13 Temmuz 2019 Cumartesi

Bu Yazının Başlığı Yok

  Islâm geleneğini kirleten ve çöküntüye sebep olan bidat ve hurafelere ilişkin eleştiriler yapıldığında ilk önce bilinçsiz sözde müslümanların hedefi olup saldırıya uğramakla kalmıyor aynı zamanda "din düşmanı kâfir" olmakla itham edilerek yaftalanıyoruz.

Indirilen din yerine uydurulan bir dine ve ritüellere kayıtsız şartsız ve hiç sorgulamadan iman ve itaat etmeyi esas alan ve iktidar sahiplerini kutsayarak meşruluk sağlayan ve güce biat etmenin dindarlık kabul edildiği ülkemizde her yüz müslümandan doksan beşinin kuran-i kerimi mealinden bir kez dahi okumadığını söylersek nasıl bir dini cehaletle karşı karşıya olduğumuz anlaşılır.
Vahyin ışığında ezeli hikmetin ruhunu kavrayamayan ve kuran-i bir islamdan uzak tarikat, cemaat ve ruhban ağırlıklı bazı "din tüccarlarının" sermayesinin finansörü olan günümüz müslümanları bu gidişle daha çook FETÖ ve türevi örgütlerin büyüyüp ülkemiz insanın dini hassasiyetinin istismarına göz dikeceğini bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız.
Ne hazindir ki ilk emri "oku" olan bir dinin mensupları okuyup araştıracağı yerde bu tür şaklaban din simsarlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Ve üstelik kuran-i kerim defalarca " akletmez misiniz", "düşünmez misiniz" vurgusunu yaparak insanın nankörlüğü ve zayıflığına dikkat çekerken bizler nasıl oluyorda bu kadar aymaz olabiliyoruz...
Müslüman şuur sahibi olmalıdır. Her yazılan ve soylenileni doğru kabul etmek yerine araştırmalı, sorgulamalı ve eleştirebilmelidir.
Güçün yanında değil mazlumun yanında olmalıdır.
Güçlüden yana değil haklıdan yana olabilmelidir.
Her yazdığı ve söylediği adalet üzere olmalı ve bu uğurda gerekirse bedel ödemeyi göze almalıdır.
Tiranların, zalimlerin ve zorbaların her yaptığını alkışlamak yerine doğruları sadece doğruları haykırabilmelidir...
Birilerinin saltanatını sağlamlaştırmak ve meşrulaştırmak bir mümin ve müslüman duruşu değildir.
Musluman bazen bir Ömer, bazen Ali, bazen Hüseyin olabilmektir.
Ve herhalükarda EBUZER olabilmektir.
Bu vatan toprağını bizlere emanet kılan ve sancağı imanlı nesillerin eline bırakan atalarımızın kanlariyla suladığı ülkemiz sınırlarında bugün emperyalizm kirli bir savaş sürdürüyor.
Bu savaş bugün sadece silahla yapılmıyor.
Akılla, bilimle, teknoloji ve parayla yapılıyor.
Çok uluslu şirketlerin ürettikleri ürünlerin pazarı olan ülkemiz ve asli müşterileri olan bizler aslında kendi ülkemizin geleceğini tehlikeye attığımızın farkında bile değiliz.
Bu topraklarda yaşamanın bir bedeli olduğunu unutuyoruz.
Öncelikle milli kimliğimizin farkında olmalıyız. Bu topraklarda yaşamış medeniyetleri ve bilhassa yakın tarihi çok iyi okuyup araştırıp ve üzerinde düşünmeliyiz.
Geleceği kurgulamak ve dedelerimizden aldığımız bu emaneti çocuklarımıza sağlıklı bir şekilde taşıyabilmek için halkımızın birleştirici hamuru olan güzel dinimizi doğru anlamalıyız.
Islamın sancağını devralan atalarımız önce Selçuklu sonrasında Osmanlı olarak Adriyatik kıyılarına kadar adalet götürebilmişlerken bizler nasıl oluyorda elimizde kalan son vatan topraklarını FETÖ, PKK ve uluslararası taşeron örgütlerin cirit attığı bir ülke haline getirebildik.
Dört mevsimin aynı zamanda yaşandığı kadim Anadolu coğrafyası neden ve nasıl bu kadar geri kalabildi.
Dünya tahıl ambarı olan ülkemiz üretmeden tüketerek nasıl güçsüz bırakıldı.
Bizler inandığımız dini yanlış anladığımızdan olmasın.
"Hiç ölmeyecek gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi ahrete çalışın" diyen peygamberin ümmeti çalışmanın sadece ibadete çalışmak olduğunu zanneti ve dünyayı unuttu. Sahte hocalar eliyle adeta bu dünyaya sadece ahret hazırlığı ve tapınma için gönderildiğimiz öğütlenerek toplum uyuşturuldu.
Bu uyuşan toplum tüm değerlerini kaybederek önce asli dinini sonra da kişiliğini kaybetti.
Kimliksiz, kişiliksiz bir nesil bugün sosyal medyanın esiri durumuna düştü.
Dini değerlere uzak, tarihten ve felsefeden bihaber yaşadığı coğrafyadaki toplumların sosyolojisini ve kültüründen zerre haberi olmayan ve en acısı böyle bir sorunsalı dahi olmayan bireyler yetiştirdik.
Bir-kac fakülte ve okul bitirebilen ancak okumayan bir gençlik bugün cafelerde lay lay lom baba parasıyla zevki sefa peşinde.
Yarın nelerin olabileceği hakkında bir fikre dahi sahip değiller.
Bu gençliği yarınlara nasıl hazırlayacağız?
Değerlerini kaybetmeden ve sorumluluk alabilen bir gençliği nasıl inşa edeceğiz?
Bu sorulara cevabınız elbette "eğitimle" olacaktır.
Peki okullarımız, fakülteler yeterince eğitim verebiliyorlar mı?
Söyleyin lütfen, bugün ekonomik bir sektör haline gelmiş olan egitim kurumlarının böyle bir derdi var mı?
Yahutta bu eğitim kurumlarının öğretmenleri kendileri okuyorlar mı yani gerçekten bulundukları mevki ve makamları hak ediyorlar mı?
O geldikleri mevki ve makamlara gerçekten yetkin oldukları için mi gelmişlerdir veyahutta birilerinin "etekleri altına girerek" referansla mı gelmişlerdir.
Balık baştan kokar misali ne bu hocaların verdiği eğitim insanımızın ufkunu acar ne bu fakültelerden çıkan öğrenciler geleceğimizi inşa eder.
Sonuç olarak islâm dini tüm inanlara emir kipiyle sesleniyor "OKU" diyor.
Değerli genç kardeşlerim!
15 temmuz ve darbelere bir daha sahir olmak istemiyorsan ve bu ülkenin tam bağımsız ve demokratik bir ülke olmasını gerçekten istiyorsan sana büyük bir iş düşüyor.
Okumalısın kardeşim.
Hen dinini doğru okuyup öğrenmelisin hem tarihini ve kültürünü.
Unutmayın okumak özgürleştirir. Sen özgür olursan ülken de özgür olur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder