürler. Kendisini gazeteci sanan sözde “duayen”lere yaptığınız programlarla kapak gibi cevap verdiğiniz için.

Bu kapakta Malatya basınından üzerilerine alınanlara olsun…

3 Nisan 2013 Çarşamba

İlisuluklunun Feryadını Ankara Duyar mı?

Büyüklerimiz insanların adaletli olmasını ve her ne şartta olursa olsun haklının hakkını teslim etme noktasında “Yiğidi öldür fakat hakkını teslim et” derler.
Bugün CHP Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’nın hakkını teslim edeceğim.
Öncelikle şunu bilmenizi isterim. Sayın Ağbaba ile herhangi bir yakınlığım yok, hele ki siyasi bir yakınlığım hiç yok. Buna rağmen aşağıda anlattıklarının birçoğuna katılıyorum. Özellikle kendi köyüm İlisulukla alakalı söylediğine kesinkes katılıyorum.
Sayın Ağbaba  geçtiğiz Pazar günü Kuluncak ve köylerine yaptığı ziyaret kapsamında İlisuluk köyüne de uğrayıp köylülerin sorunlarını dinledi ve çözümü için çaba göstereceği sözü verdi. İlisuluk köyünün sorunu diğer köylerden pek farklı değil ancak acil ihtiyaçları bile giderilemeyip ihmal edilen bir köy olduğundan ve hemen her dönem ihmal edildiğinden ayrı bir öneme sahip.
Sonbaharda başlayan yol çilesi nihayet bugünlerde bitecek ümidindeyiz. Ümit ediyoruz ancak yine tam olarak yapılıp yapılmayacağından emin değiliz. Özel idare çalışmalarına başladı, inşallah bu sıkıntı son bulur.
Ağbaba, Kuluncak’ta yaptığı konuşmada Adliyelerin kapanmasıyla ilgili ““Kuluncak 2011’den daha geri durumda. Çünkü 2011 yılında olan Kuluncak Adliyesi kapatıldı. Buna tek karşı çıkan Milletvekili benim. Maalesef halkta ses çıkarmadı. Şimdi adliyenin kapatılmasının olumsuz etkilerini görüyoruz. Kuluncak’tan daha küçük Kemaliye var, Çayırlı var. Onların adliyeleri açıldı. Ama Kuluncak’ın ki açılmadı. Adliyenin kapatılması sadece adliyeyi değil, tüm halkı etkiliyor. AKP bakın ne yapıyor. 2011’den beri neyi müjdelediler, 4 tane cezaevi. Bir taraftan adliyeleri kapatacaksınız Diğer taraftan cezaevi açacaksınız. Malatya’ya yapılanyatırım müjdesi yol değil, baraj değil, gölet değil, fabrika değil, bölge müdürlüğü gelmesi değil, cezaevi açmak. Hukuku yok et, cezaevi aç. Kuluncak’ta 2002’den beri AKP birinci parti. Malatya-Sivas karayoluyla ilgili bir adım atılmış mı? Malatya’ya duble yol yapılmış mı?” diyerek bizimde naçizane her fırsatta dile getirdiğimiz şeyleri söylüyor.
Sayın Ağbaba’nın da dile getirdiği gibi İlisuluk köyü üç dönemdir silme Ak Partiye oy veriyor. Kuluncak İlçesinin en büyük köyü olan İlisuluk halkı hiçbir hükümet zamanında bu kadar ihmal edilmedi.
İlisuluk oy verdi, hizmet bekledi. Hizmet yerine nasihat aldı ve hala da almaya devam ediyor.  Ak Partili vekillere sorsanız ilisuluk köyünün nerede olduğunu bilmezler.  2000’den fazla nüfusu olan,200 öğrencisi ve 577 kayıtlı seçmeni bulunan köyden sadece beş oy CHP’ye çıkmış…
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba , Malatya’nın ve köylerin sorununu yakından biliyor ve takip ediyor.
Sayın Ağbaba’dan özellikle rica ediyorum, lütfen yüzde doksan Ak Partiye oy vermiş bir köyün ne durumda olduğunu meclise anlatın, anlatın ki herkes bilsin.
Anlatın lütfen Sayın vekilim,
Deyin ki Üç Dönemdir Ak Partiye oy veren köyün camisi yıkılıyor, köylü dernek kurmuş kendi cebinden yaptırmak için tarlasını satıyor, davarını malını satıyor.
Çamlıca’ya cami Cumhuriyet Tarihinin en büyük camisini yaptırmaya kalkışan Ak Parti iki bin küsür nüfuslu koca köyün camisini vatandaşın üstüne yıkıyor.
Tarlasını 2B’ye kaptırmış,  kaysısını dona, davar malını kooperatif borcuna vermiş köylüye ibadet edebileceği camisini köylünün kendi cebinden yaptırtmaya ne denirse öyle deyin.
Bir bir sıralayın Sayın vekilim;
Yolu bir türlü yapılamayan,
İçme suyuna çözüm bulunamayan,
Dağlarına gölet yapılmayıp, tarları kıraca çevirtilen,
Liseye ihtiyacı olduğu halde yapılmayıp, ihalesi yapılan Ortaokulu bile bir türlü zamanında yapılamayan,
Sağlık evi ve lojmanı olmasına rağmen ebesi olmayan,
Kuran kursu olduğu halde lojmanı ve müdür odası, araç ve gereci olmayan,
İlkokulunda öğretmeni ve lojmanı olmayan,
Dersliği yetersiz okulun yeterli bilgisayarı ve bilgisayar eğitimi yapacak sınıfı bulunmayan,
Arazisini “devlete kaptıran” köylünün gelecek seçimi sabırsızlıkla beklediğini lütfen meclisten bir kez daha bizim hatırımıza dillendirin ne olur…
Sayın vekilim ben az söyledim siz çok anlayın ve köylünün duygularına tercüman olun lütfen.
**
Konu bütünlüğü olması için bir kez daha okurumsunuz...
26 Ocak 2013 Tarihli yazımda bu konuyla alakalı olarak bakın neler söylemişim:
Malatya’mız şimdiye kadar hiç olmadığı bir biçimde son on yıldır büyük bir talisizlik yaşıyor.  Ben bu yılları en verimsiz, en kısır yıllar olarak hatırlayacağım.
Düşünün bir kere ilimizde köylerimizde dâhil kahir ekseriyetle, büyük bir çoğunlukla ve büyük bir ümitle mevcut siyasi iktidarı destekledik.  Desteklediğimiz hükümetten birçok yarar görmemiz beklenirken gözle görülür daha doğrusu “dişe dokunur” bir hizmete şahit ol(a)madık.
Seçip meclise gönderdiklerimizin birisi bırakın Bakan olmayı partide hatırı sayılır bir mevkie bile gelemediler. Her yeni kabine değişikliğinde kulaklar kabartıp acaba aralarında bir Malatyalı var mı diye boşuna bekler olduk.  Yine öyle oldu Sayın Başbakan 4 önemli bakanlıkta değişime gitti, yakında bunun devamı da olacaktır kuşkusuz ama bir Malatyalı bakan görme ümidimiz ne yazık ki olmayacak.
Bizim vekillerimizin tek yapabildiği köy ve kahve toplantıları. Bunun dışında Malatya ve Malatyalıya verebilecekleri yeni bir hizmet ve müjde yoktur.
Müjde demişken geçenler de bir vekilimiz böyle bir müjdeyi (!) verdi:
“Adalet Bakanlığı, Adalet Bakanlığı yöneticileri ve Başsavcımız ile yaptığımız görüşmeler neticesinde 4 adet cezaevinin yapımı  yatırım programına alındı. Bunlardan ikisi orta güvenlikli L tipi; biri yüksek güvenlikli ve biri de açık cezaevi olacak. 4’ünün kurulacağı alan olarak Akçadağ mıntıkası belirlenmişti. Bu mıntıkada bulunan taşınmazların Hazine adına geçirilmesi için Bakanlığımız; Valiliğimizden İl Tarım Müdürlüğü nezdinde girişimde bulunmasını talep etti. Bu işlem tamamlandıktan sonra, Bakanlık kendi üzerien tahsis gerçekleştirecek ve sonrasında da cezaevlerimiz hızlı ve gayretli bir çalışmayla inşallah planlanan sürede tamamlanacak. Yeni cezaevlerimiz, mevcuttaki yığılmaları hafifletmekle kalmayacak; 2 bin infaz memuruna da iş kapısı açılacak.” Müjdesini (!) sizlerde okumuşsunuzdur.
Malatya insanı yeni bir üniversite müjdesi bekliyorken, Malatyalı yeni organize sanayi bölgeleri bekliyorken, okul, hastane bekliyorken Malatya’ya cezaevi müjdesi(!)
Bunun övünülecek yerini biriniz bana söyleyin lütfen. Bir ülkede okuldan çok cezaevi varsa orada adalet yoktur.  Orada demokrasi yoktur, orada insan hakları hak getire-dir...
Komşu illerimizde hemen her gün bir açılış yapılıyor.  Var olan sanayilerine bir yenisini ekliyorlar. Organize sanayi bölgeleri olarak üçü-beşi geçmişler altıncı yedincilerini yapıyorlar. Üniversitelerini dörde beşe çıkarmışlar…
5084 sayılı teşvik yasası kapsamından çıkmışız yarın öbür gün sanayiciler başka illere gitme telaşına düşecek, bir yığın insanımız işlerini kaybedecek bunlar hakkında bir plan proje geliştirmek yerine cezaevi müjdesi veriyorsunuz.
Sayın Milletvekilleri;
Bizler cezaevi istemiyoruz, işyeri, okul, sosyal yaşam merkezleri istiyoruz,
Bizler var olan sorunlarımızın başında şehrin trafiği ve keşmekeşinin çözümünü istiyoruz,
Bizler toplu taşıma araçlarının her noktaya erişim sorunu olmadan ulaşmasını istiyoruz,
Bizler her ilçemize bir kampus ve Malatya’ya ikinci ve hatta üçüncü bir üniversite istiyoruz,
Bizler Adıyaman, Malatya ve Elazığ arasında çalışacak hızlı tren değilse bile mavi trenle ulaşım olsun istiyoruz,
Bizler çoluk çocuğumuzu kapıp gidebileceğimiz yaşam alanlarımız çoğalsın istiyoruz…
Bugün şehrimizin orta yerinde kalmış olan İkinci Ordu Komutanlığı Kışlasını şehir dışına alıp orayı layıkıyla değerlendirmenizi bekliyoruz.
Başka iller sağlık turizminden söz ederken var olan iki hastane kapatılıp tek hastaneye düşürülmesini istemiyoruz.
Kısaca sizleri seçip oralara gönderen bizler, sizlerden Malatya için yeni övünç kaynağı olacak olabilecek müjdeler bekliyoruz…
Lütfen öyle bir müjdeler verin ki Malatya’nın ve Malatyalının şanına yaraşır olsun.