15 Aralık 2011 Perşembe

Kalkınan bir Malatya ve Malatya’da “özürlü” olmak


Gelişen dünyaya paralel olarak ülkemizde hızla kalkınıyor ve gelişiyor. Şehirlerimiz, köylerimiz ve insanımız gelişiyor. Ülkemiz ne yazık ki gelişen dünyaya ayak uydurmada geç kaldı. Eğitimde, bilimde, siyasette ve hayatın her alanında maalesef geri kaldık,”geri bırakıldık”…
Eskiler şehir denince İstanbul’u ve ya belli başlı birkaç başkenti kastederdi. Günümüzde şehirlerimiz “Metropol”, kasabalarımız Şehir ve Köylerimiz Belde şekline gelmiştir. Tüm uzaklıklar gelişen teknoloji ile bir anda yakın olmuştur. Üzerine çokça Türküler söylenen ağıtlar yakılan gurbet, gurbet olmaktan çıkmıştır. Yüksek, yüksek kayalara ev de kuruluyor,”aşrı, aşrı memlekete” kız verilip gelin alınıyor.
İnsanlarımız çocuklarını sadece bulunduğu yerde bile okutamazken bakıyoruz yurtdışında bilmem nerelerde eğitim aldırabiliyoruz. Bakıyorsun çocuk telefonu açmış:
-         Anneciğim nasılsın…
-         İyim yavrum, ya sen? Sesin ne kadar da yakından geliyor.
-         Anneciğim bak yanımda kim var…
-         A , a ben nereden bileyim,tövbe üstüme iyilik sağlık…
-         Anne!
-         Bülent oğlum sen iyi misin? Neyin var!
-         Bir şeyim yok anne, dinle; kimseye bir şey söyleme. Babamda bilmesin n’olur…
-         E,tamam. Hadi, hadi merakta bırakma da anlat,
-         Ben Maira’ya senin “analı,gızlı”dan bahsettim..
-         Eee
-         Sen diyom şimdi, şöyle bi güzel “analı gızlı” yapsan…
-         Olur, yaparım oğlum, akşam uçağına yetiştirirm(!)
-         Anne sen beni dinlemiyor musun?.. .
-         Bülent oğlum, ocakta yemeğim var, babanlar nerede ise gelirler. Di hadi ne diyeceksen,
-         Bak anne, sen o yemeği iptal et. Bir güzel “analı gızlı” birde nohutlu kömbe…
-         Anne şarjım bitiyo,sen onları hazırla, biz iki saate ordayız… Uçağım kalkmak… …
-         Bülent, Bülent! … (anam bu oğlan deli, kime çektiyse, diye söylenerek mutfağa yönelir…)
**
Gelişmekten bahsediyorduk dimi,
Sahi, sizlerde gelişmiş bir ülkede evrensel normlarda hayat standartları yüksek bir şehirde yaşamak istemez misiniz? Kim istemez, öyle değil mi?
Peki, gelişmişliğin ölçüsü nedir ve ya ne olmalıdır?
Gelişmiş bir ülkede her şeyden önce hukukun üstünlüğü vardır. Kanunlar önünde herkes eşittir ve fırsat eşitliği vardır. Hiç kimse kılık kıyafetinden dolayı, düşüncesinden dolayı, etnik kimliğinden dolayı vs. vb… kınanamaz, “ötekileştirilemez”, tek tipçi bir anlayış dayatılamaz…
İnsan hakları evrensel beyannamesine imza atmış bir Türkiye’de maalesef ne özgürce düşüncelerimizi ifade edebiliyoruz, ne de insan onuruna yaraşır bir eğitim ve yaşam kalitemiz var.
Çağdaş ülkelerde olduğu gibi bizde de “yasalar önünde herkes eşittir” fakat bu yasalar nedense “bazılarına” farklı işler…
Memlekette kanun var ancak “hukuk” var mı, tartışılır. Geçmişte bu böyleydi ancak yeni, yeni Hukuk’un üstünlüğünün memleketimizde de tesis edilmeye başladığını görüyoruz. En azından bu yönde bir iradenin varlığını görüyor ve ümitleniyoruz.
Eğitimde, Sağlıkta çok olumlu gelişmelere şahit olduk, oluyoruz. Ulaşımda bir merhale kat edildi. Şehirlerimizde güzel çalışmalar başlatıldı devam ediyor. Tepeden tırnağa Türkiye’nin çehresi değişiyor…
Bu gelişmelerden Malatya’mız da nasibini alıyor. Her yer şantiye halinde. Yollar, kaldırımlar, sosyal tesisler…
Belediye başkanımızın çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Güzel hizmetlere imza atıyor. Çevre yolu düzenlemesi, yollar ve kaldırımlar. Altyapı çalışmaları, Mezarlıklar, çok amaçlı sosyal tesisler ve daha bir sürü onlarca güzel hizmet. Bu çalışmaları için başkanı takdir ediyoruz.
Takdir ettiğim ve özellikle vurgulamak istediğim bir başka çalışması da Özürlülerin de rahatlıkla kullanabildiği sarı otobüsler ve sadece özürlülerin kullanımına sunduğu asansörlü minibüsler.
Yeni bir hizmetin daha dün startını verdi. SODES kapsamında bir tırı sahne şeklinde düzenleyerek gezici sinema ve tiyatroya dönüştürmesi takdire şayan. Bu sayede beklide birçok köy ve ilçeden onlarca çocuğumuz Sinema ve tiyatro ile tanışacak.
Seyyah Sinema ve Tiyotro projesini basına tanıttığı toplantıda Başkan Çakır, yaptıkları ve yapacakları hizmetleri açıkladı. Çakır, Eğitime verdikleri önemden bahisle de Kültür ve Sanat Müdürlüğünün faaliyetlerini açıklarken “yaklaşık 2500 e yakın vatandaşımız hizmet alıyor. Burada 17 farklı alanda 700 vatandaşımıza sanatsal eğitim veriyoruz. Durumu iyi olmayan 600 öğrencimize dershane hizmeti veriyoruz.” Dedi.
600 dershane hizmeti verdikleri öğrencilerin içinde ne yazık ki “özürlü” bir öğrenci velisinin kızı yok. 2500 kişi içinden gerçekte ihtiyaç sahibi olanlar mutlaka çoğunluktadır, bunu bilemeyiz. Bildiğimiz bir şey var ki ihtiyaç sahibi özürlü bir vatandaşın kızına üniversite hazırlık için yardımcı olunmadığı-olunamadığıdır.
Özürlü vatandaş Başkanın çalışmalarını takip ettiğini ve eğitime verdikleri öneminde farkında olduğundan cesaret alarak konuyu sosyal paylaşım forumlarının birinden “özel mesajla” Çakır’a iletiyor. Çakır mesaja hemen cevap veriyor ve Kültür-Sanat Müdürü Saim beye gitmesini ve kendisinin de görüşeceğini belirtiyor.
Özürlü vatandaş sevinç içinde durumu kızına açıklıyor. “Yarın sabah doğru Kültür ve Sanat müdürlüğüne git ve Saim beye durumunu anlat” diyor.
-         İyi günler Saim Bey, babam Başkanımızla görüşmüş, beni size gönderdi,
-         Konu nedir
-         Ben çocuk gelişimini bitirdim, üniversiteye hazırlık için dershaneye ihtiyacım var…
-         Baban ne iş yapıyor?
-         … kurumunda çalışıyor, hizmetli memur. Babam kendisi yeni ameliyat geçirdi. Buraya gelemedi, isterseniz telefonunu veriyim…
Saim Bey telefonla öğrenci velisi ile görüşür. Bir kez de öğrenci velisi durumu açıklar. Nihayetinde tamam ben Başkanla görüşüp size dönerim der.
Daha sonraki telefon görüşmesinde nihayet bir dershaneye yönlendirir kızımızı.
Saim Bey , “… Dersahnesine git, orda Müdür Memiş beyi bul benim gönderdiğimi söyle, biz gerekli evrakları gönderceğiz” der. Kızımız sevinç içinde denileni yapar.
Dershane müdürü de öğrenci velisinin telefonu ister ve akabinde de arar.
-         Merhaba, ben … dershanesinin müdürü Memiş … Kimle görüşüyorum,
-         … efendim, nasılsınız,
-         Teşekkür ederim, kızınız yanımda, hemen kayıt işlemini başlatıyorum…
-         Eksik olmayın, çok teşekkürler efendim,
-         … Siz ne kadar ödeyebilirsiniz,
-         Ne, ne kadar, anlamadım beyefendi…
-         Dershanemizde kayıt ücreti 200-2200 Lira arasında ancak bizim Milli Eğitim, Valilik ve Belediye için kontejanımız var…
-         Biliyorum efendim, beni de Saim Bey size yönlendirdi, kendim gelmek isterdim bağışlayın ameliyatlıyım…
-         Çocuk söyledi efenim, çok geçmiş olsun
-         Teşekkür ederim,
-         Ödemeyi nasıl yapacaksınız, kartla mı ve ya…
-         Bakın beyefendi, ben ücret ödeyebilecek durumda olsam neden belediyeye ve ya şuraya buraya gideyim. Gelir pazarlık yapar anlaşırsak kayıt yapardım…
-         Öyle ma beyefendi, bizim kontejanımız sınırlı ve sosyal durumu iyi olmayan ailelerden 1000 Lira alıyoruz, Bu Milli Eğitimin belirlediği tarife. Yani bu sadece kırtasiye masrafı…
-         ???
-         Biz dershanemize 1500 Liradan daha aşağı hiç kayıt yaptırmadık, belki yapanlar vardır ama …
-         Anlıyorum beyefendi, benim maalesef 500 Lira bile ödeyebilecek durumum yok, Saim Beyle konuşup dönerim…
Öğrencisi velisi, bir kez daha Saim Beyi arar. Aralarında şu minvalde bir konuşma geçer:
-         Merhaba Saim Bey,
-         Merhaba, buyurun,
-         Saim Bey biz sizin belirttiğiniz dershaneye gittik, sizi aradı mı bilmiyorum ama…
-         Yok, aramadı, nedir konu…
-         Efenim bahsettiğiniz dershane 1000 Lira ücret talep etti,
-         Bizim gönderdiğimizi söylemediniz mi?
-         Söyledik efenim, Belediye ve diğer sosyal kuruluşların gönderdiği öğrencilerden 1000 alarak kayıt yapabiliyorlarmış…
-         Bak bunu bende bilmiyordum…
-         ?!
-         Yani bizim para ödeme bir durumumuz söz konusu değil, bize intikal eden öğrencileri biz sadece oraya gönderebiliyoruz….
**
Benim kafama takılan şu; bu 600 öğrenci velisi Belediyeden dershane hizmetini böyle mi alıyor. Sosyal Belediyecilik bir dershaneye müşteri kazandırmak mı?
Öğrenci velisi cebine parasını koyup dershaneye gitmekten aciz mi?
Kaba bir söylemle “dershaneyi belediyenin gözü ile mi görüyoruz”…
Pek ala gidip doğrudan dershane idarecisine durumunu anlatabilir ve uygun bir meblağda anlaşılabilirdi. Belediyenin “referans” olmasının ne anlamı kalıyor.
Çok güzel bir slogan “sosyal durumu uygun olmayan 600 öğrenciye Üniversiteye hazırlık için dershane hizmeti veriyoruz” demek…
 “Azrail oğlan dağıtıyormuş, demişler de, elimdekini almasın da”  diye bir söz var. Vazgeçtik “özürlü” vatandaşa vereceğiniz hizmetten, eğitim simsarlarının kucağına bari itmeyin…
İnsanların onuruyla gururuyla da bu kadar oynamayın.
Bir öğrenci velisi,
Hele ki kız öğrenci babası ve hele ki özürlü bir insansa söz konusu olan AYIPTIR, GÜNAHTIR, YAZIKTIR…
**
Şimdi anlıyorum “EĞİTİM HAKKI ENGELLENEMEZ, PARASIZ EĞİTİM İSTİYORUZ” diye feryat eden kız çocuklarını…
Bir teşekkür
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Eğitim ve Araştırma hastanesi Başhekimliğine ve çalışanlarına güler yüzlü hizmet anlayışı ile hastalara yaklaşımını ve başta destek masası olmak üzere hasta ve hasta yakınlarına verdikleri hizmetin devamı dileklerimle sonsuz sayısız teşekkürler…
Bir hatırlatma
2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu, belediyelerin özürlüler için sunacakları hizmetleri tanımlamıştır.
 
“2005 tarihli 5378 sayılı Kanun özürlülerin erişebilirliğinin sağlanması konusunu daha ayrıntılı biçimde hükme bağlayarak, bunların yerine getirilmesi için süre belirlemiştir. Böylece, kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapı ile toplu taşıma hizmet ve taşıtlarının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirileceği hükme bağlanmıştır”.
Yukarıdaki yasa ile bir takvim benimsenmiş. Kısa, orta ve uzun vade. Bırakın kısayı ortayı, uzun vadenin sonuna yaklaşıyoruz…
İlimizdeki kamu kurum ve kuruluşları henüz hiçbir çalışma içinde değil, neden?
Bir kısım kurumlar eksikliklerini hızla düzenlerken diğerlerinin kılını kıpırdatmamasının sebebi nedir?
 Yasanın “bağlayıcı” olmadığını düşünüyorlar ve ya yaptırım yok diye mi savsaklanıyor.
ÖZÜRLÜ İNSANLARIMIZIN DA EĞİTİM VE SOSYAL YAŞAM HAKKI YOK MU?
DİYELİM ONLAR ÖZÜRLÜ; YA SİZ NE ZAMAN KAFANIZDAKİ ENGELLERDEN KURTULACAKSINIZ!
**
Bugün bende Fatih Altaylı gibi sorayım:
Ne zaman adam oluruz?
Özürlü insanımızda en az özürsüzler kadar değer verdiğimizde!
**
Kalın sağlıcakla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder