29 Eylül 2013 Pazar

Malatya'daki Engelli Dernekleri Ne İş Yapar?

Hepimizin bildiği çok güzel bir söz var “Gâvurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar” diye. Bu sözü günümüze uyarlarsak “kimin-kimlerin ekmeğini yiyorsan onun çıkarlarını savunursun” kısaca anlatırsak böyle, uzatmak istersek dilediğimiz kadar örnekleme yapılır.

Malatya Belediyesinin ekmeğini yiyen dolaysıyla belediyede belli bir yer-mevki sahibi olmuş insanlara bakınca bu sözün karşılığını bulamıyorum. Sanki özellikle sayın başkanı “gözden” düşürmek için hep birlikte çaba sarf ediliyor gibi.  Belediyede çalışan işçiden tutunda ne kadar müdür, danışman, etkili, etkisiz hemen hepsi Sayın Başkan’ın kuyusunu kazımak için el birliği etmişler.

Neden böyle düşündüğümü merak ediyorsunuz, açıklayayım efenim;

Malatya Belediyesinin çalışma yaptığı yerlere bakın, örneğin yol genişletme ve kaldırım çalışması. Yapılan yerlerin bir tanesi bile olsa standartlara uygun olmaz mı? Yok.  Allah rızası için yapılan kaldırımlarda bir engelli yakınınızla yarım saatinizi ayırın çarşıya, bakkala markete gitmeyi deneyin.  Bu konuda defalarca yazı yazmamdan ötürü ve yine bu konuyla alakalı bir yazı yazdığım için hicap duyuyorum. Ben yazmaktan utanıyorum ama her ne hikmetse asıl utanması gerekenler bir türlü utanmıyorlar...

Yapılan Çalışmaları Başkan Biliyor mu?

Bu konuların başkan Çakır’a iletilmediğini düşünüyorum. Her kimi görevlendirmişse “git yapılan yerleri incele teslim al” diyor, o zevat basıyor imzayı. Veya hiç inceleme yapılmaksızın “ben yaptım oldu” havasıyla teslimi gerçekleşiyor. Üç gün sonra bakıyorsun Başkan Çakır ve yanındakiler “yapılan yol ve kaldırım çalışmalarını yerinde incelemiş-miş de, yok efenim esnaflar veya bilmem kim başkana teşekkür etmiş falan, filan…”  bültenlerde hep görüyor veya okuyorsunuz.

Bir Allah’ın kulu da çıkıp demiyor ki “Sayın başkan, buraya harcadığınız avuç dolusu paranın karşılığı bu mu? Bu para, senin, benim ve tüm kamunun parası. O parada gariban işçinin de, emeklinin de tüyü bitmemişin de hakkı var. Harcadığınız bu paraları biz sormayız belki ama yarın ruz-i mahşerde sorarlarsa verecek cevabın var mı? Aylarca günlerce bu kadar emek harcayıp, esnafı vatandaşı canından bezdirip yaptığınız hizmet amacına uygun mu? Gerçekten de engelliler, yaşlılar sorunsuz kullanıp hayır dua ediyorlar mı?...”  Duydunuz mu böyle bir soru veya duydunuzsa ne cevap verdiniz…

Engelli Dernekleri Engellilerin Sonlarına Eğilmiyor, Peki Ne İş Yaparlar?

Sahi Malatya’daki engelli dernekleri niye var?

Benim kısaca özetlediğim ve hepinizin bildiği sorunlarınızı, eksik yanları, öneri ve taleplerinizi Başkan Çakır’a iletmezsiniz, neden?

Sayın Valiye aktarmazsınız,

Yaşadığınız sıkıntılardan ilimiz mülki amirinin haberi olmaz, gördüğünüz ve düzeltilmeyen bu eksiklikler hakkında sayın valiye gidip derdiniz anlatmazsınız, neden?

Kamuoyu önünde çıkıp dillendirmezsiniz,

Kamu kurum ve kuruluşlarının eksik ve engellilere yeni engel çıkarıcı yanlarını gündeminize alıp vatandaşlardan güç almayı denemediniz, kamuoyu sorunlarınıza vakıf değil, sosyal bilinç oluşmamış, siz neden varsınız?

O halde yeniden sorayım:

Siz Malatya’daki Engelli Dernekleri Başkanları, yöneticileri…

Sizler niye varsınız?

Ne iş yaparsınız?

Ne işe yararsınız?

Bana marifetinizi söyler misiniz?  Sizin “SODES Projesi kovalamaktan” başka bir işiniz yok mu?

Bozacı şıracı gibi bir birinize plaket verip “boncuk” dağıtmaktan başka bir icraatınızı göremeyecek miyiz?..

Başkan Çakır’ın Günübirlik Ziyaretçileri

İki günde bir başkan Çakırın makamına teşrif ediyorsunuz. Başkan siyaset adamı anlatıyor bir bir icraatlarını, hizmetlerini…  Sizler dinleyip “var olasın başkanım, Allah razı olsun…” bin bir türlü temenna ile “vıcık, vıcık yağ kokan” sahte alkışlarınızla başkanın ayağın yerden kesiyorum. Başkan kendi kendisine diyordur “ ben neymişim ya hu, meğer neler yapmışım filan…”  övünüyordur eserleriyle…

Bakıyoruz, toplantıların ve protokolün en has adamı oluyorsunuz. Her gelen başkan bir numaralı adamınız. Gelen her vali Engelli Derneği deyince sadece sizi biliyor. Bu meziyetiniz de yabana atılır gibi değil, bunu herkes başaramaz, bu anlamda da kutlarım (!) bu maharetinizi…

Geçen gün Engelli dernekleri temsilcileri Başkan Çakır’a ziyarete gittiler. Biri bırakıp öteki alıyor, teşekkürle başlayıp hayır dua ile sözünü bitiriyor.

Başlıyorlar Engelli otobüslerinin hizmetinden,  kaldırım çalışmasından… (Yanlış anlaşılmasın bunlara bir şey dediğimiz yok. Bu hizmetler için defaten başkan ve emeği geçenlere teşekkür ettik. Ayrıca ve üstelik zaten belediye bunun için var, sosyal belediyeciliğin, sosyal devletin en asli ve bariz görevi)

Engelli otobüsleri:

Amacına uygun kullanılsa eyvallah, sabah akşam dua edelim. Şoförlerin bir dövmediği kalıyor. Hakaret eder gibi kapıları açması, suratlarının sirke satması. Kapılar açıldığında amatisörleri indirip eğimi azalmak yerinde tekerlekli araba ile engellileri yola düşürme pahasına indirmeleri…

Uyarmaya kalktığından hem şoförlerden hem duyarsız vatandaşlardan bir dayak yenilmediği kalıyor. Başlıyorlar “nankör bunlar nankör. Belediye kendileri için hizmet yapıyor birde hizmet beğenmiyorlar” gibi daha bir sürü hakaretamiz sözler.

Bu gibi şoförleri MOTAŞ’a şikâyet etsen bu sefer “gammaz” oluyorsun. Söylesen tesiri yok, söylemesen olmuyor…

Başkan Rol Çalıyor, Bunu Hep Yapıyor!

Geçenlerde Başkan A.Haydar Koyun’a dedim ki ; “Başkan, MOTAŞ Şoförleri için bir puanlama uygulayalım. İşini yapan şoförlere (+) Artı, işini savsaklayan şoförlere (-) Eksi vermek suretiyle puanlayalım. Birkaç aylık değerlendirme sonunda plaket veya teşekkürle ödüllendirelim, diğer sürücülere de teşvik olur” dedim. Demez olaydım, herifin oğlu hemen yangından mal kaçırır gibi bir plaket kapıp MOTAŞ Müdürü Hasan Alıcı’nın makamında soluğu almış. Baktım epostama basın bülteni gelmiş, Engellilerden Motaş Şoförlerine Plaket!

Şimdi sormak isterim, bu plaket ne içindi, “aferin şoför arkadaşlar böyle bizi azarlamaya devam edin” demek için mi?

Hep engelli derneklerinin “ayrı baş çektiklerini” duyardım, dedim ki; “Başkan sen hepsini bir davet etsen, belediyenin engelliler merkezi de aracılık etse. Bir yemekli toplantıda bütün engelli dernekleri bir araya gelseniz ve konuşsanız. Hem aranızdaki buzlar erir hem birlik ve beraberliğiniz pekişir” gibi düşüncelerimi ilettim.

Yirmi yıldır bir araya gelmeyen dernek yöneticileri iki-üç günün sonunda baktım toplanmışlar, kahvaltı filan. Soner Bey, Vahap Bey ve diğer etkili-yetkililer…  

Bana yine bülten gelmişti haber yapmam için…

Bana, “sen bize bu fikri verdin biz bir araya gelebildik. Gel toplantımıza katıl” denilmediği gibi haber verme lüzumu bile hissetmemişlerdi. Yani beklenen bir durumdu, benim için bir sürpriz değildi. Onlar beni bilmeseler de ben onların “ne ayak” olduklarını biliyordum...

Engelli Dernekleri;  Sorunun Asıl Kaynağı

Sonuç olarak Malatya’daki engellilerin sorunları sadece erişim ve ulaşım sorunu değil. Engelli derneklerinin kendileri başlı başına bir sorun kaynağı…

Onlarca yüzlerce bu konuda örnek verebilirim lakin lüzumu yoktur. Diyeceklerimizi yeri ve zamanı geldiğinde kamuoyu önünde diyeceğiz, konuyu takip edeceğiz..

“Vilayet Park” Hani Kamuya Açılacaktı

Malatya Valiliğinin arkasındaki Eski Vilayet park alelacele düzenlendi ve engelliler hariç kamuya açıldı. Engelliler için Fuzuli Caddesi tarafından sadece önceki kaldırımın artığı eski rampa var. Bunun dışında parkın hiçbir yerinden engelli girişi yok.

Sonuç olarak yapılan kaldırım çalışmaları hiçbir şekilde engellilerin erişimine uygun değil. Uygun olduğunu iddia eden varsa buyursun tekerlekli sandalyesini kapıp sokağa çıksın.

Park demişken Eski Belediye arkasındaki alanın adı Emekliler parkı. Bu parkın yanı başındaki köşe belediyenin ekmek büfesi, engelliler ekmek almaya bile birilerinin yardımı olmadan çıkamıyor. Güya yeni çevre düzenlemesi, kaldırım yapıldı…

İstanbul pasajını düzenlediler çok hoş oldu, ellerinize sağlık lakin eksik yapıldı. Eksiklikleri de gidip kendiniz görün…

Sayın Başkan Ahmet Çakır bu durumları bilmiyor olabilir, bu vesile ile öğrenmiş oldu. Sayın başkan lütfen yapılan yerleri doğru dürüst ve lütfen mümkünse de yanınızda bir engelli ile test edin-kontrol edin.

Yapılan emeği ve hizmeti alkışlamayı biliriz, yeter ki alkışı hak edecek bir hizmetinizi görelim…

Not: Bu konuları yazmak istemiyordum. Bir zaman bekledim, dedim ki “hele bir yapılsın, belki çalışmalar sürüyor, bitirirler. Eksiklikler giderilir.” Baktık ki tamamlanan yerleri her fırsatta övünç olarak sunuyorlar ve eksiklikler giderilmiyor. Giderilmediği gibi eksik olduğu da kabul edilmiyor. Hizmet olarak biz “saflara” pazarlanıyor.  Başka bir düşüncem daha var, tamamlanmazsa sadece Malatya değil tüm dünya duyacak…

 


--

Sosyal Ağlardan Bana Ulaşmak İçin:


17 Eylül 2013 Salı

Adaylar Manifestolarını Açıklasın Görelim

Adaylar Manifestolarını Açıklasın Görelim

Adaylar, Aday Adayları, bu sözüm size!

Seçim çalışmalarına ucundan kıyısından başladınız. Köy, kahve toplantıları, kurumlara yapılan nezaket ve tanışma ziyaretleri, sivil toplum örgütlerini ziyaret ve tanışma, hasta ziyareti filan…

 Bunlar tamam.

Bunlara bir sözümüz yok.

Belki olması gerekenlerde bunlar. Lakin benim anlamadığım bir şey var. Sizler bu, aday adayı olma aşamasına gelinceye kadar epey bir hazırlık yapmış olmalısınız. Siyasi büyüklerinize “selam çakma”, birilerini arkanıza alma veya birileriyle kafa kafaya verip epey bir istişare yapmış olmalısınız. Bunun yanında muhtemel projeleriniz vardır. Hani daha önceleri henüz aday olmayı sadece kendinize söylediğiniz zamanlar…

Kim bilir belki aynanın karşısına geçip nutuk filan attığınız da olmuştur.  Nerede nasıl ve hangi ses tonuyla konuşacağınızı, konuşmanıza başlarken nelere “özellikle” dikkat edeceğinizi ve kimi selamlamakla işe başlayacağınızın epey bir provasını da yaptığınızı tahmin ediyorum. Ne bileyim belki de kravatınızın renginden tutun da, nasıl oturup kalkınacağını hesap etmişsinizdir. Birileriyle mesafeyi nasıl koruyacağınızdan tutun da nasıl hasımlarla baş edeceğinizi epey bir ölçüp tartmışsınızdır. Bu örnekleri dilediğiniz gibi uzatabilirsiniz. Olan veya olması muhtemel ve hemen her adayın benzer durumları bunlar. Bunları anlarız ve bazı ufak tefek aksaklıkları da çok görmeyiz elbette…

Sevgili aday adayları, kıymetli büyüklerim!

Sizler, her şeyden önce bu toplumun içerisinden çıkmış ve bu toplumun öz değerleriyle yoğrulmuş, içinden çıktığınız toplumun beklentilerini bilen, sorunlarına vakıf ve o sorunları çözme yolunda elini taşın altına koyma cesaretini göstererek bir adım öne çıkmakla her şeyden önce bir medeni cesaret gösterdiniz. Bu bakımdan istisnasız tüm aday adaylarını kutluyorum. İnanıyorum ki hepinizde bu ülke için, bu millet için güzel şeyler yapmak ve arkanızdan güzel eserler ve devamlı hayırla yâd edilecek projeler bırakmak istersiniz. Bırakacağınız eserler sadece sizin olmayacak elbette. Tüm toplum o projeden faydalandığı müddetçe o eserinize sahip çıkacak ve bırakacağınız o muhtemel eserlerden belki haklı olarak kendine pay çıkaracak, övünecektir. Sizden sonra gelenlerde sizin bıraktığınız noktadan alıp daha ileri götürecek veya sizlerin hizmetini egale ederek hizmet yarışını sürdürecektir…

Malatya’ya ve Malatyalının hizmetine talip olan kıymetli adaylar!

Malatya’nın sorunlarına yeterince vakıf mısınız?

Öncelikli sorunlar sizlere göre nelerdir?

Halkın sizlerden beklentileri nelerdir?

Örneğin Malatya’nın ulaşım sorunu için ne tür projeleriniz var. Bu trafik keşmekeşini ve otopark sorunlarına nasıl çözüm bulacaksınız?

Mevcut park ve sosyal alanların dışında sizlerin düşündüğü yeni ne var?

Yıllardır devam eden yol genişletme ve kaldırım çalışmalarının milleti bıktırdığı hepinizin malumu, bu konuda yapılanlar yeterli mi, sizler bu konularda nasıl bir çalışma içinde olacaksınız?

Kişisel olarak Malatya için yapılması planlanan ve ihale sürecine girilen metrobüs projesinin yürümeyeceği ve Malatya’nın alt yapısının buna müsait olmadığı kanaatini taşıyorum. Sizlerin metrobüs projesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir veya toplu taşıma için siz ne türlü bir proje tasarlıyorsunuz?

Yapıldığı günden bu yana bir türlü düzene konulamayan ve yetkililerin ısrarla bu konularla ilgili açıklamalardan kaçındığı viyadükle ilgili bir proje hatası olduğunu düşünüyor musunuz veya viyadükle ilgili ne tür bir iyileştirme yapacaksınız?

Büyükşehir Malatya’nın adına yakışır “sivil” bir hava alanı projeniz var mı?

Organize sanayi bölgelerimizin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? 3. Bir Organize sanayi bölgesi sizce Malatya için lüks mü, zaruret mi?

(Bir türlü yapılamayan ve çile yoluna dönen Sivas yolu, yapımı yılan hikâyesine dönen Erkenek ve Karahan tünelleri için söyleyeceklerimizi ve ayrıca kaygılarımızı genel seçimlerde vekil adaylarına ayrıca soracağız.)

Malatya için yer altı veya katlı otopark düşünceleriniz var mı?

Türkiye’nin batısı ile doğusu arasındaki sosyal gelişmişlikte Malatya Marmara’nın yüz yıl gerisinde.  Aynı zamanda çevre yolunun aşağısı da Malatya’nın yüz yıl gerisinde. Bu ayıpla siz aday adayları ve biz Malatyalılar daha ne kadar yaşayacağız?

Büyük şehrin sınırları arasında kalan bu yerleşim yerlerini daha ne kadar “tarla veya tarım arazisi” hükmünde görüp değerlendireceğiz. Bu bölgeler için aday adaylarının projeleri var mıdır veya böyle bir düşünceniz var mıdır?

Malatya’mızın gözbebeği, Gündüzbey, Yeşilyurt ve yöresinin dinlence ve mesire alanlarından Malatyalının da yararlanmasını sağlayacak ulaşım projeleriniz var mı?

30 Km mesafedeki Akçadağ ilçemize toplu taşıma aracı konulurken, 5 Km mesafedeki ilçelere belediye otobüslerinin çalışmaması ve Festivallere bile halkın katılımının sağlanamaması hususunda verebilecek cevabınız hazır mı? Sizlerde mevcut düzeni koruyarak hizmetlerinize devam mı edeceksiniz?

Malatya’nın adıyla özdeşleşmiş Kaysı Festivalinin geldiği nokta “ilçe çiğdem festivali” kıvamına gelmişken sizler yeniden bu festivali şanına yakışır bir duruma getirmek için neler yapmayı planlıyorsunuz?  Yoksa üçüncü sınıf “Türkübar” sanatçılarıyla gidebildiği yere kadar gitsin düşüncesi mi taşıyorsunuz?

Altın Kayısı Sinema festivalinin “Altın Koza, Altın Portakal” gibi marka festivaller durumuna gelebilmesi için çalışmalarınız var mı? Sizlerde “Düğün-Dernek-Cemiyet” organizatörlerine bu işi ihale etmeyi sürdürüp bizlere hayal kırıklığı yaşatmayı mı düşünüyorsunuz?

(Geçtiğimiz yıl yapılan festival garabeti hepinizin malumudur. Festivali Doğanşehirli Hemşerimiz Dilaver Gür “Hababam sınıfı” ekibini getirmeyi başararak kurtarabilmişti. Bunun dışında festivalden aklımızda kalan nedense olumlu hiçbir şey yok. Olumsuzluklar ise saymakla bitmez, mesela bir örnek vereyim;

Hababam Sınıfı her ne kadar Rahmetli hemşerimiz Kemal Sanal’la özdeş olsa da, Türk sinema tarihine geçmiş başka Hababam klasikleri de mevcuttur. Bunlardan en bilineni de “Bilo” karekteri ile özdeşlenen hemşerimiz İlyas Salman’ın canladırdığı karakter. O Gün sahne de onurluk verilirken sahneye davet edilmeyi bekleyen İlyas Salman ön sıralarda oturuyordu. İlyas salman’ın festivalde yarışan filmi dışında adı anons edilip sahneye alınarak alkışlandırılıp onurlandırılması gerekirdi, yapılmadı, ayıp ettik.  Bırakın her şeyi ve hepsini bir yana bu bizim sanatçımız, hemşerimiz. Hemşeriliğe bile yakışmadı…

İkinci olay, Hababam Sınıfı serilerinde Dilaver Gür kadar olmasa bile oynayan başka bir hemşerimiz daha salondaydı. Er TV programcısı ve sitemiz yazarı Ali Aydoğan. Ali Aydoğan, İstanbul’da yaşamıyor, yurt dışında hiç değil. Malatya’da mukim yerel bir haberci dostumuz, büyüğümüz. Uçak parası, otel parası harcamadan sadece salonda adını anons edeceksin ve bir alkış yollayacaksın. Yapılması gereken buydu ne yazık ki Ali Aydoğan’a da bu vefa gösterilmedi. Bu örnekler size nasıl festival yaptığımız hakkında fikir vermiştir, fazla uzatmayayım.)

Sevgili aday adayları, hizmet yarışına soyunan güzel insanlar!

Sizlere kısaca özetlediklerim dışında yazamadıklarım ciltler dolusu kitap olur. Bu sorunların ve eksik yanlarımızın hemen hepsini sizler zaten biliyorsunuz.

Sizlerden kamuoyu adına bir talebim var.

Bize “hasta ziyaretinde çektiğiniz fotoğrafları” seçim çalışması olarak sunmaya çalışmayın.

Bilmem ne köyünde at üstünde çektirdiğiniz resimle “usta sürücü” pozlarına bürünmeyin.

Filanca köyün bilmem neresindeki yaylada ayran içerkenki pozlarınızla halktan biri görünme numarasını ne o “saftirik” sandığınız köylüler, ne de potansiyel oy makinesi sandığınız bu halk yutmuyor, yutmaz.

Yedi köyün mezarında dua okumanız, nur yüzlü dedelerimizin elinizi öpüyor olmanız sizlerin erdemli, imanlı, halk adamı olmanızı garanti etmez.

Köylere ziyaret yapmanız da sanıldığı gibi o köyü arkanıza aldığınız manasına gelmez. Sizin o köye gitmiş olmanız değil o köye ne götürdüğünüz önemlidir. Hangi projelerle karşılarına çıktığınız, sorunlarına çözüm önerileriniz onlar için önemli olan.

Dünya Lideri olmuş, halkın büyük çoğunluğunun teveccühünü almış bir liderin gölgesine sığınarak alacağınız oylar ne sizi ne biz Malatyalıları kurtarır. Eğer kurtarabilirse ancak kendinizi kurtarır. Bugüne kadar olan bundan fazlası değildi çünkü. Oy vererek vebal aldığımı bile düşünmeye sorgulamaya başladım…

Sizler aday adayları,

Toplantı yapın,

Miting yapın,

Yerel ve ulusal basını çağırın,

MANİFESTONUZU AÇIKLAYIN!

Projelerinizi konuşun, bize yapacaklarınızı anlatın. Projelerinizle gelin sizleri göğe çıkralım, çarşaf çarşaf yazılarınızı resimlerinizi sergileyelim destekleyelim. Yapmazsak namerdiz. Ancak:

Bize lütfen “talebe muamelesi” yapmayın,

Potansiyel oy deposu olarak hiç görmeyin,

At üstünde, deve üstünde pozlarınızla ne bizim gönlümüzü ve nede oylarımızı kazanamazsınız.

Zata mahsus not: Gönderdiğiniz haberleriniz ve basın bültenlerine sosyal sorumluluk gereği yer veriyorduk. Bu ayın sonu itibarıyla içinde proje ve haber değeri taşımayan “filancayla tanışma toplantısı, filan köyde ayran molası” haberleriniz Reklam olarak değerlendirilecek ve buna göre muameleye tabi tutulacaktır, bilgilerinize…


--

Sosyal Ağlardan Bana Ulaşmak İçin:


14 Eylül 2013 Cumartesi

Malatyalı Gazeteciler DÜBAMDER Çatısı Altında Birleşmeli

Malatyalı Gazeteciler DÜBAMDER Çatısı Altında Birleşmeli

Bir dizi ziyaret ve tanışması toplantılarına katılmak üzere ilimize gelen Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER) Genel Başkanı Muzaffer Tunç ve beraberinde yönetim kurulu ve üyelerinden oluşan ekip 12 Eylül Perşembe günü ilimizdeki basın mensuplarına yönelik yemekli bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

Yaklaşık on gündür ilimizde bulunan Dünya Basın Mensupları Dermeği (DÜBAMDER) yönetim kurulu üyeleri ve DÜBAMDER Genel Başkanı Muzaffer Tunç, ilimizde bulunan çeşitli kurum ve kuruluşları ziyaret ederek dernek çalışmaları ve projeleri hakkında bilgiler verdi. Genel Başkan Muzaffer Tunç’un Malatya ziyareti bununla sınırlı değildi. Tunç, Dilek Beldesinden Başlayıp, Arapgir ve Yeşilyurt ve Gündüzbey başta olmak üzere ilçe ve beldeleri ziyaret ederek bölgedeki kurum ve kuruluşlara nezaket ziyareti gerçekleştirdi.

Başkan Tunç, geçtiğimiz günlerde Malatya’da yayın yapan yerel radyolar ve televizyonlara da ziyaretler gerçekleştirdi. Başkan Tunç Beraberinde Akbaba Haber Ajansı (AKHA) yönetim kurulu başkanı Mustafa Akbaba ve Malatya Haber Ajansı (MHA) yönetim kurulu başkanı Hidayet özpolat’la birlikte radyo Zafer’i ziyaret ederek Radyo Zafer yönetim kurulu ve üyeleri Ahmet, Mehmet ve Ali Zafer’i ziyaret ederek Dernek çalışmaları hakkında bilgi vererek görüş alışverişinde bulundu.

Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER) Genel Başkanı Muzaffer Tunç, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, İl Sağlık Müdürü Dr. Nail Umay başta olmak üzere ilimizde bulunan Gazete, Dergi, Ajans, Tv ve tüm medya çevrelerini eksiksiz ziyaret etti. Tunç, ilimizdeki bazı sivil toplum örgütlerini, dernek ve sendika temsilcilerini ziyaret ederek Malatya’daki gezisini sürdürdü.

Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER) Genel Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri geçtiğimiz günlerde basınla tanışma toplantıları çerçevesinde Gündüzbey Kasabası Pınarbaşı Köyündeki Vişneli Bahçede yemekli kahvaltılı bir sohbet gerçekleştirmişti.

Başka bir etkinlik programında da, Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER) Genel Başkanı Muzaffer TUNÇ, Malatya Aktüel Gazetesi Haber Sitesi Sahibi Yavuz Özhan,Akbaba Haber Ajansı (AHA) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa AKBABA,Doğan Çanta Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Şaban Akdoğan,Türkiye Yemek Dünyası Gazetesi Haber Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı ve DÜBAMDER Proje Komisyonu üyesi Şehriban Arslan, Dünya Basın Mensuplar Derneği Proje Komisyon Üyesi Endüstri Mühendisi İlker Bektaş, İşadamı Hacı Bayram Aydoğan,Malatya Meydan Gazetesi Muhabiri Kerem,Malatya'nın en meşhur dinlenme tesislerinden Gündüzbey Su Sesi Tesisleri sahibi Şair Zekeriya Çorlu ve Tesisler Müdürü Murat Çorlu ile birlikte tesislerde çaylı kahvaltılı sohbetler eşliğinde fikir alışverişinde bulundular.

Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER)’in Malatya ve Malatya kamuoyu basın camiası ile bu ilk tanışma toplantıları ve ziyaretleri çerçevesinde ilimizdeki Siyasi partiler, ilçelerimiz ve ilçelerimizin önde gelen kurum kuruluş ve sivil toplum örgütleri eksiksiz ziyaret edilmiş hastane ve hasta ziyaretleri unutulmamıştı. Sayın Genel Başkan Muzaffer Tunç bata olmak üzere bu ziyaretlerde emeği geçenleri kutluyorum. Umarız bu çalışmaları bir sonuç verir ve ilimizde çok başlı bir görüntü veren basın camiası DÜBAMDER etrafında bir araya gelerek birlik olurlar.

Epeyce uzun bu girizgahın ardından 12 Eylül Perşembe günü gerçekleşen yemekli toplantıya gelecek olursak, toplantı Battalgazi kavşağı Toptancılar Sitesi karşısındaki İsot Kebap Tesislerinde gerçekleşti.

Sponsorluğunu Malatya Birlik Vakfı Şube Başkanı Sadi Ergül'ün yaptığı yemekli toplantıda Malatyalı Medya çevrelerinden yoğun bir katılım olduğu gözlemlendi.

DÜBAMDER’in yemekli toplantısına, başta Dernek Başkanı Muzaffer Tunç olmak üzere Türkiye Gazetesi Yazarı hemşerimiz Pütürge Tepehanlı Dr. İsmail kapan, işadamı Nevzat Alaca ve Hanımınçiftliği Belediye Başkanı Abdulvahap Şerefhanlı evsahipliği etti...

Tanışma toplantısında Yazar İsmail Kapan ve Hanımınçiftliği Belediye Başkanı Abdulvahap Şerefhanlı kısa birer konuşma yaptıktan sonra başka bir program nedeniyle erken ayrılmak zorunda kaldır.

Birlik Vakfı Şube Başkanı Sadi Ergül yaptığı konuşmada gazetecilik mesleğinin önemine değinerek toplantıda bir araya gelenlere teşekkür etti. Ergül, gazeteciler önemli görevler yapıyorlar, buradaki gazetecilerin birçoğu da benim arkadaşım bu bakımdan da toplantı benim için çok anlamlı bir öneme sahip dedi.

Daha sonra söz alan Dünya Basın mensupları Derneği (DÜBAMDER) Genel Başkanı Muzaffer Tunç dernek çalışmaları ve projelerini konuklara aktardı.

DÜBAMDER Sadece bir dernek değil

Basın mensuplarının sorunlarına çözüm önerileri sunmak ve basın mensuplarını kaynaştırmak amacının yanında sosyal projeler üretmek için kurulduğunun altını çizen Başkan Tunç:

 “Dünya Basın Mensupları Derneği (DÜBAMDER) Basın mensuplarının sorunlarına çözüm önerileri sunmak, basın mensuplarını kaynaştırmak amacının yanında Türkiye'nin dünyada daha fazla tanınmasını sağlamak ve sosyal projeler üretmek için gazeteci, akademisyen, doktor, iktisatçı, sanatçı, hukukçu gibi çeşitli iş kollarından temsilcilerin katılımıyla kuruldu” dedi.

Birkaç arkadaşla bir araya gelerek Dernek çalışmalarına başladığımızda her mesleğin, her sivil toplum örgütünün hatta yazar ve internet habercilerin dernekleri var. Çok da güzel işler yapıyorlar hizmet ediyorlar ancak bunlar ya ulusal ya da yerel ağırlıklı derneklerdi.

“Türkiye'nin dünyaya tanıtılması yönünde bir çalışma yapalım dedik. Onun için DÜBAMDER olarak Türkiye'nin dışa açılan kapısı olmaya karar verdik. Derneği kurarken de üyeler sadece gazetecilerden oluşmasını istemedik. Yani nasıl vücudumuz göz, kulak, ağız gibi farklı organlardan oluşuyorsa derneğimizi de öyle oluşturmaya karar verdik. Derneğimize gazetecilerin dışında doktor, avukat, eczacı, akademisyen, inşaatçı, iktisatçı, avukat ve iş adamı gibi birçok meslek dallarından kişileri de ekledik. Buda bizim daha başarılı projeler yapmamızı ve daha çok icraat yapmamızı sağladı ve bundan sonrada sağlayacak” şeklinde ifadelerde bulundu.

Başkan Tunç,  Dernek kuruluş aşamasında mesleğinin zirvesinde ve çeşitli meslek erbaplarından oluşan ve aynı zamanda çok kaliteli bir ekiple yola çıktıklarını ifade ederek bu ekiple başaramayacağımız ve üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur diyerek ekip arkadaşlarına olan inancın ve güvenin kendilerine güç verdiğinin altını çizdi.

Kurulduğu günden bu yana bir çok etkinliklere imza attıklarını ifade eden Tunç, “işinin ehli ve vefakar” arkadaşlarla yola çıktığını belirterek “bu kaliteli ekiple isteyip de başarılamayacak hiçbir proje yoktur” ifadelerini kullandı.

Gazetecilere Basın Sarayı Kompleksi Yapacağız

Gazeteci-yazar, akademisyen, eğitimci, mühendis, mali müşavir, doktor, uzman ve iş adamları gibi çok çeşitli meslek mensuplarının bir araya gelerek oluşturdukları Dünya Basın Mensupları Derneği’nin gazetecilerin sorunlarına çözüm üretmenin yanında bir dizi sosyal projelere imza atacağını belirtti. Tunç, öncelikli olarak “Basın Sarayı” adında bir tesis yaptırılarak içinde toplantı salonundan kafeteryasına, konferans salonundan, kütüphane ve dinlence odalarına varıncaya kadar komplike bir yapı düşündüklerini ifade etti. Yapılacak olan Basın sarayında her medya grubundan üyelerimiz için ofislerimiz olacak. Orduevleri, Öğretmenevleri var ise neden gazetecilerin de kendisine ait bir yeri olmasın diyen Başkan Tunç, Malatya içinde benzer bir düşünceleri olduğunu belirterek bu konuda yer arayışlarına başladıklarını söyledi.

Başkan Muzaffer Tunç, Beş Konaklarda bulunan bazı binaların boş olduğunu duyduklarını ve bu konuyla ilgili Kültür Müdürlüğü ve Valilikle de görüşmelere başlayacaklarını belirterek Malatyalı gazetecileri bir arada toplama düşüncelerini anlattı.

Dünya Basın Mensupları Derneği Genel Başkanı Muzaffer Tunç, DÜBAMDER’in amacının birleştirmek ve proje üretmek, sorunları çözmek olduğunu vurgulayarak tüm basın camiasını tek çatı altında buluşturmayı hedeflediklerini ifade etti. Bu anlamda gerek televizyon ve radyo, gerekse dergi ve gazete olsun gerek de İnternet medyası ve sosyal medya olsun haberin ve haberciliğin içerisinde olan herkesi kucaklayacaklarını belirtti.

Başkan Tunç’un konuşmasının ardından sırayla söz alan konuklar toplantı hakkında düşüncelerini ve dernekten beklentilerini dile getirdiler. Bazı üyeler basının özellikle Malatya yerel basının bir araya gelemediğini ve adeta çok başlı bir durum oluşturduklarını ifade ederek umarız bundan böyle bu türden güzel etkinlikler vesilesi aramadan yapılacak olan komplekste hep bir arada oluruz ifadelerini kullandılar...

DÜBAMDER’in yemekli toplantısında yerel gazete temsilcileri ve televizyon ve radyolardan temsilciler yanında bazı ajans ve ulusal haber kanallarının temsilcileri de vardı.

Malatya Olay Haber sitesinde Ali Aladağ, Dünya Gazetesi temsilcisi Semira Aktaş, Malatya Haber Ajansından Hidayet Özpolat, Malatya Aktüel’den Yavuz Özhan,TRT adına Kadir Merde, TU HA Haber ajansından Tutku Bozkurt ve TVM temsilcileri, Türkiyem Tv ve diğer bazı basın ve yayın organlarından temsiler katıldılar.

Malatyalı gazetecilerin arasında İnternet Medyasından sadece Malatya Son Havadis editörü K.Turgut Göle vardı. İlimizdeki diğer İnternet Medyası ve İnternet Medya Derneklerinin bu tür etkinliklere katılmayışlarını  “şık” bulmadığımı da ifade etmek istiyorum. Dernekçiliğin sadece üye kaydetmek ve seçim toplantısı vesilesiyle bir araya gelmek olmadığını dernek başkanlarımız biliyor olmalılar.

Sonuç olarak kendi adıma bu toplantı oldukça verimli geçti. Neler yapılabileceğini, nelerin nasıl başarılabileceğini ve birlikte nelere imza atılabileceğine şahit oldum.

Dileğim Malatyalı basın camiasının DÜBAMDER etrafında güç birliği ederek bu birliği zirveye taşıyacak projelere imza atmaları. Elbette ilk olarak DÜBAMDER’e üye olup bu çatı altında kendine yer bulmakla işe başlamalılar.

K.Turgut Göle

MSH -Özel


--

Sosyal Ağlardan Bana Ulaşmak İçin:


2 Eylül 2013 Pazartesi

Alevi-Sünni, Kürt-Türk-Ermeni = Anadolu

Alevi-Sünni, Kürt-Türk-Ermeni = Anadolu

Siyasi ve mezhepsel ayrışmaların planlı ve programlı olarak sahnelenmeye koyulmaya çalışıldığı şu günlerde Malatya’mı örneğinden yola çıkarak bazı çıkarsamalarda bulunacağım.

Malatya diğer şehirler gibi değildir, hemen her bakımdan bu böyledir.  Her şehir kendine has kültürel dokusu, yaşam standardı, örf, adet,  gelenek ve görenekleriyle kıyaslanır.  Bu kıyaslamada söz konusu Malatya ise kıyas götürmez bir tezatlıkla farklılığını ortaya koyar.  Bırakın kent merkezini köylerde bile iki komşu köyün tutum ve davranışları ve adetleri farklılık gösterir. Tüm farklı etnik köken, dini cemaat ve hemen her siyasi çizgiden insanları bir arada ve iç içe bulabilirsiniz. Bu bakımdan toplumsal algılar da değişim göstermiştir.

Bir birilerin yaşam alanlarını ve sınırlarını zorlamadan bir arada yaşmanın verdiği sorumluluk gereği biri birilerini tolare ederek nötrleştirmiştir.  Birinin ak dediğine diğeri kara dese bile aynı masada veya aynı toplumda çatışmasız yaşamını sürdürmüştür. Her bir toplum bir diğerine karşı daha müsamahakâr davranma yoluna gitmeyi kendine bir görev bilmiştir.

Tüm bunlara bakıp alt alta koyunca ortaya “Anadolu” tabiri ve Anadolu insanı nitelemesi çıkıyor.  Bu ifadenin gerçekte bizim insanımızı çok güzel ifade ettiğini düşünürüm. Gidin köylere, hangi kapıya varsanız buyur edip evini sofrasını açarlar. Bu ister Türk, İster Ermeni veya Kürt isterse de başka bir etnik kökenden olsun hiç fark etmez.  Hepside Anadolulu ve hepside Anadolu insanı gibi davranmayı kendisine bir borç olarak görür bilir. Bu topraklarda zaten başka türlüsü de düşünülemez.

Bu memlekette ne kadar Ali, Ahmet ismi ve Ayşe Fatma ismine rastlarsanız o kadarda Hasan Hüseyin ve Ali Osman ismi görürsünüz.  Yani Ali’yi de Osman’ı da severler ve baş tacı ederler. Alevi’si için de Sünni’si için de bu böyledir.

Toplumumuzda yer etmiş Evliya ve Din büyükleri de aynı teveccüh ve saygıyla yâd edilir. Hacı Bektaşi Veli için gösterilen ihtimam ve sevgi Mevlana içinde gösterilir. Sağlığında gösterdikleri sevgi ve saygıyı ölünce de yitirmeyen bu zatlar hemen her kesim tarafından ve halen bir barış abidesi gibi varlığından ve değerinden hiçbir şey yitirmeden kabirleri ziyaret edilir, dualar okunup kabri şeriflerinde kurbanlar kesilir.  Kendi ilimiz içinde bunun en güzel örneği Hasan Basri hazretleri ve Zeynel Abidin türbeleridir. Her iki ziyaret yerlerine gidildiğinde göreceğiniz şey sizleri şaşırtsa da bizleri şaşırtmıyor. Alevi ve Sünni aynı kabirde dua ve niyazda bulunuyorlar.

Kendisi Alevi olduğu halde Kürt ve Sünni’ye kız veren tanıdığım gibi, ailece Sünni olduğu halde Alevi’ye kız veren ailelerde tanırım.  Kendi köyümden de bir örnekleme yapmama müsaade edin;

Köyümüz tamamı Sünni köy, bazı ailelerin birkaç kuşak öncesi Alevi olduğu bilinir hemen hepsi bayramlarda ve Cumalarda istisnasız camiye giderler. Oruç ve Kurban ibadetlerini aksatmazlar. Genç kuşakların bazısı hariç hiçbir dini tedrisat görmemişlerdir. Hemen hemen tüm Anadolu köyleri böyledir bana göre. İbadetlerine yetecek kadar dua bilirler, görevli hocalardan öğrendikleri kadarıyla yaşamlarını sürdürürler.  Kısaca ailede ne görülmüşse o uygulanır.

Doğdukları anne ve babasını seçemeyen aciz insan doğduktan sonra etrafına bakmış Cem yapılıyor kendisini Alevi addetmiş, bakmış anne babası namazlı ve Camiye de gidiyor Sünni olduğunu fark etmiş. Kiliseye gidilen ailelerin çocukları da Ermeni ve Nusayri olduğunu neden sonra fark edebilmiştir.

20-25 yıl geriye doğru gidildiğinde -ki o yıllar fenni sünnetçilik ve hastane ile tanışabilme yıllarıdır- köyümüzdeki düğünleri baba oğul Alevi köyünden kirvelerimiz çalarlardı. Davulcu Paşa kirve hala sağdır ve Allah sağlık versin babası rahmetli Haydar kirve köyümüzde istisnasız her düğünde beş on çocuğun sünnetini yapardı.

Köyde davullu zurnalı oyunlar oynandığı esnada ezan sesi ile davula ara verilir Haydar kirve kenara çekilip cigarasını sarar geri kalan oyuncular camiye giderdi. Ne namazsız olan Haydar kirve oyuncuları rahatsız ederdi ne de oyuncuların namazı Haydar kirveyi. Düğün bitimi sünnet merasimi yapılırken namazda görmediğimiz kirvemiz besmele ve tekbirle sünneti gerçekleştirir ve arkasından da salâvat getirilirdi.  Düğün evlerinde davul zurna susunca koyu sohbetler olurdu. Bu sohbetlerde hiç Alevi-Sünni veya ne bileyim Kürt-Türk-Ermeni gibi kelimler tartışma konusu olmadığı gibi bize öğretilen ve hala da uygulanan “ayıp” kelimesi yeterli idi. Böyle şeyleri gündeme getirmek ve hele ki bu gibi sohbetlerde ima yollu bile olsa ufacık bir dokundurma çok ayıplanır ve anında kapatılırdı.

Biri birimizin etnik kökenini bildiğimiz arkadaşlarımıza şaka yollu bile olsa ismin önüne etnik kökenini koyup telaffuz etmek ayıpların en büyüğü idi ve hemen hepimiz bu ayıba düşmekten sakınırdık. Arkadaşımıza bir nevi ”Kürt Ömer”  demek ona hakaretle eş anlamlı idi.

Son günlerde yaşanan bu suni ayrışmalara ve bilerek ve isteyerek bizleri kamplara bölmeye ve saflarımızı seçmeye zorlayanları görünce aklıma bunlar geldi.

Sizleri bilmem ama benim içim acıyor. Bu oyunu sürdürenlere de bu oyuna alet olanlara da.

Gurbette bekârlık günlerimde yağmurda soğukta gecenin bir vakti kapım çalınıp bana sahurluk yemek tepsisi ilen gelen Şeker ablamı, Fatma Ablamı ve diğer Alevi komşularımı kendimden farklı nasıl görebilirim ki.  Akşamları eve döndüğümde “sen üşenir yemek yapmazsın” diyerek zorla yemeğimi elime tutuşturan bu vefalı Alevi komşularımın haklarını neyle ödeyebilirim…

İşçiliğin en güzelini yapan marangoz Ermeni komşumu ve evlerinde ders yapmaya gittiğim sevgili Yusuf (Josef) kız kardeşi ve annesinin ikramları kızılcık şerbetinin hatırını ve onların bana ailemden biriymiş gibi davranmasını unutabilir miyim…

Ya Şeyho amcayı, Cemile ablayı, az mı fırçasını yedim vahide ablayı ve derslerime yardım eden diğerlerini... Alevi komşumuzdular, kendi evimden fazla vaktim onlarda geçerdi. Bizim köyden iki amcaoğlunu evlerinde çocukları gibi yemeklerini verir ve üst baş elbiselerini yıkar İmam Hatip okumasına vesile olurlardı…

Şimdilerde Cem evi ve Camii veya imam hatip türban mevzularını kaşımaya çalışanları görünce aklıma bu komşum geliyor. Düşünün Alevi bir aile, Sünni iki çocuğu evinde barındırıp imam hatibe yolluyor…

Ben ülkemin değerlerini savundum, bana “dostlarım” bölücün dediler,

Ben Ahmet Kaya’ya üzüldüm, PKK’lı olmakla itham ettiler,

Hırant Dink katledildiğinde içimden bir parça koptu, Ermenilikle itham ettiler,

Ülkemdeki “kirli savaş” bitsin dedim, barış sürecini destekledim, “zaten bunların ‘soyu-sopu’ belli değil” diyerek rahmetli nenemin Kürtlüğüne gönderme yaptılar,

Gün oldu sazımla Ferhat Tunç’tan parçalar çaldım, gün oldu Ozan Emekçi’den,

Gün oldu Mustafa Yıldızdoğan’dan en popüler parçalar, Ozan Arif’ten en hırçın siyasi parçalar çaldım,

Mahzuni’yi de sığdırdım gönlüme Hilmi Şahballı’yı da,

Ahmet Kaya’nın kasetleri vardı elimde Osman Öztunç’ta,

Biri bana Milliyetçi, bir diğeri vatan haini dedi,

Eski “Ülkücü” olmam dönekliğimi engelleyemedi,

Tıpkı İmam Hatip okumuş olmamın da “dinsizliğimi” engelleyemediği gibi…

Gezi eylemcilerinin “haklı duruşlarını veya meşru haklarını” savundum, kaç lira aldın dediler,

Gezi eylemlerinin “masum bir talep” olmanın ötesinde başka “işler” peşinde ve birilerinin “maşası” olduklarını ve dışarıdan destekli “malum çevrelerin işidir” dediğim de “yalaka” olmayı başarabildim.

Herkes beni “şartlı” sevdi,

İstediği gibi inanınca baş tacı, inancın yanlışını veya yanış inanışları sorgulayınca “tu kaka” oldum,

Duymak istediklerini söylediğimde yücelttiler, düşündüğümü söylediğimde dışladılar,

Ben kimse gibi olmayı başaramadım.

Kısacası İsa’ya yaranamadığım gibi Musa’ya da yaranamadım.

Sonra bir şeyi fark ettim, iyi ki kimseye yaranamadım!

Böyle olduğum için ben, ben olabildim; yani İnsan. İnsan merkezli düşünmeye başladığımda da “adam” olduğumu fark ettim. Ben adam gibi adam olacağım, yani Anadolulu olacağım varsın ne derlerse desinler. Doğrucu Davutluğumdan ve bildiğim doğrulardan ödün vermeden…

Anlatacak çok şey var, sizlerin kıymetli vakitlerini daha fazla almayayım, başka bir yazı-sohbette görüşelim nasipse, sağlıcakla kalın…


--

Sosyal Ağlardan Bana Ulaşmak İçin: