15 Aralık 2011 Perşembe

Meclisin Şikeyle Sınavı


Çok garip bir ülkeyiz.

Neye ne zaman ve nasıl tepki vereceğimiz kestirilemiyor.

Olağanüstü bir dönemde bile görülmesi mümkün olmayan bir olay bizim ülkemizin en birincil gündemi olup çıkıveriyor.

Suriye’de olaylar durulmuyor. Bir şekilde duruma müdahil olmuşuz ve beklide bir savaşın eşiğindeyiz. Ajanslar yanı başımızdaki komşu ülkeden her gün onlarca ölüm haberlerini geçiyorlar. İran alenen savaş işaretlerini veriyor ve bölge yakında yeni bir cehenneme her an dönebilir.

PKK sorununu, Kıbrıs sorununu unuttuk. Rumlar AB dönem başkanlığına hazırlanıyor. Dış politikada işler daha “alengirli” bir hal alacak.

Rusya yeni bir döneme doğru gidiyor. Ermenistan ile ticaret ve sınır kapılarının açılması hiç gündemde yok. Rumlar doğalgaz ve Petrolu çıkarmaya başladı, yakında Avrupa’ya pazarlamaya da başlar. Komşumuz Yunanistan ekonomik darboğazda ve gelişmelere biz komşu olarak kayıtsız kalmayı sürdürüyoruz.

Libya’da yeni yönetim şekillenirken Türkiye ne yapıyor. Daha düne kadar yüzlerce müteahhidimiz ve binlerce işçimiz Libya’da iş yapıyordu. Onlarca milyon dolar alacağımızın üstüne Kaddafi’nin tasfiyesi için ödediğimiz yeni milyon dolarların akıbeti ne oldu. Yeni Libya’nın kuruluşundaki rolümüz ne, Türkiye’nin kazanımı ne oldu, ya da ne kaybettik ne kazandık…

Soru çok. Binlerce soru havada uçuşup dururken biz hafızamızı yitirmiş olarak hiç oralı bile olmuyoruz.

Van’da bir deprem yaşandı. Kışın gününe binlerce aile çaresiz, perişan bir şekilde çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Eksi on iki derecede kendilerini ısıtmaya çalışırken çıkan yangınlarla hayatlarını kaybedenleri unuttuk. Öğrenciler okulsuz, öğretmenler çaresiz ve veliler kaygılı.

Televizyonlar dizileri toplumu uyuşturmaya devam ediyor. Yarışma ve eğlence programından kafamızı kaldırıp sorunlarımızı göremiyoruz.

Sadece bunlar değil sorunlarımız, söylediklerimiz “devede kulak” kabilinden. Ancak gel görkü biz sorunların bu ve bunlarmış olduğunu sanıyormuşuz.

Oysa asıl derdimiz başkaymış. Asıl derdimiz şike yasası ve futbolmuş.

Sabahtan akşama varsa yoksa şike soruşturması. Şike yasasının yeniden meclisten geçip geçmeyeceği... Tutukluların tahliyesinin yolunu açıp, yargıyı işlevsiz bırakmak için yapıldığı izlenimini toplumda oluşturan bu sözüm on devasa sorun bütün sorunumuzu kadük bırakmaya yetti.

Hani demokrattınız, hani tutukluluk süreleri çok uzundu. Topum vicdanı kabul etmiyordu. Paşalar içeride, “paşa paşa” yatarken bir şey yok. Seçilmiş vekillerde yatabilir. Gazeteciler haydi, haydi yatabilir öyle mi?

Tamam, onlar yatabilir peki. Fakat:
Şikeciler yatamaz. Futbolcular ve yöneticiler yatamaz. Kulüp başkanları hiç yatamaz, bu mu? Söylemek istenilenin aslında bu olduğunu yapılanlara bakınca anlayabiliyoruz.

Sosyal medyaya bakıyoruz herkes hukukçu olmuş. Kimi cezanın çokluğundan kimi yasanın yerinde olduğundan dem vurup hepsinin konuştuğu ortak konuların bunlar olması sizce de garip değil mi?

Biride çıkıp demiyor ve ya diyemiyor “ya hu siz aklınız mı yitirdiniz, onca sorunumuz orta yerde duruyorken sizler neleri gündeminize alıyorsunuz?” tık yok.

Yazar-çizer takımı bunları yazıp gündemine alırken Siyasi partilerde de durum farklı değil. Siyasi partilerin hepsi her konuda hemfikir olmuş basmışlar altına imzayı ve imzamızın arkasındayız diye demeç veriyorlar.

Hemen hiçbir konuda hemfikir olmayan Dalton kardeşlerin banka soymaya gelince ortak noktada buluşmaları gibi siyasi partilerimiz de iş şike yasasına gelince ortak noktada buluşuverdiler.

Altı ay önce çıkardıkları bu kanunun “çağın ihtiyaçlarını” karşılamadığını ve eskidiği hükmüne varılarak elbirliği ile çözüldü.

Yani şike yasasıyla meclis “şike” yaptı. Demek ki partilerde şike yapabiliyormuş.

Oysa bu meclisin yapması gereken onlarca ivedi işleri yok muydu?

Millet bu Meclisten yeni anayasa bekliyordu. Demokratikleşme yolunda adım atmaları ve toplumu kucaklayıp kuşatan bir yasanın acil bir şekilde yapılıp hayata geçirmelerini bekliyordu.

AKP milletten yeni Anayasa yapacağım diye oy talep etti ve halkın ezici bir çoğunluğu da buna gönülden inanarak oy verip görevlendirdi.

AKP görevini unutmuş görünüyor. Sanki özellikle yasanın yapılması noktasında ellerini ağırdan alıyorlar ve ya savsaklıyorlar, neden?

Oysa AKP ustalık dönemini demokrasi ile taçlandırarak halkın gönlündeki ve tarihteki yerini alabilirdi. Dış politikada Erdoğan’ın Dünya liderliğine doğru oluşan hava tersine dönebilir. Erdoğan arakasına aldığı bu rüzgârla kanatlanamazsa daha da uçamaz.

AKP’ye oy veren bir seçmen olarak çekincelerim başladı. Ak Parti toplumdaki bu kuşkuyu giderme noktasında acele etmelidir.

Demokratik açılımı “iyi yönetemeyerek” imajı zedelenen AKP şimdi bir ikinci imaj kaybını telafi edemez. Ak Parti bu rüzgârı heba etmeden asli işlerinin başına dönmelidir.

Piyasalar bu belirsizliğe uzun süre kayıtsız kalamaz ve olumsuz manada tepki verirse olacakların telafisi güçleşir ve on yılın kazanımlarını bir çırpıda heba ederiz.

Sözün özü:
Yargıya kimsenin asla müdahalesi düşünülmemeli. Yargı bağımsızlığını gölgeleyecek oluşumlardan uzak durulmalı. Ancak geciken adaletin adalet olmadığını yargı erkleri de görerek var olan davaların sonuçlandırılması noktasında ellerini çabuk tutmalıdır.

Toplum vicdanını yaralamadan, yargıya güveni sarsmadan toplumda ayrıştırmaya varacak derin çatlaklar oluşturulmadan şeffaf bir karar gecikmeden verilmeli. Aslolan’ın ceza olmayıp hukuk’un ihdası noktasında adaletin tecellisi olduğuna toplum inandırılmalıdır.

Geçmişte yaşanan bir dizi yargı kararlarının günümüzde hala vicdanları kanattığı unutulmamalıdır.

Yüzlerce faili meçhul ve karanlıkta kalmış olayların aydınlatılarak toplumdaki kuşkuların giderilmesi için vakit kaybedilmemelidir. İç barışın sağlanması noktasında devletimiz büyüklüğünü gösterip gerekirse özür dilemesinin yanında arşivleri de açarak yaşananları tarihin önüne sermelidir.

Geçmişle kavga ederek bir yere varamayacağımız görmeliyiz. Geçmişte yaşananlardan dersler alarak geleceğimizi şekillendirirken, geleceğe de yeni Türkiye’yi hep beraber el,ele vererek taşıyacağız.

Yeni Türkiye insan hakları ve hukuk’un üstünlüğüne dayalı, tam bağımsız ve demokratik bir sosyal devlet anlayışını hayata geçirirken yargısı ve yasasıyla ilgili hiçbir şüpheye yer bırakmamalıdır. Vatandaşlık hukuk’u tanımı anayasa ile teminat altına alınarak eşit yurttaş profili gözler önüne serilmelidir.

Yeni Türkiye’de daha demokratik, daha özgür, daha bağımsız ve daha müreffeh bir yaşam dileğiyle esen kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder