15 Aralık 2011 Perşembe

Her depremde bir daha ve yeniden hatırladıklarımız

Şehit cenazeleri, Van Depremi derken Cumhuriyet Bayramı tartışmalarının ardından haftayı noktaladık. 
Deprem Şehitleri, Cumhuriyet Bayramı tartışmaları da Van'ı unutturdu. Bir önceki yazımızda acılardan ve yaşananlardan ders almadığımızdan yola çıkarak geçmişte yaşadığımız deprem örneğini gündeme getirmiş ve "17 Ağustos'un faturası Veli Göçer'e kesildi" demiştik. Ve devamında da inşallah Van'ın günahlarını sırtlanacak yeni bir Veli Göçer bulunmaz diyerek temennimizi belirtmiştik.
Aradan henüz birkaç gün geçmişti ki yanılmadığımızı anladık. Van'ın "günah keçisi" bulunmuştu. Medya günlerce konuyu ısıtıp, ısıtıp önümüze koydu. Salih Ölmez isimli müteahhit, yıkılan tüm binaların sorumlusu gibi kamuoyuna lanse edildi. Üstelik villasının önünde çifter, çifter Kızılay çadırı kurmuş olduğundan tutunda arabasının rengi ve modeli çarşaf, çarşaf gazeteleri süsledi.
Bir Allahın kulu da çıkıp demedi ki Van'da yıkılan binaların hepsinin mi müteahhidi Salih Ölmez? Hayır. 
Peki ya Erciş? Orayı da mı Salih Ölmez yaptı, elbette hayır.
Nedir o halde; yıkılan Sevgi evlerinin müteahhidi olduğu söyleniyor. 
Buna da tamam diyelim. Peki, adamcağız çıktı açık yüreklilikle Tayfun Talipoğlu'na olanı biteni açıkladı...
Salih Ölmezde herkes gibi deprem mağduru, Kızılay'dan aldığı iki çadırda toplam altı aile kaldığını söylüyor. Bir şey daha söylüyor, diyor ki "Biz 14-15 kişi toplandık bu binayı yaptık, ben binanın müteahhidi değilim. Ben malzeme işiyle değil işçilikle ilgilendim". Ne hikmetse basın adama kara çaldı ve açıklamalarına gelince es geçti, duymazdan geldi. 
Ha, şunu diyebilirsiniz, "kardeşim evi yıkılan, garip gurabalar var, iki çadırı paranla alsan n'olurdu" bunu diyebilirsiniz. Fakat siz kalkıp ta tüm bir bölgenin topyekûn ceremesini bir kişinin üstüne atmaya kalkarsanız bu Ahlaka da, insafa da insanlığa da sığmaz.
Gelelim ilimize, bildiğiniz gibi İlimizde deprem kuşağında bulunuyor. Merkez, Battalgazi, Doğanşehir, Doğanyol, Pütürge ve Yeşilyurt ilçelerimiz Birinci dereceden deprem kuşağı. Diğer ilçelerimiz ise ikinci ve üçüncü dereceden deprem riski taşıyor.
Dün bir televizyon kanalında ünlü müteahhit (Ağaoğlu şirketler gurubu başkanı)Ali Ağaoğlu'nun açıklamaları vardı. 2000'li yıllardan önce inşaa edilen neredeyse tüm binaların kötü malzemeyle inşaa edildiğini anlatan Ağaoğlu, 1998'den önce İstanbul'da inşaa edilen binaların çoğunun Van depreminde yerle bir olan binalardan daha kötü olduğunu iddia etti.
Ağaoğlu gelişen teknik ve teknolojiye vurgu yaptı, o yıllarda malzeme yoktu, kullanabileceğimiz malzemeler kötüydü dedi. İnşatlarda kullanmak üzere demir çelik almak için Ereğli Demir Çelik tesislerine gidip sıraya giriyorduk, beş altı aydan önce sıra gelmezdi diyor. Devamında da malzeme olmayınca inşaatın bitmesi için merdiven altı dediğimiz aracılardan dökme kalitesiz demir alınır ve kullanılırdı diyor. Ayrıca hazır beton işletmelerinin bu kadar yaygın olmadığını beton dökmek için işçiler elle harcı karardı, inşaatın başında dursak bile yeterince karılıp karılmadığını kontrol edemezdik diyor.
Ali Ağaoğlu'nun söyledikleri aslında bizlerin hepimizin bildiği ve yakından şahit olduğu benzer ifadelerdi. Aynı konuda İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper'de daha korkunç bir şey söyledi. Alper Türkiye'deki binaların 1975 deprem mevzuatına bile uygun olmadığını iddia etti.
Konuşmacılar 2000 yılında (17 Ağustos depremini müteakip) çıkarılan kanunla yapılara denetim getirildiğinin altını çiziyorlardı. Binaların yapımında inşaatın her kademesinin kontrol altında denetimlere tabi olarak sürdürüldüğünü belirtiyorlar.
Buradan anladıklarımız kısaca şu, 2000 yılından önce yapılan binaların neredeyse tamamı depremde risk taşıyo
r. Belediyelerin vakit geçirmeden bu tür çalışmaları hızlandırarak "riskli" binaları tespit etmeleri ve mümkünse de yıktırmaları en doğru bir davranış olacaktır.
Belediye Başkanımız Ahmet Çakır Malatya'da yaklaşık 120 bin konut olduğunu ve "Malatya Belediyesi olarak, daha önceden risk oluşturan binaların tespiti ile ilgili çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyordu. Son iki yıl içerisinde 117 yapının dayanıksız olduğunu tespit ederek yıkım kararı aldık ve bunların 100'e yakınını yıktık. Geri kalanının yıkımı için de işlemler devam ediyor. 1999-2010 yılları arasındaki 11 yıllık sürede ise yıkılan yapı sayısı 21" dedi. Malatya'daki bütün yapıların depreme dayanıklılığını tespit etmek için 2 ay kadar önce bir ihale yaptıklarını, ancak ihaleye taliplinin çıkmadığını söyleyen Çakır, "yapıların dayanıklılık tespitlerinin yapılması için gerekli cihazların alınarak müstakil bir birim kurma çalışmalarının da sürdüğünü "belirtti.
Başkan'ın açıklamalarından da anladığımız maalesef İlimizde henüz yeterli bir çalışma yapılmadığıdır. Kendi ifadelerinden bunu anlıyoruz, demek ki 1999 depreminin üzerinden 12 yıl geçmiş ve Başkan henüz 2 ay kadar önce binaların denetimi yapılması için ihale yapmış. 
Ya hu buna ne diyebiliriz el insaf demekten başka. 17 Ağustos'u görmüşüz, arkasında 12 Kasım 1999 Düzce depremine şahit olmuşuz. Dinar depremini görmüş ve arkasından Simav ve nihayetinde Van-Erciş geçen süre 12 koca yıl. E günaydın sayın başkan bu çalışmanız karşısında heralde bizden şapka çıkarmamızı, alkışlamamızı beklemiyorsunuz. 
Başkan Çakır "İnşaat mühendisi sorumluluğundaki ekiplerimiz 2'şer aylık dilimler halinde bölgelerde incelemelerde bulunuyorlar. Hem kaçak ve kontrolsüz yapıları, hem de ruhsatlı yapıların uygunluk denetimini yapıyorlar. Son iki yıldır özellikle kaçak yapının üzerine son derece yoğun bir şekilde gittik ve bunu minimum seviyelere indirdik. Yapacağımız çalışmalarla kaçak yapılaşmayı ortadan kaldırmayı hedefliyoruz" diyor. 
Elbette buna lafımız yok, hedefleriniz doğru ve isabetli ancak çok geç değil mi Sayın Başkan. Sizinde ildiğiniz gibi birinci dereceden deprem kuşağındayız, olası bir depremde halimiz nice olur düşünsenize. Ne Van'a benzer, ne Marmara'ya. Bizim binalarımızın bir çoğu klasik yapı, vatandaş duvar örmeyi biliyorsa oğlunu kızını da amele olarak çalıştırıp önce barınayım diyerek, sonra hadi olmadı bir kat daha çıkayım diyerek üstünkörü yapılmış binalar. Mühendislik hizmeti alınarak, denetimlerin yerli yerinde olduğu Modern binalarımız elbette var ancak durum ne yazık ki böyle...
Yaşanan her depremin ardından kanunlar hatırlanır, düzenlemeler yapılır. Aşağıda 2000 yılında değiştirilerek yürürlüğüne konulan deprem yasası örneğini veriyorum. Bu yasa daha çok yapılan yardımların Sayıştay'ın denetimlerinden nasıl kaçırılacağının bir kılıfı adeta.
"17.8.1999 tarihinde Marmara Bölgesi ile Düzce'de meydana gelen deprem felaketleri, beraberinde pek çok problemin çözüm arayışlarını da gündeme getirmiştir. Bunlardan belki de en önemlileri hasarların tespiti, giderilmesi ve alınacak tedbirler ve mali kaynaklarla ilgili olanlardır.
Bu amaçla 27.8.1999 tarih ve 4452 sayılı Yetki Kanunu çıkarılmış; Bu Kanunda 2.12.1999 tarih ve 4484 sayılı Kanunla değişiklik yapılmış ve en sonda 29.02.2000 tarih ve 4540 sayılı Kanunla geçerlilik süresi dört ay uzatılmıştır".
A-576 Sayılı KHK!nın Öngördüğü Denetim Modeli 
"Bakanlar Kurulu tarafından 14.9.1999 tarihinde kararlaştırılan ve 23.9.1999 tarih ve 23825 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 576 sayılı KHK'nın 1'inci maddesinde özetle, deprem için toplanan iç ve dış yardımların Kriz Koordinasyon Kurulu kararı ile öncelikle depremden zarar görenlerin iaşe, giyinme, barınma, çadır ve diğer her türlü gereksinimlerinin karşılanması için bu işlerde görevli bulunan veya görevlendirilecek kuruluşlara; geçici ve daimi iskân amacıyla konut yapımında kullanılmak üzere de Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ve Afetler Fonuna aktarılacağı ifade edilmiştir".
Yukarıdaki açıklamaların bir benzerini de paneller ve konferanslardan da görebiliriz. Her bir sunumun ardından istisnasız benzer konular konuşulur ve aşağıdaki örnekte olduğu gibi öneriler sıralanır.

"Tüm ülkemizde fay kırıkları tespit edilerek bu bölgelerde yapılaşmaya izin verilmemelidir.
Aktif fay hatları üzerindeki yerleşim alanlarında deprem senaryoları hazırlanmalıdır.
Kriz masaları oluşturulmalıdır.
Kaçak yapılaşmaya karşı etkin bir mücadele başlatılmalıdır.
Gerekli mevzuat çalışmaları ivedilikle sonuçlandırılmalıdır.
Topraklarının %94'ü aktif deprem kuşağında bulunan Türkiye, bu gerçeği göz ardı etmemelidir
". 
...
Ben sadece birkaç örnekle yetindim, yazmaya kalksam abartısız söyleyeyim kitap olurdu. Kısaca durum bu, haksız mıyım? E hadi görüşürüz...

http://www.twitter.com/medya_ilisuluk
02 Kasım 2011 Çarşamba

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder