15 Aralık 2011 Perşembe

Bu kan, sizi de bizi de boğacak

Bizler Demokrasi adına kişisel özgürlüklerinin önünün açılması, insan hakları, barış ve Demokrasiden bahsederken, Ankara'da Başkent'in göbeğinde bombalar patlıyor, günahsız, masum sivil insanlarımız hayatlarını kaybediyordu. Bir başka ilimizde gencecik kızlarımız yine hain terörün kurbanı oluyordu.
Tüm bunlar ne zaman oluyordu? Tam da MİT - PKK görüşmelerinin kayıtları internete düştüğü sırada; üstelik Kredi Derecelendirme Kurulu'nun "iyi yoldasınız" dediği ve Kredi notumuzu yükselttiği sırada. Mavi Marmara olayının "krize" dönüştüğü, İsrail ile bağları koparma noktasına geldiğimiz bir sırada. Can ciğer kuzu sarması iken birden bire "tu kaka" yaptığımız Beşar Esad'ın Ülkesi Suriye ile "savaşma noktasına" geldiğimiz bir sırada.
İsrail Yunanistan'ın Girit adasından ÜS talep ediyor, Güney Kıbrıs Rum kesimi İsrail'le ortak petrol aramaya başlıyorken...
Bir diğer sınır komşumuz Rusya olası bir Suriye harekâtında müdahil olmak için savaş gemilerini Akdeniz'e indireceği sinyalini veriyorken...
Meclis açıldıktan sonra anayasa çalışmalarına hız verilecek ve Demokratik ve insan haklarına dayalı, 12 Eylül'ün izlerinin silindiği yeni bir anayasadan söz ediliyorken...
Ortadoğu'da gelişen olayların dalga, dalga tüm bölgeye yayıldığı Demokratik adımların atılması noktasına doğru gidildiği; Libya'dan sonra, Suriye'nin de halkın sesine kayıtsız kalamayacağı günler yaklaşıyorken...
Türkiye bu coğrafyada "rol-model" durumuna gelmişken, Ekonomik başarısını siyasal ve Demokratik inkılâplarla sürdüreceği gün gibi ortada iken...
Sözüm ona Kürt halkının siyasi ve meşru talepleri için silah kullandığını iddia eden "psikopat" bir örgüt. Yıllardır döktüğü kan yetmezmiş gibi, yıllardır silahla bir yere varılmış, sonuç alınmış gibi bıkmadan usanmadan kan dökmeye devam ediyor.
Döktüğü kanlar savaşarak meşru zeminde olsa, savaş bu elbette kan olacak dersin, kaldı ki savaşın da kendi içinde bir hukuku var. Savaşta savunmasız masum halka silah çekilmez. Günahsız çocuklar kadınlar öldürülmez. Eğitim kurumlarına, ibadethanelere ve sağlık kuruluşlarına bomba atılmaz.

Kürt kardeşim samimi isen sokağa çık!

Eğer Kürt halkı, bu ülkede eşit şartlarda ve bizimle birlikte bu ülkede yaşamak istiyorlarsa seslerini yükseltmek zorundadır. Terör en çok ta kendilerine zarar veriyor, bunu anlamalı ve terörü telin etmeliler.
Öğrencisi, öğretmeni, ev hanımı, kızı kızanı ve çoluk çocuğuyla sokaklara dökülmeli ve en gür sesleriyle savaşa hayır diye haykırmalıdır...
PKK yöneticileri de, eğer hala barıştan söz ediyorlarsa, ki ediyorlar. O halde gereğini yapmalılar. Örgütün kayıtsız ve şartsız silahı bıraktığını deklare etmeliler. Bağımsız bir devletin Koordinatörlüğünde Kuzey Irakta oluşturulacak bir kampta silahlarını teslim etmeli ve koşulsuz bir affın önü açılmalıdır. Teröre karışan ve ya karışmayan bütün silahlı güçleri kapsayan geniş bir afla dileyene yeni bir kimlik, dileyene de başka bir ülkeye mülteci olarak gidebilmeleri yönünde adımlar atılmalı.
PKK nın taşeron örgütlenmesi ve derin yapıları da keza aynı şekilde meşru zemine çekilmelidir. Hem KCK hem de TAK gibi PKK nın tali örgütlenmeleri de derhal lağvedilmelidir.
Bugün gelinen noktaya baktığımızda Türk milletinin buna hazır ve barış yönünde atılacak her adımı destekleyeceğini kabul etmemiz lazım. Bunu geçtiğimiz günlerde servis edilen kasetler sonrası kamuoyunun tepkisinden anlayabiliriz. İçimizde en radikal olanların bile bu durumu serinkanlı ve olması gerektiği gibi karşılaması bunun göstergesidir.
Yukarıda değindiğimiz gibi eğer Kürt halkı barış istiyorsa ve bunda samimi ise gereğini hemen ve vakit geçirmeden yapmalıdır. Sivil toplum örgütleri önderliğinde topluca ve her şehirde eş zamanlı bir eylemle seslerini yükseltmelidir. Tüm bunlar yapılamıyorsa kan akmaya devam etmekle kalmayıp korkarım ki bir iç savaşla Türk -Kürt çatışması noktasına gidileecektir.
BDP, Kürt halkının sesi ve tercümanı olmaya aday ise derhal Meclisteki yerini alıp, Kürt halkının siyasi taleplerinin silahla çözülmeyeceği noktasında kararlılığını göstermesi için PKK ya çağrıda bulunup silahı bırakmaya ve meşru zeminde siyaseten bu işlerin çözüleceğinin mesajını vermelidir. Artık Federasyonu bile konuşabiliyor olmamız da bize gösteriyor ki bu iş ilânihaye çözümsüz kalmayacak, çözümü kendi içinden ve siyasi irade ile olacaktır.

Etrafımıza bir bakar mısınız Allah aşkına?

Komşularımızın nerede ise tamamına yakını ile sorunumuz var. Olası bir savaşta kaç yerden cephe açılacağını görüyorsunuz. Doğuda Ermenistan, Rusya, Batıda Yunanistan ve ona bağlı olarak tüm Avrupa, Akdeniz'de Güney Kıbrıs İsrail birlikteliği. Güneyden Şam yönetimi ve hamisi Rusya, Kuzey Kürdistan yönetimi de keza öyle. İran ise Füze kalkanı projesi nedeni ile herhalde dostane bir tavır almayacaktır. Böyle bir durumdaysa Kandil Doğuyu kana bulamakla kalmayıp, şehirlerde de bombalama eylemine girişecektir kuşkusuz.
Kurtuluş savaşında Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle yan yana, omuz omuza bu ülkeyi savunduk. Şimdi aynı Kürtler bizi içeriden ve en zayıf noktamızdan kalleşçe vuruyor. Kimse kusura bakmasın Kürt vatandaşları terörü istemiyor filan demeye kalkmasın. Durum ne yazık ki böyle, böyle olmadığını söylüyorsanız gereğini yapın.

Ey Kürt kardeşim!

Dün yedi düvelle çarpışırken yanımızdaydın. Bu ülkede seninde, benimde, onların da dedelerinin emeği ve kanı var. Bu ülke bizim ve başka bir ülkemiz yok. Ne siz bu coğrafyadan gidersiniz ne de biz. Göbeğimiz beraber kesilmiş, biz bir arada kardeş gibi yaşamaya mecburuz. İç içe bir toplum olmuşuz, aynı kültürden besleniyor, aynı türküleri söylüyoruz. Sevincimiz bir tasamız da bir idi, bir olmaya devam etmeli, birlikte dün olduğu gibi ilelebet de barış içinde yaşayabilmenin yollarını aramalıyız.
Bu kirli savaşın durması sana bağlı. Biz Türklerden önce siz Kürtler sesinizi yükselttiğinizde bu ülkeye barış gelecek.
Bu kan her ne kadar bizi boğuyor görünse de, sizi de boğacaktır...
25 Eylül 2011 Pazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder