15 Aralık 2011 Perşembe

Hastanelerimizin dünü, bugünü ve bir teşekkür, bir kınama


Uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar sevgili dostlarım. Birçoklarınızın bildiği gibi ikinci bir ameliyat için gittiğim İlimiz Turgut Özal Tıp Merkezi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ameliyatımı müteakip on günü aşkın bir süre yatarak tedavim sonrası nihayet bugün evimde ve dolayısıyla da sizlerleyim. Sizlerden ayrı kaldığım süre içerisinde de olabildiğince gündemi takip etmeye çalıştım. Zamanımın çoğu televizyonlar arası “sörf” ile geçti.
Televizyon dedim de aklıma geldi. Bakınız geçmişte birçoklarınız mutlaka hastanelere gitmiştir. Yine birçoklarımızın ya kendisi ve ya eş ve dostları her hangi bir hastanede yatarak tedavi olmuştur mutlaka. Ben sizlerle gelişen teknolojiye paralel olarak, ülkemizin ve dolayısıyla da ilimizin gelmiş olduğu birkaç noktayı izninizle paylaşmak istiyorum.
Bakınız çok uzağa gitmeden şöyle bir hafızalarınızı yoklayın. Sadece on yıl öncesini bir tahayyül edin. Bırakın parasız bir kimsenin “adam akıllı” bir tedavi olabilmesini, “parası olanın” bile yeterince sağlık hizmetini alamadığı günlerden bugünlere geldik. Sigorta hastaneleri bahçelerinde geceden kuyruğa girmek için evimizden battaniye, yorgan getirip hastane bahçesinde yatarak sıra beklerdik. Sıra gelirse şöyle bir üstünkörü muayene olur, birkaç kalem ilacı alabilmek için sigorta eczanesinin kuyruğunda soluk alırdık. Sigorta hastanesi eczanesinde şansımız yaver giderse ertesi güne sıra bulabilir ve bulabilirsek ilaçların ancak bir kısmını çoğu zaman da almamız gereken ilacın yerine “muadilini” alırdık.
Hepinizin malumu o yıllarda sosyal güvencesi olmayan bir insanın tedavi olabilme şansı neredeyse hiç yoktu. Birçoklarınız hatırlarsınız, gün geçmezdi ki bir hastanede “hastanın rehin” tutulduğu haberini okumayalım. Yine o yıllarda bir şekilde hastaneye yatmış bir hasta gelecek faturanın korkusuyla, ya kapıdan, ya paçadan kaçarak kurtulma yoluna giderdi. Kimileri mahkemeye çıkar, kimileri ceza öderdi. Bazen yasal takiple evlere icra gelirdi…
Acil durumdaki bir hastanın, hastanelere alınmayıp, başka bir hastane arayışı içinde çok zaman yollarda “mevta” olduğunu da bilirsiniz. Kronik bir hastanın ameliyat gereksinimi için ilgili doktorun yazıhanesine mutlaka uğranır, sonrasında da cüzi(!) bir meblağda anlaşılarak “bıçak parası” adımını da geçince günler ve hatta aylar sonrasına gün alınırdı.
Sevgili dostlar,
Yukarıda kısaca size özetlediğim yaşam hikâyesinin, birçoğunuzun mutlaka başından geçmiş olduğuna inanıyorum. Amacım “demagoji” yapmak değil, kişisel bir tespitle sizlere bugünlere nasıl geldiğimiz noktasında bir ışık tutmak ve günümüzdeki uygulamalara bakarak yapılan bu güzelliklere bir teşekkür mahiyetinde yazılmış bir methiyedir. Atalarımız “marifet iltifata tabidir” demişler, izan sahibi insaflı bir insanın bunları söylemesi gerektiği kanısındayım. Ortada güzel bir uygulama var, bu güzel uygulamaların devamını diğer kurumlarımızda da olmasını arzu ederek sizlere hastanemiz hakkında kısaca bir şeyler yazmak istiyorum.
İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Eğitim ve Araştırma Hastanemizinneredeyse kurulduğu ilk günden beri (zorunlu olarak) müdavimi olan bendeniz görebildiğim güzel uygulamaların bazılarını sizlerle paylaşacağım. Tespitlerime geçmeden önce de rahmetli Cumhurbaşkanımız ve memleketimizin yetiştirdiği güzide insan, değerli devlet ve siyaset adamı Turgut Özal’ı bir kez daha minnet ve şükranla anmak istiyorum. Allah mekânını cennet eylesin, bize öyle güzel bir eser bıraktı ki bırakın ilimizi il dışından ve hatta yurtdışından onlarca hastaya hizmet vererek varlığını devam ettiriyor.
Turgut Özal Tıp Merkezi Eğitim ve Araştırma Hastanemizde “dünya standartları” üzerinde birçok uygulamaya imza atılıyor. Birçok ülkeden organ nakli, kalp nakli ve ortopedik hastalıkların tedavisi için ilimize gelen hastaları gördüğümüzde göksümüz kabarıyor, ilimiz ve ülkemiz adına kıvanç duyuyoruz…
Hastanede iki ve tek kişilik odalar mevcut. Refakatçiler için oturulan koltuk çekince yatak şeklini alıyor. Her odada televizyon mevcut ve dolayısıyla kendi eviniz konforunda. Birçoğumuzun ev standartlarını göz önüne alınca da servisler beş yıldızlı otel konforunda. 24 saat kesintisiz sıcak suyu akıyor, her oda klimalı ve yatakları tam da olması gerektiği gibi hastanın rahat edebileceği ergonomik donanımda. Yatarak tedavi gören bir hasta yatağının pozisyonun kumandası elinde dilediği gibi rahatlığına uygun şekle getirebiliyor. Dilerseniz yatağınızda “lop top”unuzu açıp internete erişebiliyorsunuz. Hasta refakatçileri eskiden olduğu gibi kapıda görevlilerle “lüzumsuz” tartışmalara girmeden “refakatçi kartlarını” göstererek rahatça hastalarının yanına girip çıkabiliyor.
İl dışından gelen hastaların ve ya uzun süre tedavi gerektiren hasta sahiplerinin yararlandığı “konuk evi” cüzi bir ücret mahiyetinde kahvaltılı otel konforunda konuk evinden yararlanılıyor. Eskiden ne yapıyorduk derseniz, hastane bahçesinde battaniyeye sarılıp yatıyor ve ya kantinde masa üstünde uyukluyorduk. Arabalarımız varsa soğukta, sıcakta içerisinde yatıyorduk. Emeği geçenlerden Allah razı olsun, başka hastanelere örnek olabilecek bu uygulamayı hayata geçirdiler.
Kendi imkânınızla sadece kimlik numaranızla hastaneye giriş yapıp hizmetlerden yararlanmaya başlıyorsunuz. Şehir merkezinden gece 24’e kadar Belediyemizin otobüsleri (engellilerin de kullanımına uygun)hastane kapısına kadar gidiyor. Diyelim ki çok ihtiyar ve ya hastalık nedeniyle güç yürüyebiliyorsunuz. Destek masasına söylediğinizde kalan 100 metre için sizin için gelen özel akülü araçlar gitmek istediğiniz poliklinik kapısına kadar sizi alıp götürüyor. İşlerinizi görmeyecek kadar yaşlı ve bakıma muhtaç durumda ve yanınızda da refakatçiniz yoksa size “destek masasından” bir personel görevlendiriyorlar, o personel sizin bir yakınınız gibi sıcakkanlı ve sevecen bir şekilde sizinle birlikte gün boyu tetkiklerinizi ve tedavinizin takibinde size eşlik ediyorlar.
Hastane kantininde gördüğüm ve birçoklarıyla da sohbet ettiğim onca hasta ve hasta yakınına rastladım. Ortopedi servisinde yan odada yatan genç kardeşim Eyüp Şanlı Urfa’dan gelmişti. Daha önceleri sağlık güvencesi yokmuş, yeşil kart çıkarıp kalkıp ilimize gelmiş ve altı aydan beridir de tedavisini aralıksız sürdürüyor. Hastanede kaldığı süre içerisinde gördüğü ve yaşadıkları karşısında yüzü gülüyordu, psikolojik bir rahatlama ve öz güven içerisinde kendisini adeta özel bir hasta gibi hissettiğini ve aldığı hizmetler karşısında duygularını ifade edebilecek kelimeler bulamıyordu.
Bir başka hasta Mardin’den gelmişti. Sekiz çocuğundan ikisinin özürlü olduğunu ve buraya getirdiği yedi yaşındaki kızı için doktorların seferber olduğunu belirtti. Çocuğunun tedavi olabilmesi için Ankara ve ya İstanbul’a gitmesi gerekiyormuş. Tercihlerini Ankara olarak kullanmışlar ve gecenin bir vakti çantasını toplamış “uçak ambulans” bekliyordu.
Sevgili dostlarım,
Bu anlattığım Avrupa’da yaşanmıyor, ilimizde yaşanıyor. Devletimiz hastası için özel donanımlı “uçak ambulansı” sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın vatandaşımızın hizmetine sunuyor. Günübirlik helikopter pistine sürekli hastaların gelip gittiğine şahit oluyoruz. Helikopterler, uçaklar, paletli acil ambulanslarımız var. Hastalarımız bir telefonla devletimizin olanaklarından yararlanıyor. İster evinde isterse de dilediği bir hastanede tedavisini alıyor. Hastaların evine doktor özel olarak gittiği gibi ihtiyaç duyulursa evinde de bakımı ve takipleri yapılıyor. Bu uygulamaları hayata geçiren ve insanlarımıza bu güzelliği yaşatanlardan Allah razı olsun. ( bunlar bir siyasi partiye methiye değil, bu hizmetler için teşekkür etmezde nankörlük yaparsak asıl o zaman insanlığımızdan şüphe etmeliyiz)
Hatırlar mısınız eskiden gazetelerde şöyle bir haber çıkardı, “falanca Milletvekili bir dizi tetkik ve tedavi amacıyla” yurtdışına gitti. Evet, parası olan o yıllarda yurtdışına gidiyordu. Milletvekilleri sizin ve benim kesemizden onlarca milyon dolarları harcayarak yurtdışına sağlık hizmeti almaya gidiyordu.
Bugün mü?
Bugün bu ülkenin Başbakanı “özel bir hastanede” değil, kamuya ait bir hastaneye gönül rahatlığıyla gidip tedavi olabiliyor. Milyon dolarlarımız hem cebimizde kalıyor hem kamu hastanelerinin gelmiş olduğu noktayı sadece bu bir örnek bile ne güzel ifade ediyor. Dahası sağlık hizmeti almak için ülkemizin birçok hastanesine olduğu gibi ilimize de yurtdışından hastalar geliyor. Hem ülkemiz döviz kazanıyor hem Türk Hekimleri her geçen gün yeni bir başarıya imza atarak gelişmelere paralel dünya ile rekabet ediyor. Bu uygulamaları görmezden gelmek insafsızlık olmaz mı? Bu açıdan yazdıklarımı sakın abarttığımı düşünmeyin. Sizlerin hepinizin gözü önünde bunlar olmuyor mu?
İlimizdeki diğer sağlık kuruluşları da aynen Üniversitemizde olduğu gibi kaliteli hizmet veriyor. Siz dilerseniz özel bir hastane, dilerseniz de Devlet Hastanesine giderek aynı kaliteli hizmeti alıyorsunuz. Sosyal güvenceniz ve ekonomik durumunuz ne olursa olsun “insan onuruna yaraşır” bir hizmet alıyorsunuz.
Bu açıdan da teşekkür etmeyi bir insanı vazife sayarım. Sağlık Müdürlüğü’nün şahsında ilimizde hizmet veren en küçük dispanserden başlayıp, Devlet Hastanesi ve 112 Acil servislerine, Sağlık Ocakları ve Sağlık Evleri çalışanlarına özellikle teşekkür ederim. Doktorundan hemşiresine, Sağlık Memurundan şoförüne, Kapısında güvenlik görevlisinden memuruna ve hizmetlisine kadar bütün personele teşekkürler.
İlimiz Turgut Özal Tıp Merkezi Eğitim ve Araştırma Hastanesinin sevgili doktorları, hocaları ve idarede görevli tüm personellere,
Servislerdeki ve poliklinikte görev yapan hemşireden, hastabakıcı ve hizmetliye kadar herkese,
Destek masası ekiplerine ve güvenlik görevlisi çalışanlarına,
Ortopedi polikliniği ve servisinde görevli tüm hekim ve asistanlara,
Sevgili doktorum Doç. Dr. Ahmet Harma’ya özellikle sonsuz ve sayısız teşekkürü borç bilirim.
Değerli dostlar,
Biliyorum yine uzattım konuyu ancak bunları söylemeliydim. Bunları söylemeseydim asıl o zaman çok ayıp etmiş olurdum.
Geçen gün Ahmet hocam bana dedi ki, “Anadolu Ajansında görevliler gelecek, hastanemizde servisler dâhil hem çekim hem söyleşi yapacaklar, dilersen sende konuşabilirsin” deyince memnuniyetle hocam çokta iyi olur dedim. Anadolu Ajansına konuşamadım, ben taburcu olmuştum ki öğleden sonra da çekim yapmaya gelmişler. İnanın muhabire yukarıda anlattıklarımdan farklı bir şey anlatamazdım.
Yazmak istediklerimin ancak onda birini yazabildim. Oysa ben sizlere hastalığımın seyrini ve yıllara varan sağlık mücadelemi yazsaydım ortaya “dramatik bir öykü” çıkardı.
Öykü dedim de Üniversitemizin bu konuda açmış olduğu bir yarışma var. Sizler mutlaka duymuşsunuzdur, şubat ayına kadar yarışmaya müracaatlar alınmaya devam edecek. Hastalığınızı konu alan bir öykünüzü sizlerde kaleme alarak yarışmaya katılabilirsiniz. Benim öykümün taslağı henüz kafamda, yakında inşallah yazıya dökeceğim. Öyküm iddialı olmayacak belki ama hiç değilse “derdimi paylaşarak” hafifleteceğim, gerisi mi? Kısmet diyelim…
Son bir uyarı ve kınama
Hastanelerimizde yaşanan bu güzelliklerin yanında birde olmasını istemediğimiz durumlar var. Şiddet!
Gün geçmiyor ki bir hastane çalışanı şiddete maruz kalmasın. Yapılan bu hizmetlerin karşılığını bizim insanımız teşekkürle karşılamak yerine kendilerine yapılan onca hizmete mukabil, alçakça ve vahşice karşılık vererek ya bir doktorumuzu ve ya bir hemşire ve ya çalışanlarını tartaklıyorlar.
Tartakladığı o insanların tek suçu kendilerine özenli ve itinalı bir yaklaşımla davranarak hastasını tedavi ediyor olmak mı? Elinden gelenin en iyisini yaptığı halde sizden bir teşekkür bile beklemeyen sağlık çalışanın suçu ne? Suçu hasbelkader sizin gibi bir “magandayı” karşısında bulmak, yazık, çok yazık!
Yapılan bu tür davranışlar bir insana yakışmaz, hem çok ayıp, hem de çok günahtır. Tamam, hastan var, sevdiğin, saydığın gözbebeğin gözünün önünde eriyor ve sen çaresizsin. Bir insan olarak seni anlayabilirim, anlayamadığım nokta senin bu kadar nasıl küçülebildiğin. Farkında değilsin belki, senin bu yaptığının yanındaki hastaya bir faydası olmayacak ki, aksine ona zarar vereceksin.
Lütfen, hasta olalım, hasta sahibi olalım ve ya kim olursak olalım şiddetin çözüm olmadığının farkına varalım. “tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır” bir güler yüz, bir tebessüm çok mu zor…
Yeni bir günde ve yeni bir gündemle karşınızda oluncaya kadar şen ve esen kalın, SAĞLICAKLA VE SAĞLIKLA kalın, müsaadenizle şimdilik bu kadar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder