15 Aralık 2011 Perşembe

Kardeşliğimizin Kanıtı, Van Depremi

Şehit haberleri ile yanan yüreklerimize başka bir yürek yangını daha eklendi, Van Depremi. Acı, acıyı, su sancıyı keser derler. Türkiye yekvücut oldu, Van'a odaklandı. Acıların paylaşınca azalacağı bilinciyle Van'daki kardeşlerinin acısına ortak oldu.
Çok değil daha birkaç gün önce nerede ise "iç savaş" tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştık. Provokatörler boş durmuyor kardeşliğimize adeta dinamit koyuyorlardı. Her iki tarafında fanatik kesimleri "şuursuzca" eylemler geliştiriyordu. Ne hazindir ki millet olarak yüzyıllardır belki de bir akıl tutulması yaşıyoruz. Olanlardan hiç ders almıyoruz.
Türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra ne hikmetse kardeşlik hukuku tesis edilememiş, kalkışmalar, ayaklanmalar ve hatta iç çatışma noktasına kadar gelmişiz. Bir zaman, sağ-sol, bir zaman adına Alevi-Sünni demişiz. Bakıyoruz yine, oynadığımız o eski oyunlar sahneleniyor bu sefer de Türk-Kürt çatışması denenmeye çalışılıyor. İlahi adaletin tecellisi bu olsa gerek ki "aklınızı başınıza alın, siz kardeşsiniz" der gibi bir olayla yeniden kardeş olduğumuzun bilincine varıyoruz.
**
Peki, ama biz, nasıl bu kadar "ahmak" bir toplum olduk. Yaşananları biz yaşamadık mı, yoksa bütün bu olanlar bir halüsinasyon mu?
Bu topraklar biliyoruz ki deprem kuşağı, yaklaşık her on yılda birde büyük bir depremle karşı karşıyayız. Son yıllarda yaşadığımız deprem daha sıcaklığını koruyor. 17 Ağustos'ta Adapazarı'ndaydım, o mahşeri yaşamış bir kardeşiniz olarak sizlere görebildiğim bazı eksikleri ve üzerinde düşünmemiz için mümkünse bir ayna tutmaya çalışacağım.
Marmara depreminde Devletimiz (o günkü hükümet ) iyi bir sınav verememiştir. İsrail geldi, Yunanistan geldi, Türkiye'den AKUT geldi de hükümetimiz gelmedi, gelemedi. Geldiğinde iş işten çoktan geçmişti. Devletimiz ancak üç gün sonra geldi...
Arama kurtarmanın ne kadar hayati bir organizasyon olduğunu o zaman anladık. Depreme dayanaklı evlerin ve deprem sigortasının da ne kadar hayati öneme sahip olduğunun farkına vardık. Kızılay'ın elinde onca imkâna rağmen organizasyon eksikliğinden yaptığı yardımlar haklı olarak sorgulanır olmuştu.
O günden sonra başta Belediyeler ve gönüllü kuruluşlar ve jandarmada Arama kurtarma birlikleri oluşturulmaya başladı. Deprem sigortası zorunlu hale getirildi. Depremzedelerin yaralarını sarmak için "özel iletişim" vergisi adı altında Deprem Vergisi hayata geçirildi. Bir yıl sonra yaralarımızı saracaktık ve sonra bu vergi kaldırılacaktı(!)...
Kızılay halkın tepkisi üzerine kendisine çeki düzen verdi. Toplu bir iyileştirmeye gidildi, ünü yurtdışına kadar haklı olarak yayıldı. Afganistan'da deprem oldu, Kızılay oradaydı. Somali'de yine hazır bulundu ve daha onlarca bölgede hizmet veriyor. 17 Ağustos'ta sınıfta kalan Kızılay, dersine iyi çalışarak sınıfı geçmekle kalmadı halkımızın da gözünde yeniden teveccühe mazhar oldu.
Belediyeler binalara ruhsat verirken zemin etüdü yapılması ve zorunlu deprem sigortası gibi bir dizi kıstasları göz önünde bulunduruyor. Kaçak yapılaşmanın önüne geçiliyor, önceden yapılan binaların depreme dayanaklılıkları test ediliyor. Sakıncalı olanlar yıkılıyor, güçlendirilecek olanlar yeniden elden geçiriliyor.
Yine o yıllarda hayati öneme sahip acil ihtiyaçların neler olduğunun bile henüz farkında değildik. Van depreminde sosyal paylaşım sitelerinde acil ihtiyaçları hemen herkes sıralıyordu. Bir şeyler yapmak ve ya yapabilmek için illa görevli olmakta gerekmediğinin en güzel örneği sergileniyordu. Kimileri yeni kampanya başlatıyor, kimileri yardım kuruluşlarına insanları kanalize ediyordu.
**
17 Ağustosta sınıfta kalan devletin kurumları bu sefer tam zamanında oradaydı. Başbakan toplantısını bırakıp Van'a gitti. Sivil toplum örgütleri hemen harekete geçti. Siyasi parti temsilcileri vakit geçirmeden olay yerindeydi.
Marmara depreminin "günah keçisi" olan Veli Göçer geçtiğimiz aylarda tahliye edildi. Marmara depreminin bütün günahını ne yazık ki sadece Veli Göçer çekmiştir. Umarız ve dileriz yeni bir Veli Göçer bulma yanlışlığını burada yaşamayız. Varsa kusurlu olan kurum ve kuruluşlar hepsi hesabını vermeli, verebilmelidir.
Her ilde mutlaka ve hazır kıta şekilde Arama Kurtarma birimleri oluşturulmalıdır. Yardımların tek elden ve organize olarak oluşturulmasının kaçınılmaz olduğu görülüyor. Toplanan yardımların dağıtımı için profesyonel dağıtım birimlerine ihtiyaç var.
Açık Teşekkür
Başta Sayın Başbakanımıza ve Siyasi parti liderlerine,
Türk Kızılay kurumuna,
Asker ve polis tüm güvenlik birimlerine,
İHH ve Kimse Yok mu derneğine, adlarını sayamadığım diğer gönüllü kuruluşlara,
Belediyeciliğin ne olduğunu her fırsatta bize gösteren, Şişli Belediye Başkanı Sayın Mustafa Sarıgül'e ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı melih Gökçek'e,
Malatya Belediyemize ve yardıma koşan tüm diğer Belediyelere,
Sağlık Bakanlığı şahsında Tüm Hekim ve sağlık çalışanlarına,
Kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine,
Yurtdışından yardıma koşan yardımsever devletlere,
Adına Büyük Türk Milleti dediğimiz güzel ülkemin yardımsever Halklarına,
Basın ve yayın yoluyla kamu görevini yapan kurum ve kuruluşlara,
Sayısız sonsuz TEŞEKKÜR EDERİM, iyi ki varsınız...
Özel teşekkür
Her fırsatta eleştirmekten geri durmadığım Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli'ye,
Yine her fırsatta eleştirmekten geri durmadığım BDP lideri Selahattin Demirtaş'a vermiş oldukları demeçlerinde "birlik ve beraberliğe vurgu yaparak" barışçıl söylemlerinden dolayı hasetsen teşekkür ederim...
**
Acının dili, dini ve ırkı olmaz. Bu coğrafyada birlikte yaşıyoruz ve biz bir aileyiz. Ailemizden birine gelecek acıyı da tüm diğer aile fertleri birlik ve beraberlik içinde kardeşçe paylaşarak aşacağız. Başka acıların yaşanmaması dileğiyle depremde ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Milletimizin başı sağ olsun, büyük geçmiş olsun...
26 Ekim 2011 Çarşamba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder