15 Aralık 2011 Perşembe

3 Aralık Dünya Özürlüler Günümüz Kutlu Olsun


Bugün 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Günün anlam ve önemine binaen hemen her kurum ve kuruluşun ve Siyasi Parti liderlerinin, Milletvekillerinin ve Belediye Başkanlarının hatta ve hatta ilgili ilgisiz her kesimin “gurur okşayıcı, hamasi” nutuklarını görebilirsiniz.
Sanırsınız ki bu konuşmaları yapanlar birer gerçek kahraman. Toplumsal olaylara eğiliyor ve birer, birer sorunları çözüyorlar. Sadece senenin bu gününde konuşabilmek için önceki yıllardan hazırladıkları süslü, yaldızlı yazılarına günün tarihini düşerek sanki daha önce hiç söylenmemiş gibi bir daha ve yeniden medya karşısında arzı endam ediyorlar.
Bazıları bir Özürlü Derneğini ziyaret ediyor, yanlarına aldıkları bir özürlü kardeşimize yapmacık bir gülümseme ile karışık tebessümleri eşliğinde resim çektiriyorlar. Ellerine tutuşturdukları çiçekleri bile bu samimiyetsiz tavırlarından solmuş olduklarını göremiyorlar.
Bizim ülkemizde ne yazık ki her bir bayram, her bir önemli günün “cılkı” bu sayede yapılan sahte “nümayişlerden” çıkıyor. Yapmacık kutlama geleneği her önemli gün ve haftada tekrar edildiği için toplum tarafından kabul görmediği halde “sanki seviliyormuş” gibi davranılarak “mış” gibi yapılıyor. Toplumumuz sahte kutlamalara katılarak kendiside ister istemez “mış” gibi davranmak zorunda kalıyor. Kendisini adeta öyle davranmaya mecbur görüyor. Al birini vur ötekine misali “mış” gibi davranıp, “gibi” kadar yaşıyoruz…
İktidar sahibi bir milletvekili iseniz işiniz biraz daha kolay. Başlarsınız saymaya “Bu kapsamda 2006-2011 yıllarında toplam 2 milyar 970 milyon TL ödeme yapılmıştır.” Der ve devam edersiniz: “2011 yılı itibariyle bir kısım muhtaç, engelli ve yetimlerimizin her birine aylık 330,6 TL ödüyoruz” da dersiniz.
Engellilere bağlanan aylıkları “2 ila 3 kat oranında” artırdık da dersiniz, “İhtiyacı olan tüm engelli çocukların özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden ücretsiz yararlanmasını temin ettik. Özel eğitim sınıflarında eğitim gören engelli çocukların ulaşımlarını ücretsiz servislerle sağlıyoruz” da diyebilirsiniz.
Hızınızı alamayıp hatta daha da ileri giderek “Türkiye’de ilk defa görme engelli çocuklarımız ve gençlerimiz için kabartma (Braille) alfabe ile yüzlerce çeşit kitap üretildi ve dağıtıldı” der ve “Engelli işçi çalıştıran işverenlerin ödedikleri sigorta primlerinin tamamını Hazine’ce karşılıyoruz.” Diyebilirsiniz.
Kadın işçilerin erken emekliğini, İş-Kur’un düzenlediği meslek öğrenimini, kaldırım çalışmalarını ve kamu kurum ve kuruluşlarına ne kadar Özürlü Memur’u istihdam ettiğinizi sayıp dökerek “Özürlülerin sıkıntısı hiç yokmuş ve tamamının üstesinden gelinmiş” havası yaratırsınız.
Oysa biz sizinde yukarıda anlattıklarınızın aslında zaten olması gerekenler olduğunu ve yeni bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Yıllardan beri söylediğimiz ve hep üzerinde durduğumuz bu konuların sadece yasal düzenleme ile yerine getirilemeyeceğini gördük. Toplum olarak balık hafızasına sahip olduğumuzdan ne dünü, ne de bugünü göremiyoruz. Böyle olunca da geleceğe yönelik kaygılarımızda artmaya devam ediyor.
Özürlü bireylerin kaygılarının giderilmesi toplumsal bilinçle ve sorumluk alarak olur. Sırf kanunlarda yazmak soruna çözüm olmadığı gibi uygulamaya geçirilmeyen kanunların yasa kalabalığından öte bir anlamı da olmaz.
Diyelim ki muhalefet partisine mensup bir milletvekilisiniz, o zaman işiniz daha da kolay. Bu noktada bizlerinde üzerinde durduğu noktaları daha bir “yüksek sesle” siz söylersiniz.
Engelliler gününün senenin bir gününe sığmayacağını söyler “Türkiye 2007’de imzaladığı “Engelli Hakları Sözleşmesi”nin gerektirdiği hiçbir yükümlülüğü yerine getirememiştir” dersiniz.
Burada yeri gelmişken Engelli Hakları Sözleşmesi de neme-nem bir şey diyenler için,
Türkiye tarafından imzalanan, toplam 50 maddeden oluşan ve taraf olan devletlere, engellilere karşı ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve onların yaşam standartlarını yükseltmek gibi yükümlülükler getiren sözleşmenin tam metnine buraya tıklayarak ulaşabilir ve bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Dedik ya iktidar vekili “şu kadar özürlüyü işe aldık”, cevabını da bizim söylememize gerek bırakmadan yine başka bir vekil veriyor. Muhalefet milletvekili “Engelliler için kanunu çıkaran TBMM’de 5517 personel çalışıyor. Yasaya göre %3 yani 165 engelli çalıştırması gereken TBMM’nde sadece 51 engelli personel çalışıyor. Yani kendi çıkardığı yasayı uygulamayan meclis ile karşı karşıyayız.” Buyurun. Bunu ben demiyorum bir vekilimize bir başka vekilimiz diyor, karar sizin.
Sadece bu kadar mı? Değil elbette. Kamu kurum ve kuruluşlarının Özürlü ve Eski hükümlü çalıştırması için yasa açık seçik ortada. Kurumlarda bu kadroların ne kadarının dolu olduğunu Meclisimizde çalışan özürlü personel durumuna bakıp öğrenebiliriz. Diğer kurumlarda ne yazık ki Meclisimiz gibi sadece üçte biri oranında memuru çalıştırıyor ve engelli kardeşlerimiz günümüzde hala “vekil torpili” ile iş ve aş aramaya devam ediyor.
Sorunu sadece engellilere “maaş bağlayarak” çözme gayretinin boşa bir gayret ve özürlülerimizde haksızlık olduğunu söylemek isterim. Özürlü insanlarımız hak ettiklerinin karşılığını almak istiyorlar. Özürlü insanlarımız toplumun içinde olmak istiyor, çalışmak istiyor hiçbir kurumdan ve ya hükümetten “iaşe” istemiyor. Hiç çalışamaz durumdaki bir özürlünün elbette devlet tarafından desteklenmesi gerekir. Bu sosyal devlet olmanın gereği ve kuralıdır. Ancak siz çalışmak isteyen özürlünüzü istihdam etmek yerine maaş bağlayarak “asalak” bir şekilde yaşamak zorunda bırakmazsınız. Buna hakkınız yok, özürlü insanlarda diğer sağlıklı insanlar gibi kendi kazandıklarını alın terlerinin karşılığını hem kendilerine hem çocuklarına yedirmek isterler.
İlimizde yapılan olumlu çalışmaları görmezden gelerek Sayın Başkan’a haksızlık yapmak istemem. Eksikliklerinin olduğunu kendisi de biliyor ve bize de defalarca belirtti. Bu anlamda yaptığı güzel çalışmalarından ötürü kendisini kutlarım. Belki daha güzelini yapacak imkânları şimdilik kısıtlıdır. Dileğimiz bir an önce kendisinin de içine sineceği bir kenti hem halkımızın ve hem de tüm özürlülerimizin hizmetine sunma gayreti devam eder.
Bakınız devletimiz düzenleme yapıyor, kanun çıkarıyor, genelge gönderiyor ve hala yapılan eksikliklerin farkında olarak ilgili bakanlığa TALİMAT YAZIYOR.
Kamu kurum ve kuruluşlarının belirlenen oranda özürlü çalıştırıp çalıştırmayacağı o kurum ve kuruluşun keyfiyetine bırakılıyor. “ Özürlü İşçi Veya Memur Çalıştırmamanın İşverene Getirdiği Bir Yaptırım Var mıdır?” şeklindeki bir soruya bakanlık:
 
Kamu ve özel sektör işverenlerinden sorumluluğunu yerine getirmeyenlerden her ay çalıştırmadığı her özürlü için belli bir miktar para cezası kesilmektedir. Özürlü memur çalıştırmamanın herhangi bir müeyyidesi bulunmamaktadır.” Şeklinde cevap veriyor.
Yani kendisinin çıkardığı bu kanunun hiçbir yaptırımın olmadığını yine kendisi belirtiyor. Deniyor ki “Kamu ve özel sektör işverenlerinden sorumluluğunu yerine getirmeyenlerden her ay çalıştırmadığı her özürlü için belli bir miktar para cezası kesilmektedir”. Bugüne kadar hangi kurum ve kuruluşa ne kadar ceza kesilmiştir cevabı yok. Kesiliyorsa kesilen cezanın miktarı o kurumları “özürlü personel” çalıştırmamaya teşvik edecek miktarda cüzi bir meblağ olmalı. Değilse neden tüm kurum ve kuruluşlar ısrarla ve inatla hala özürlü kadrolarını boş tutuyorlar.
Gelelim şimdi bugüne
Ülkemizde özürlü sayısı dokuz milyonu aşmış durumdadır. Sağlık Bakanlığının 2002 yılında yaptığı araştırmada bu sayı sekiz buçuk milyon olarak görülüyor.
İki binli yıllardan sonra özürlü istihdamı ve özürlülere yönelik maaş vb. sosyal projelere ve istatistiklere BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ. 
Defalarca çeşitli platformlarda dile getirdik, feveran ettik yinede sesimizi duyan olmadı duyuramadık. Şimdi sıkı durun,
Engelliler Devlet ve Belediyelere Tazminat Davası Açmaya Hazırlanıyor!
Evet, yanlış okumadınız, dedik ya yazdık çizdik söyledik. Şimdi kala, kala elimizde “Yargı Yolu” kaldı. Ülkemizdeki sivil toplum örgütlerinin ve sizlerinde desteğiyle konuyu yargıya taşıyacağız ve haklarımızı talep edeceğiz.
Bu konuda Türkiye Engelli dernekleri ve federasyonları ve bağlı bulundukları dernekler aracılığı ile bir platform oluşturulmaya başlandı. Girişimimize destek verecek hukukçuların ve avukatların varlığına da inanıyoruz.
Konuya ilişkin ilk açıklamayı geçen yıl Dolunay Derneği Başkan Yardımcısı Engelliler Birim Başkanı Faruk Ocak yapmıştı. Yerel yönetimlerle kamu kurumlarının hizmet ve binalarını engellilere uygun hale getirmesi için tanınan sürenin 2012 Temmuzda sona ereceğini hatırlatan Ocak “Engellilerin de sağlıklı insanlar gibi kendilerine sunulan hizmetlerden yararlanabilmesi ve evlerinden çıkabilmesi için 2005 yılında özürlüler yasasının yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın başta yerel yönetimler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına bazı yükümlülükler getirmiştir, yol, yaya geçidi, binalar, toplu taşıma gibi kamusal hizmetlerin engelliler için erişilebilir duruma getirilmesi gibi yükümlülükler için sürenin gelecek yıl Temmuz ayında sona erecektir. Bu sürenin dolmasına bir yıldan biraz fazla zaman kalmasına karşın henüz yerel yönetimler ve kamu kurumlarının konuyla ilgili çalışma yapmadığını, gerçekleştirilen birtakım çalışmaların da yetersiz kalmasından dolayı son defa uyarıda bulunmak istedik” şeklinde konuştu.
Başkanın açıklamaları bununla sınırlı değildi. Bir kez daha konuyu buraya taşıyacağım müsaadenizle.
“Kurumlar, belediyeler sanki zamanın geçtiğinin farkında değiller. Hala bu konuyu ele almamalarına şaşırıyorum. Hâlbuki bu süre 2012 Temmuz'da bitiyor. Ondan sonra sivil toplum kuruluşları ve özürlüler devlet aleyhine, belediyeler aleyhine tazminat davaları açabilecekler.
 
Gönül isterdi ki sorumluluğu olan tüm kurum ve kuruluşlar engellilere yönelik düzenlemeleri standartlara uygun bir şekilde zamanında yerine getirsin. Engelli vatandaşlar da hayatlarını kolaylaştıran bu hizmetlerden gönüllerince yararlansın. Ama durumun ciddiyetinin farkında olmayan kurum ve kuruluşlarla yerel yönetimlerin bu tür hizmetleri hala yapmaya başlamaması biz engellilerin gelecek yıl zengin olmalarını sağlayacak gibi görünüyor. Engelliler 2012 Temmuz ayını bekleyin sizlere zengin olmanın yolu açılacaktır.
 
Birçok belediyenin engellilere yönelik düzenlemeler yapmasına rağmen standartlara uymamaktadır, ''Yaptığınız rampanın eğiminin bir standardı var. Eğim oranının en fazla yüzde 10 olması gerekiyor. Ama bir bakıyorsunuz yüzde 30, yüzde 40 eğimle, standarda uymayan bir şekilde rampalar yapılıyor. Ya da asansör yapıyorsunuz, ama tekerlekli sandalyeli bir insan giremiyor. Standartları olmayan bu tür hizmetlerin yapılmasının da hiçbir anlamı yok'' demişti.
Aradan bir yıl geçti ve hala bizde aynı şeyleri tekrar edip duruyoruz. İlimizdeki kurumların durumu içler acısı. Belediyemizin yaptığı çalışmanın onda birini bile yapmamalarının nedeni nedir. Neden işler son ana bırakılır, “ödeneğimiz yok” bahanesi mazeret olabilir mi?
Okullarımızın hiç birinde standartlara uygun ne rampa ne de asansör mevcut. Adını vereyim dilerseniz. İstasyon kavşağında yeni yapılan okulumuz İMB Kız Meslek Lisesi örneğin. Bina yeni, dışarıdan bakılınca pırıl, pırıl bir okul... Üstelik sözüm ona güya asansörü de var. Çalışamaz durumda ve ya çalıştırılamaz halde bir asansör. İçerisine tekerlekli bir aracın sığmayacağı standart dışı bir asansör, gidin bakın ve kendi gözlerinizle görün.
Sırf mevzuata uydurma yönünde zorlamayla yapıldığı her halinden belli. Peki bunu yapan müteahhit asansör standardının ne olması gerektiğini bilmiyor mu? Diyelim o bilmiyor, peki siz nasıl o binayı teslim aldınız. Sizin de mi elinizde standartların nasıl olması gerektiği bilgisi yok. E hadi olmasın, o zaman neden milleti kandırıyorsunuz, engelsiz bir okul böyle mi olmalı. Madem kullanım dışı olacaksa, engelli bir öğrenci faydalanmayacaksa ve ya engelli bir öğrenci velisi okula giremeyecekse neden boş yere milli servetimizin heba olmasına göz yumarak ne akla hizmet onu oraya yaptınız.
Yukarıdaki sadece bir örnekti. Diğer okullarda maalesef oda yok. Ne asansör, ne engelli rampası ne şu, ne bu… Yok, hiç yok. Çünkü o okula sadece engelsiz insanların gitmesi düşünülmüş. Engelli insanlara yaşam hakkı ne sokakta, ne okulda ne de hayatın başka bir alanında tanınmıyor. Bilinçaltımıza böyle işlemiz. Sanki hepimizin elinde senedi, sepeti, belgesi var. Ömrübillah özürlü olamaz ve olmayacak. Bilmelisiniz ki her sağlıklı bir insan aslında potansiyel bir özürlü adayıdır.
Bakın sevgili dostlar,
İlimiz kırsal bir il, yani ilimizde her insan bir bakıma amelilik yapabilir. Birçoğumuzun bağı bahçesi de var. Şükür elimiz kalemde kürekte tutar. Sokaktan rastgele iki insan çevirip deseniz ki “kardeşim şuraya bir rampa lazım” sizi temin ederim ki seve, seve yapmaya koyulur ve üstelik ücret bile talep etmez bizim insanımız. Yeter ki önüne iki torba çimento, birkaç kürek kum getirin ne yapar eder iki günde kullanılacak şekilde plansız, projesiz de olsa standartlara yakın ölçekte yapar, eder, tasarlar. Dedik ya yapmak için önce niyet lazım, yapmaya niyetiniz yoksa ne standart ne yasa sizin gibi “eblehlere” kâfi gelmez.
Bir örnek daha vereyim, güzel bir örnek olması hasebiyle bu çok önemli.
Geçen seçimde (refrandum) oy kullanmak için gittiğim bir okulun ne rampası ne de asansörü vardı. Yanımda bulunanların hepsi bir olsa, sokaktan da on kişi çağırsak yardımla bile okula girme ve oy kullanmamız mümkün olmazdı. Ya birisi sırtında birkaç kat taşıyacak, ya sedye ile üç beş kişi yukarı çıkarak. Oysa engelli bir insan kimseden yardım almayı düşünmez bile. Bunu kendisine yapılan en büyük ayıp olarak değerlendirir. Hem altında akülü sandalyesi var, ne diye hizmet talep etsin ki. Rampa ve ya asansör olsaydı çıkıp oyunu kullanacaktı.
Eşi üçüncü kata çıktı oyunu kullandı, kendisi eli boş döndü. İl seçim kurulu müdürünü telefonda aradı, durumu bir kez de ona izah etti. Başkanın “maalesef bir şey yapabilmemiz söz konusu değil. Mevzuata göre oy kullanabilmek için belirlenen sandığın yanına kadar gitmiş olmalısın” şeklinde açıklaması üzerine “peki şikâyet hakkım yok mu” dedi.
Var, “edebilirsiniz elbette ama okulu mahkemeye verebilirsiniz, seçim kurulunu değil” diyerek konuya açıklık getirdi. Vatandaş çaresiz eve döndü. Bir kez daha yasaya baktı, okudu, okudu…
Yasa kamu kurum ve kuruluşlara binaların özürlülerin durumuna uygun hale getirilmesi için “kısa, orta ve uzun vade” diye bir takvim belirlemişti. Yani henüz süre bitmemişti, bir şey çıkmayı açık olduğundan mahkeme yoluna gitmedi.
İçi kanadı, üzüldü. Anayasanın kendisine tanıdığı vatandaşlık hakkından biri olan seçme hakkı, yine bir anayasal kurumun yapamadığı, savsakladığı ve ya göz ardı ettiği uygulama eksikliğinden elinden alındı. (bu durum bile yapılanların anayasaya aykırı olduğunun delili sayılır)
Neyse efenim uzatmayayım güzel örnek diyecektim ya anlatayım:
Aynı vatandaş yeni bir seçime bu sefer İlimiz Mücelli Caddesindeki bir okulda oy kullanmaya gidiyor, Atatürk ilköğretim okulu. Okulun tadilatı henüz yapılmıştı, bahçeye girince rampayı fark etti ve hemen o yöne yöneldi Bu arada görevlilerde yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordular. Teşekkür etti birinci kattaki sandıkta oy kullanacağını söyledi. Görevliler “hiç önemli değil, nasılsa her kata asansörümüz var” dediklerinde yüzünde bir tebessüm belirdi. Gönül rahatlığı içinde girip oyunu kullandı, hiç kimseden yardım almadan tamamen bağımsız bir şekilde. Tam da olması gerektiği gibi, emeği geçenleri kutlarım. Demek ki istenilince oluyormuş.
Başbakanlığın çalışmalarına bakınca her şey düşünülmüş, onlara kısaca bakıp noktayı koyalım.
12.07.2006 tarihli ve 2006/18 sayılı Başbakanlık Genelgesi" ile 12 Temmuz 2006 Tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.İLGİLİ GENELGEYİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN.  
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Ulaşabilirlik Eylem Planı "12/11/2010 tarihli ve 27757 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. İlgili Eylem Planını okumak için tıklayın.
Genelge yönerge derken yapılanların eksikliği Başbakan tarafından da fark edilmiş olmalı ki bu seferde ilgili kuruma Talimat yazılmış. Görülen bu eksiklik “Konu Özürlüler İçin Gerekli Düzenlemelerin Gerçekleştirilmesi." İstenen talimatta şunlar yazıyor:
“Yapılı çevredeki uygulamaların standartlara uygun olmadığına değinilerek yeni yapılaşma alanlarında veya yeniden düzenleme yapılan alanlarda ve kamu binalarının veya kamunun kullanımına tahsis edilmiş bulunan diğer yapılarda, mevzuata uygun şekilde düzenlemelerin yapılması için gereken önlemlerin alınması zorunluluğu talimatlandırılmıştır” deniliyordu.
Açıkça bir yasa çıkarıyoruz, yerine getiren yok deniliyor.İlgili Talimatı Okumak İçin Tıklayın
 
Sözün özü bir dizi yasa ve mevzuat çıktı. Standartlar belirlendi, bu standartlar:
v      TS 9111: Özürlü İnsanların İkamet Edeceği Binaların Düzenlenmesi Kuralları,
v      TS 12576: Şehir İçi Yollar- Özürlü ve Yaşlılar İçin Sokak, Cadde, Meydan ve Yollarda Yapısal Önlemlerin Tasarım Kuralları,
v      TS 12460: Şehir İçi Yollar- Raylı Taşıma Sistemleri Bölüm5: Özürlü ve Yaşlılar İçin Tesislerde Tasarım Kurallarıdır.
Yine özürlülere yönelik, İmar Kanunu, Özürlüler Kanunu,  Kat Mülkiyeti Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu ve İl Özel İdaresi Kanunları şeklinde uyulması gerekli usul ve esasları belirleyen kanunlar mevcuttur.
Bunlardan başka Sosyal Çevre düzenlemeleri, Açık Alanlar ve Binaların nasıl olması gerektiği noktasında gerekli broşürlere buradan ulaşabilirsiniz.
Daha ayrıntılı bilgi için Başbakanlık T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü internet sitesine bakabilirsiniz.
Bulunduğunuz bina ve ya Caddede Özürlülerin faydalanmasına yönelik araç otoparkı yoksa bulunduğunuz il-ilçenin Belediyesine bir dilekçe ile başvurabilirsiniz.
Belediye görevlileri söz konusu yeri inceleyerek “uygun bulunursa” tabelasını da dikip size bilgi vereceklerdir. Bina ve ya caddenin yanında park yapmaya uygun yer yok ise o zamanda yine kendileri bir yer belirleyip sizin durumunuzu çözeceklerdir.
Belediyelerden Park Yeri Talebi olanlar için örnek dilekçe
 
........ Belediyesi Başkanlığına
 
01.07.1993 tarih ve 21624 sayılı resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik de “Umumi bina ve bölge otoparkları ile genel otoparkların giriş-çıkış ve asansörlerine en yakın yerlerinde birden az olmamak şartıyla, her 20 park yerinden birinin özürlü işareti konularak özürlüler için ayrılması zorunludur.” İbaresi yer almaktadır. (EK 1)
Sakatlık oranı %...  olan biri (EK2) olarak özürlü plakalı aracımı (EK3) park etmekte sıkıntı yaşamaktayım. Bu konuyla ilgili mağduriyetimin bir an önce giderilmesini arz ve talep ederim.
 
Ad Soyad
TC kimlik no
Adres
Telefon
 
EK1: Otopark Yönetmeliği
EK2: Sağlık raporu fotokopisi
EK3: Özürlü aracı ruhsatın
 
Sevgili dostlar,
Bugünün anlam ve önemine binaen “yaldızlı, kallavi” yazılar döktürüp, içinizi ferahlatan şeylerden bahsedebilirdim. Bugün hiç değilse daha güzel bir haber-yazı ile karşınızda olabilirdim. Ne yazık ki ümitlerimiz tükeniyor, yasanın belirlediği sürenin sonuna geliyoruz.
Bu konuda yazdığım benzer iki yazımdan birisine BURADAN ve diğerine de BURADANulaşabilirsiniz. 
Özürlüsüne sahip çıkan bir toplumda ENGELSİZ BİR YAŞAM dileğiyle, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günümüz kutlu olsun, selam ve dua ile…
3 ARLIK 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder