26 Mart 2013 Salı

Alkışı hak ediyorsunuz, teşekkürler

Bugün köşemi bazı kişi ve kurumlara teşekkür etmek için meşgul edeceğim. Geçtiğimiz günlerde yazdığım bir yazımda özellikle Belediyemiz Kent Konseyine olan sitemimi belirtmiştim. Bugün eleştiri hakkım saklı kalmak koşuluyla sırasıyla teşekkürlerimi yazayım müsaadenizle.
Başkan Çakır’a ve MOTAŞ’a Teşekkürler
Pazar günü YGS sınavları vardı biliyorsunuz. İlk önce belediyemiz bir açıklama yaparak sınava girecek öğrencileri sınav günü ücretsiz taşıyacağını ve sınava girecek öğrencilerin motivasyonunu bozmamak için de yol ve kaldırım çalışmalarına bir gün ara verdiğini duyurdu.
Başta Belediye Başkanımız Ahmet Çakır’a, bu kararından dolayı teşekkür ederim.  MOTAŞ’a ve MOTAŞ şoförlerine, çalışanlarına teşekkür eder işlerinde kolaylıklar dilerim.
Kent Konseyi Engelliler Merkezine Teşekkürler
Malatya Belediyesi Kent Konseyi çok güzel hizmetler yapıyor. Hem Gençlik Meclisi hem Kadınlar Meclisi birçok önemli konuyu gündemlerine alarak konferanslarla sergilerle sosyal sorumluluk projelerinde bir adım önde olduklarını her fırsatta belli ediyor.
Geçtiğimiz günlerde yapılan Açık Öğretim Sınavlarında engelli öğrencilerin mağdur olduklarını belirtmiş ve Kent Konseyi Engelliler Merkezi özelinde Sayın Genel Sekreter Av.Ali Yıldırım’a teessüf etmiştim.
Geçtiğimiz günlerde yine sınav öncesi Engelliler Merkezini aradım ve YGS Sınavı için araç talebimi ilettim. Engelliler Merkezi Müdürü Sayın S.Soner Yılmaz gayet makul bir ses tonuyla ve üstelik hiç beklemediğim bir şekilde karşılayarak “elbette Kemal Bey, sizi saat kaçta almamızı isterseniz…” dediğinde doğrusunu isterseniz çok şaşırdım.  Çünkü yine bir mazeret bularak reddedeceğini düşünüyordum.
Sorunsuzca sınav yerine ulaşmıştım. Dolayısıyla Belediyemiz Kent Konseyi Engelliler Merkezi Müdürü S.Soner Yılmaz’a, şoförlerine ve çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu güzel hizmetin artarak devam etmesini ve başarılarını diliyorum.
Malatya Kültür Müdürlüğü ve Malatya Belediyesi Şehir Tiyatrosuna Teşekkürler
Malatya Belediyesi Kültür Müdürlüğü o kadar güzel hizmetlere imza atıyorki buradan tek tek sayabileceğimi sanmıyorum.   Buradan sadece bir örneği sizlerle paylaşacağım.
Biliyorsunuz geçtiğimiz yıl Malatya belediyesi kültür Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Şehir Tiyatrosu kurulmuştu. Kuruluşundan sonra Malatya Şehir Tiyatrosu olarak bütçe ayrılıp Kültür Müdürlüğümüz bünyesinde ayrı bir birim olarak faaliyetine devam etti.  Malatya Sanat Merkezinde açılan tiyatro kursu ile Drama eğitimi vermeye başladı. Kısa zamanda çok güzel işler çıkardılar, gezici Sinema Tiyatro TIR’ı ile çeşitli köylerde ve kasabalarda gösteriler yaptılar.
2013 yılına ‘Bir Evlenme Teklifi’ isimli oyunla girdiler. 12 Martta ilk gösterimini, arkasından da 13-14 Mart tarihlerinde ilimiz Kongre ve Kültür Merkezinde ücretsiz olarak halkın karşısına çıktılar.
Müzikal komedi türündeki bu oyuna gittiğimde doğrusunu isterseniz bir okul müsameresi veya piyes gibi gayet amatör bir oyun ve oyunculuk bekliyordum. Oyunu izleyince “işte bu” dedim.  Malatya Şehir Tiyatrosu benim gözümde “rüştünü ispat” etmişti. Gayet profesyonel bir şekilde hazırlanılmış ve çok emek harcanmış olduğu her halinden belli olan ve üstelik uyarlama bir oyunu müzikal olarak sahnelemek cesaret isteyen bir işti ve bu gençler bunu başarmıştı. Bana düşen kocam bir “aferin gençler” demek oldu.
Bu arada bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz Malatya gibi kent kasaba karışımı bir şehirde henüz pek fazla bilinmeyen ve tabanı olmayan böyle bir oyunu izleyiciye beğendirebilmek büyük bir maharet ister. Bizde, Ortaoyunları ki büyük çoğunluk olarak bir “İbiş” karakteri üstüne kurulu yarı çocuksu yarı şaklabanlık üzerine oyunlar bilinir ve izlenir. Kukla Tiyatrosunun sahneye uyarlanmış hali olan, Hacivat Karagöz oyunu da bu minvaldedir. Araya bezende Keloğlan serpiştirilip komedi türü oyun yapılır(!) ne kadar başarılıdır ve oyun mudur, değil midir burada buna girmeyim isterseniz.
Burada sakın yanlış anlaşılmasın, oyunun kendisine değil benim eleştirim, bir birinin tekrarı olmaktan ileri gidemeyen içerisinde en ufak bir zekâ kırıntısına rastlamayan oyunlardan bahsediyorum. Nasıl olsun ki, tiyatro bir gönül işidir, sanatçılık öyle ben yaptım oldu denilerek yapılan bir iş değildir. Hele ki bir “zübükzade”nin tanıdığı olarak bir yerlere kapaklanmak için yapılıyorsa hiç değildir…
Bakın yine dağıtım, affedersiniz hemen toparlıyorum;
Türkiye Şehir Tiyatrolarını, Malatya Belediyesi Şehir Tiyatrosu Temsil Edecek
Malatya Belediyesi Şehir Tiyatrosu ekibi önümüzdeki günlerde (2 Nisan 2013) Türkiye Şehir Tiyatrolarını temsilen Samsun’da yapılacak 19 Mayıs Üniversitesi 19.Uluslararası Tiyatro Festivaline katılacak. Bize bu guru yaşatan;
Malatya Belediye Şehir Tiyatrosu Genel Koordinatörü ve Yönetmeni Sayın Tuğrul Gökmen Şahin’e
Malatya Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Sayın Burak Gün’e
Festivalde Şehrimizi temsil edecek “Bir Evlenme Teklifi” oyununda rol alan oyuncu kadrosuna;
Lomof :  Tuğrul Gökmen Şahin
Çubukof:  Burak Gün
Tablo :  Necati Er
Natalya :  Şule Bozlak
Yuri :  Ebubekir Yalınız
Piyanist :  Mehmet Küçük
Ve tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.
Var olun gençler,  ilimizde böylesi güzel örneklere çok ihtiyacımız var. İnşallah sizi çok daha başarılı bir şekilde tüm Türkiye’nin izlediği ve alkışladığı başarılı projelerde göreceğiz. İzlediğimizde övünerek “iş bizim gençlerimiz” diyeceğiz. Yolunuz açık olsun, başarılarınız daim olsun inşallah…
**
Bugün yazımı Malatya Belediyesi ve bağlı kurumlarına ayırdım, önümüzdeki günlerde başka bir yazımda örnek kişi, kurum ve sivil toplum örgütlerini yaptıkları güzel işlerden dolayı alkışlayacağım. Özellikle alkışlayacağım başka bir oluşum daha var ki bir cümle ile geçiştirmek haksızlık olur. Onlar Malatya’da kendi ayakları üzerinde duran, birçok başarılı oyunlara imza atan şehrimizin belki de ilk özel tiyatro oluşumu...
Başka bir yazımda görüşünceye kadar, şen ve esen kalın efenim.

17 Mart 2013 Pazar

İzmir’de Miting Yapanlar İşgal Kuvvetleri mi?

Kişi başına milli gelirimiz 2012 itibarıyla 10 bin 223 dolar, bu rakamın 2013 sonunda 18 bin dolar olması hesap ediliyor…
Yani kısaca bu ülkede boşu boşuna, bir hiç uğruna başlamış olan kirli savaş son bulursa bırakın 18 bin dolarları konuşmayı çok uzağa gitmeye gerek yok, beş yıl, evet sadece beş yıl sonra bu rakamları kimse hatırlamayacak 45-50 bin dolarlardan bahsedeceğiz.
Geçenlerde bir yazı yazdım. O günlerde de BDP’nin Karadeniz mitinglerini provoke etmeye, çatışma çıkarmaya uğraşan belli bir “azınlık” gurup yüreklerimizi ağzımıza getirdi. Dedik ki “akıllı olun, sakin olun, galeyana gelmeyin” …
O yazımda barışa dinamiti MHP mi koyuyor diye sormuş ve bazı somut örneklerlerle de düşüncemi pekiştirmiştim.
Şimdi görüyorum ki tespitlerimde yanılmamışım. Karadeniz’de yarım bıraktıkları(!) vatan kurtarma işini İzmir’e taşımaya çalışıyorlar. Resmen ve alenen kışkırtıcı bir şekilde “"Cumhuriyetin kalesi İzmir'den teröre mesaj!”, “O miting yapılmayacak “, “O mitingi onların başına yıkalım”, “İzmir’e ayak basanın sonu ölümdür”, (sanki işgal kuvvetleri İzmir’e girmiş gibi) gibi sloganlarla taraftar toplamaya çalışıyorlar.
Spor müsabakasını da emellerine alet etmeye çalışıyorlar. Nasılsa fanatik taraftarlar ülkemizde “döner bıçaklı, sopalı” meydan muharebelerine(!) antrenmanlı diyor olmalılar.
Lütfen aşağıda yazılanları bir daha okuyun, okuyun ki işin vahametini anlayabilseniz:
Paylaş duyulsun, o mitingi onların başlarına yıkalım! Bunu vatan haini olanlar paylaşmaz, kendini vatan haini olarak görmüyorsan paylaşırsın! Terör örgütü uzantıları, 'Apo'ya özgürlük' meydan okumasına İzmir'den başlamak istiyor. İlk kurşun'un atıldığı Cumhuriyetin kalesi, vatansever İzmirliler bu kışkırtmayı püskürtmek için harekete geçmiş durumda. İzmir'in barışına vurulacak bu darbeye İzmir halkı hayır diyor. Teröre İzmir meydan okuyor. Derbi maçları ertelenen Göztepe ve Karşıyaka taraftarları mitingi yaptırmayız dediler. Söz konusu İzmir ise kuzey ve güney cephesi birleşir o mitingi yaptırmaz, dediler. İzmirlilerin Hasan Tahsin'in ruhunu dirilteceği mitingdir. Güzel İzmir'in güzel insanı, sen değil miydin İzmir sokaklarını 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' sloganıyla inleten, sen değil miydin 19 Mayıs'larda, 23 Nisan'larda, 9 Eylül'lerde şehrini kırmızı beyaza bürüyen. Şimdi senin bu manzaranı değiştirmek istiyorlar. 17 Mart'ta güzel İzmir'i kirletecekler. Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını isteyen bir grup terörist, eylem yapacak. Türk Bayrağının yerini PKK paçavraları, Atatürk posterlerinin yerini bebek katilinin fotoğrafları, 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' sloganının yerini ise 'Biji serok Apo' sesleri alacak. Sen ne yapacaksın İzmirli? Balkonuna bayrak asmakla mı yetineceksin? Bunu elbette yapacaksın, ama vicdanının sesini dinle, yetecek midir bu tepkin? Sokağa inmeyecek misin? Balkonundaki bayrağını gururla sokakta taşımayacak mısın? Mustafa Kemal'in askerleriyiz diye haykırmayacak mısın sokaklarda? Mustafa Kemal'in askerleri gibi düşmanın karşısına dikilmeyecek misin? Söyle İzmirli. Mustafa Kemal'in askeri misin yoksa değil misin?”
İşin ilginci bunların birçoğu sol-fanatik, yani İP-Ulusalcı çizgidekiler, Öteki MHP-Ülkücü+CHP’nin slogancı fanatikleri…
İzmir Emniyeti  “Miting basmaya” davet eden kişi ve gurupları İP numaralarından tespit ederek sekiz kişiyi yakaladı ve Türk Ceza Kanunu'nun 216. Maddesi gereğince "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan işlem yapılacağını açıkladı.
**
Akıllı ol Ülkücü kardeşim, Türklüğünle övün, gurur duy, onurunla başın dik gez ama “gaza gelme”
Bu ülkede buna benzer senaryolara sen yabancı değilsin. Sağduyulu ol. Savaş çıkmadı, sefere de gitmiyoruz.
Burası ne Çaldıran, ne Mohaç nede Çanakkale.
İzmir’e mitinge gelenler işgal ordusu değil. Senin kapı komşun, benim akrabam, diğerimizin annesi, babası, kardeşi…
Kardeş kardeşine kıyar mı?
Sakın ha “bak şu kadar şehit verdik” diyerek lafa başlama. Ölmekle öldürmekle, intikam duygusuyla bir yere varılmaz. Kan kanla yıkanmaz.
Birazcık insanca tavır al ve düşün, on binlerce şehit verdik peki, ya karşı taraf? Onların ölüleri af buyur” kedi ölüsü mü”, can değil mi. Onlarda senin benim gibi etten kemikten ve ana kuzusu değil mi?
Biz nasıl ki şehidimizi dualarla kabrine koyuyorsak onlarda aynı duaları ölülerinin arkasından okumuyorlar mı?
Ölümler üzerinden siyaset yapmayalım artık. Biz bu ülkede yaşayan bütün etnik topluluklarla iç içe girmişiz, etle tırnak olmuşuz. Lafla değil, gerçek anlamda kan bağı olmuş, akraba olmuşuz.
Bizim ülkemiz yukarıda sayılan ülkelere benzemez. Ne coğrafi, ne sosyolojik ne kültürel olarak bize benzemezler. Anadolu’da yaşan mevcut kavimler geçmişten beri bir arada olmuşlar. Kafamızdan “bölünme” kompleksini atalım. Edirne’den ne Ardahan’a tek vücut olalım.
İçinde bulunduğumuz hafta Şehitleri anma günü ve zafer haftası. Gidin bakın Çanakkale’ye Kürt, Türk, Acem, Arap, Laz, Gürcü, Çerkez, Ermeni, Roman… Her etnik kökenden dedelerimiz birlikte koyun koyuna yatıyor. Çünkü hepsinin ortak vatanıydı bu ülke.
İstesek de istemesek de bu vatan bizim müşterek vatanımız, bir arada ve barış içinde yaşayacağız. Başkada yolumuz yok…
İçinde bulunduğumuz ve hep birlikte kutladığımız bu haftanın manevi hatırına aklımızı başımıza alalım.

Barış ve kardeşlik türküsü söyleyerek el ele verelim. Biz bunu başaracağız, başarmalıyız…

9 Mart 2013 Cumartesi

Hangi Yüzle ‘Dünya Kadınlar Günü’nü Kutladınız?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü veya Emekçi Kadınlar Günü bütün çağdaş ülkelerde ve elbette ülkemizde de uzun bir zamandır kutlanmakta.  Başka ülkelerde kutlanmasına bir sözümüz yok fakat biz hangi yüzle kutluyoruz anlamış değilim.
Şu tabloya bir bakalım;
Aile içi şiddet bizde,
Çocuk gelinler bizde,
Kız çocuklarını okula göndermemek bizde,
Töre, namus cinayetleri bizde,
İstismar ve tecavüz bizde,
Taciz ve tecavüz bizde vs. vb…
Her yıl 8 Mart’ta başta siyasiler olmak üzere hemen her kurum günün anlam ve önemini belirtir mesaj yayınlayarak kadınlarımızı “nasıl baş tacı ettiğimizden”, “onların ne ulvi kutsal varlıklar” olduklarından dem vurup “kahraman Türk Kadının cephede erkeğinin yanında çarpıştığından” tutunda onların bize “mukaddes emanet oldukları” ve dolayısıyla “Cennetin ayakları altında olduğu” hatırlatılıyor,analarımızın, kadınlarımızın sadece bir günlüğüne gönülleri okşanır,  akabinde verilen bir karanfille vazife tamamlanır öyle mi?..
Sadece bu kadar değil elbette, bazıları hızlarını alamayıp “orta çağ karanlığında nasıl kızların diri, diri gömüldüğünü” anlatarak sanki bugün gömülmüyorlarsa bunda bizim de dahlimiz var der gibi.  Kimileri bunu modernlik ve çağdaşlıkla süslerken kimileri de dini referansla “bakın İslamiyet’ten önce böyle idi…” diyerek sanki İslam olmayan ülkeler hala kız çocuklarını diri diri gömüyormuş gibi gözlerimize bakarak abuklaşırlar…
Hele de siyasilerimiz, dünya ülkelerinde(Demokratik, Uygar Ülkelerde) kadının bulunduğu konumu görmeyip Cumhuriyetle birlikte “Kadına Seçme ve Seçilme Hakkı’nı biz diğer ülkelerden bilmem şu kadar yıl önce verdik…” falanca ülke bile bizden bilmem ne kadar zaman sonra bu inkılâpları gerçekleştirdi diyerek sorumluğunu unutup topu taca atar…
**
Ülkemizin Kadın Hakları konusundaki karnesine bakalım:
Eskişehir Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Başkanı Filiz Öztürk Keskin, 24 Kasım 2009’da Anadolu Ajansına verdiği demecinde:  “Yapılan araştırmalara göre dünya ölçeğinde her 3 kadından biri şiddet gördüğünü” ifade ederek, şöyle diyor; “bir soru önergesi üzerine Adalet Bakanı kadın cinayetlerinin 2002'den, 2009'a kadar yüzde 1400 oranında arttığını ve 2002'de 66 kadın öldürülürken, bu sayının 2009'un ilk 7 ayında 953'e ulaştığını açıkladı” Diyor…
Dikkat ediniz yukarıdaki rakamlar 2009 yılına ait, dört yıl önceki rakamlar. KADER, Kadın Adayları Destekleme Derneği’nden derlediğimiz devletin resmi verilerini hep beraber görelim dilerseniz.
Bakın nasıl feryat ediyor kadınlarımız;
“- 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde "TBMM’deki koltukların (hakkımız olan) yüzde 50’sini istedik, ancak yüzde 14,2’sini alabildik.
- Hükümetteki 26 Bakandan 1’i…
- 2 bin 924 Belediye Başkanının 26’sı…
- 34 bin 210 Muhtardan 65’i…
- 81 Valinin 1’i…
- 103 Rektörden 5’i…
- 185 Büyükelçiden 21’i kadın…
- 26 Müsteşar arasında hiç kadın yok!
- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nda, Yargıtay’da, Sayıştay’da hiç kadın yok!
- DİSK, TÜRKİŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN, MEMUR-SEN, TOBB, MÜSİAD, TZOB, TESK
Yönetim Kurullarında hiç kadın yok!”
Bitmedi, devam edelim ülkemizin karnesine. Çok gerilere gitmeden son dört yıla bakalım:
PARLEMENTO
Yıl 1999, 550 vekilden 22’si kadın yüzde oranı 4,2
2002, 550 erkek vekilden 24’ü kadın, yüzdelik oran 4,4
2007, 550 erkek vekilin 50’si kadın, yüzdelik oranı 9,1
2011, 550 erkek vekil 79’u kadın, yüzdelik dilim 14,3
YEREL YÖNETİM
2950 Belediye Başkanından 2.924’ü erkek, 26’sı kadın, yüzdelik oran 0,8
31.790 Belediye Meclis Üyesinden30.450’si erkek, 1.340’ı kadın, yüzdelik dilim 4,2
3.379 İl Genel Meclisi Üyesinin 3.269’u erkek, 110’u kadın, yüzdelik oranı 3,2
34.275 Köy Muhtarından 34.210’u erkek, 65’i kadın, oran 0,2
138.177 Köy İhtiyar Heyetinden 137.848’i erkek, 329’u kadın, oran 0,2
18.607 Mahalle Muhtarının 18.178’i erkek, 429’u kadın, yüzdelik oranı 2,3
72.583 Mahalle İhtiyar Heyetinin 71.174’ü erkek,1.409’u kadın, oran 1,9
Yerel yönetim toplamda 301.761 kişinin 298.053’ü erkek, 3.708’i kadın, yüzdelik dilim 1,2’ye tekabül ediyor.
Cumhuriyet tarihimizde Sayın Tansu Çillerden başka kadın Başbakan yok. 1923-1924 Birinci Cumhuriyet Hükümetinden tutunda 1950-1951 Rahmetli Adnan Menderes hükümetine kadar kabinede hiç kadın bakanımız yok. Bırakın 1950’yi 60, 61, 62, 65, 69, 70 kadınlara seçme seçilme hakkı verdiğimizden olsa gerek kabinede kadın bakan yok. Ve nihayet 1971, 1. Nihat Erim Hükümetinde 29 erkek Bakan içinde bir kadın Bakanımız oluyor. Prof. Dr. Türkan Akyol, Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın Bakanı olarak tarihe geçiyor…
Daha sonra 1972, 2.Nihat Erim Hükümeti, 1973 M.Ferit Melen, 1973-1974 M.Naim Talu Hükümetinde kadın Bakan yok. Arada kurulan iki hükümette yok, 1974, 1. Bülent Ecevit hükümetinde de kadının adı yok.
1974-1975 Sadi Irmak (38. Hükümet) Hükümetinde yine 27 erkek Bakana karşı sadece bir kadın Bakanımız oluyor.1975’ten 1980’e kadar sırayla Demirel, Ecevit sonra yine Demirel, Ecevit hükümetleri kuruluyor ve kadın Bakanımız yok. 12 Eylül ihtilalı yaşanıyor ve paşalarımız “paşa, paşa”  hükümet kuruyor, B.Ulusu Hükümeti 1980-83, kadın paşamız olmadığından olsa gerek kadın bakanımız yok.
193-87, 1. Özal Hükümetinde de kabinede kadın Bakan yok. 1987-89 2. Turgut Özal hükümetinde 41 erkek Bakana karşı bir kadın bakanımız oluyor.
Neden bu kadar ayrıntıya girdiğime gelince ülkemizin “Demokrasi Karnesi”ni gözler önüne sermek ve kadın erkek eşitliğinde neredeyiz sorusuna cevap verebilmek içindi. Bundan sonrası çok mu parlak diyecek olursak cevabımızı aşağıdaki listeye bakıp görelim dilerseniz.
1989-91 Yıldırım Akbulut Hükümetinde 34 erkek, 1 kadın Bakan var,
1991 1.Mesut Yılmaz Hükümetinde 35 erkek, 1 kadın Bakan var,
1991-93 7. Demirel Hükümeti, 34 erkek 3 kadın Bakanımız oluyor
1993-95 1.Çiller Hükümeti 64 erkek bakana karşı (Bakan sayısına dikkat, Cumhuriyet tarihin en çok Bakanlığı bu dönemde kuruluyor)4 kadın bakan var,
1995 2. Tansu Çiller Hükümeti, 30 erkek, 2 kadın Bakan,
1995-96 3. Çiller Hükümeti, 35 erkek 2 kadın Bakan,
1996 2. M. Yılmaz Hükümeti 33 erkek, 3 kadın Bakan,
1996-97 Necmettin Erbakan Hükümeti, 40 erkek, 4 kadın Bakanımız var,
1997-99 3. Yılmaz Hükümeti, 42 erkek, 2 kadın Bakan,
1997-99 4. Ecevit Hükümeti, 26 erkek Bakana karşı kadın Bakan hiç yok, (Dikkat ederseniz Rahmetli, hak, adalet, eşitlikten dem vurur, sosyal demokratlığını öne çıkarırdı. Kurduğu hükümetlerin hiç birinde “kadının adı yok”…)
1999 5. Ecevit Hükümeti, 62 erkek, 3 kadın Bakan var, (Çiller ve Ecevit (koalisyon)hükümetlerinde koalisyonların getirdiği zorlama mantıkla Bakan sayıları iki katına çıkarılarak koalisyonun istikrarı yakalanmaya çalışılıyor…)
28 Şubat “Post Modern” darbesinin ardından Ak Partili günlere giriyoruz.  Ne hazindir ki “sessiz çoğunluğun sesi” olduğunu, “kimsesizlerin kimsesi” olduğunu her fırsatta dile getiren, “toplumun her kesimini kucakladığını” iddia eden Gül ve Erdoğan hükümetlerinde de maalesef kadınların parlamentoda yeri ve önemi yok.
2002-2003 Abdullah Gül Hükümetinde 25 erkek Bakana karşı 1 kadın Bakanımız var,
2003-2007 1. Erdoğan Hükümeti, 31 erkek, 2 kadın Bakan,
2007-2011 2. Erdoğan Hükümeti, 39 erkek, 2 kadın Bakanımız var,
2011 3. R. T. Erdoğan Hükümeti 26 erkek Bakana karşı sadece 1 kadın Bakanla demokrasi sınavı veriyor.
Kaynak: TBMM, Bakanlar Kurulu Listeleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Kadın Bakanlar, Hazırlayan: Feride Eroğlu, Ekim 2011
 
TBMM’de eşit sayıda temsilden yoksun olan kadınlarımız Bakanlıklarda olduğu gibi TBMM Komisyonlarında da ne yazık ki temsil edilemiyor.
Devlet Personel Başkanlığı, Şubat 2012 verilerine göre 26 Kurum Müsteşarlığının bir tanesinde bile kadın yok.
Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, kamu iktisadi teşebbüsleri ile sosyal güvenlik kurumlarında çalışan kadrolu personel itibariyle;
Bağlı Kurum Başkanları, B.Kurum Başkan Yardımcıları, Genel Müdür, Müdür Yardımcısı, Kurul Başkanları, Kurul Üyeleri, Kurum Bünyesindeki Başkanlar ve Daire Başkanlarının 2108’i erkek ve sadece 302 tanesi kadın.
TUİK VERİLERİNE GÖRE KADINLARIMIZ
- Türkiye’de çalışan kadın sayısı: 6.7 milyon.
- Kadın işsizlik oranı: %13
- Türkiye’de kadın istihdam oranı: %24
- Türkiye’de kadınlarda kayıt dışı çalışma oranı: %58. Yani çalışan kadınların yarısının sosyal güvencesi yok.
Kaynak: TÜİK Çalışma Hayatı Verileri
İSTİHDAM
- İstihdama katılan kadınların yüzde 41,7’si tarım sektöründe, yüzde 14,6’sı sanayi sektöründe, yüzde 43,7’si ise hizmetler sektöründe çalışmaktadır.
- İşteki durumları açısından bakıldığında 100 kadından sadece 12,8‟i kendi hesabına ve işveren konumunda çalışmakta, 51,1’i herhangi bir ücret ya da yevmiye karşılığında çalışmakta ve 34,8’i ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaşamında yer almaktadır.
Kaynak: KSGM Kadının Statüsü Raporu, 2011
 
- Üst düzey yöneticilerin (genel müdür düzeyi) %23’ü kadın, %77’si erkektir.
- Orta düzey yöneticilerin (müdür düzeyi) % 22’si kadın % 78’i erkektir.
- Alt düzey yöneticilerin (şef düzeyi) %21’i kadın, %79’u erkektir.
- Üst düzey yönetici kadın oranı özelde % 22,8 iken, devlette % 6,8’dir.
Kaynak: TİSK, Kadın Yöneticiler Anketi, 2009 Eylül
 
- Genel, Özel bütçeli kurumlar ve sosyal güvenlik kurumlarında çalışan memur kadrolarının cinsiyet dağılımı ise şöyledir: 1.165.291 erkek, 653.397 kadın çalışan vardır. Kadınların oranı %36'dır.
Kaynak: Devlet Personel Başkanlığı, Temmuz 2011
 
- Üst düzey yöneticilerin (genel müdür düzeyi) %23’ü kadın, %77’si erkektir.
- Orta düzey yöneticilerin (müdür düzeyi) % 22’si kadın % 78’i erkektir.
- Alt düzey yöneticilerin (şef düzeyi) %21’i kadın, %79’u erkektir.
- Üst düzey yönetici kadın oranı özelde % 22,8 iken, devlette % 6,8’dir.
Kaynak: TİSK, Kadın Yöneticiler Anketi, 2009 Eylül
 
FIRSAT VERİLİNCE KADINLARIMIZ NELER YAPIYOR BAKINIZ
- Kadın işgücünün en çok istihdam edildiği sektör hizmetler sektörü olup bu sektördeki iş alanlarından bazıları özellikle "kadınlar için uygun alanlar" olarak toplumsal kabul görmüşlerdir.
- CEO pozisyonundaki kadın oranında dünya ortalaması yüzde 5’in altında iken, Türkiye’de aynı oran yüzde 12’dir. Türkiye yüzde 12’lik oranıyla dünyada ilk beş ülke arasındadır. Dünya çapında kadın CEO
Oranlarında 1’inci sırada ise yüzde 13’lük oranıyla Finlandiya bulunmaktadır.
Kaynak: http://ekonomi.bugun.com.tr/kadin-ceo-lar-dunyaya-meydan-okuyor-157081-makalesi.aspx
 
Kadınlarımızın durumu bunlar, Mahkemelerde yoklar, Barolarda yoklar, Danıştay’da, Sayıştay’da, HSYK’da,  Sendika ve Konfederasyonlarda da esamesi okunmuyor.
KADINLARIN KÂBUSU ŞİDDET
* 2012'nin ilk ayında erkekler 12 kadın öldürdü; 26 kadın ve iki çocuğu yaraladı; 10 kadına tecavüz etti, beş kadına zorla seks işçiliği yaptırdı; 35 kadını taciz etti. 29 ilde 92 kadına yönelik şiddet, cinayet, cinayete teşebbüs, taciz, tecavüz, yaralama ve çocuk istismarı vakası yaşandı.
* 2011'de erkekler 257 kadın, 14 çocuk ve iki bebek öldürdü; en az 102 kadın ve 59 kız çocuğuna tecavüz etti; 167 kadını taciz etti; 220 kadını yaraladı. 2011'de koruma talep ettiği, savcılığa veya polise şikâyette bulunduğu ya da sığınmaevlerine yerleştirildiği halde 11 kadın öldürüldü, üç kadın ağır yaralandı. Kimi zaman şikâyet ettikleri erkekle nikahı olmadığı için kadının koruma talebi reddedildi, kimi zaman yeterli önlem alınmadığı için kadınlar öldürüldü.
(http://bianet.org/kadin/insan-haklari/135404-erkekler-257-kadin-oldurdu)
 
* Türkiye'de kadın cinayetlerinin sayısı yedi yılda %1400 arttı. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'de kadınlara yönelik cinayet oranı son istatistiklere göre 2002 ile 2009 yılları arasında %1400 artış gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken bu rakam 2009'ın ilk yedi ayında 953'e çıktı. Resmi kayıtlara göre, 2003'te 83, 2004'te 128, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de ise 806 kadın cinayete kurban gitti.
(http://bianet.org/bianet/kadin/132742-kadin-cinayetleri-14-kat-artti)
 
Değerli okurlar vaziyet kısaca bu. Amacımız Bağcıyı dövmek değil elbette. İstedim ki bir ayna tutalım, aynada gördüklerimiz bizim hali pür mealimiz. Bakınca içimizin acımasını istemiyorsak kadınlara lütufta bulunur gibi bir hak verdiğimizi zannından uzaklaşıp bunun bir insan hakkı olduğu bilincini kafamıza kazımamız lazım.
Kadın sığınma evlerine başvuranların sayısı, cinayet ve şiddetin boyutunu, taciz ve tecavüz sayılarını ve istatistiklerinin tamamını buraya almak isterdim lakin bu mümkün değil.
Lütfen KAMER VAKFININ SAHA ÇALIŞMALARINDAN OLUŞAN BAŞTA “2011 YILINDA KAMERLERE YAPILAN AİLE İÇİ ŞİDDET BAŞVURULARA AİT İSTATİSTİKLERİ” OLMAK ÜZERE DİĞER  İSTATİSTİKLERE GÖZ ATIN
VAKFIN ADRESİ VE LİNKİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN 
http://www.kamer.org.tr/7.php
...
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
Şiir: Nazım Hikmet u şiir tüm kadınlarımıza armağan olsun, her şeye rağmen 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun. Sevgi ve muhabbetle…