10 Temmuz 2011 Pazar

Sekiz Yılda Toplam Seksen Gün Sigortalı Çalışmışlığım Var(mış)



Yeni evlenmişti, köyünde babadan kalma birkaç dönüm arazisi vardı. Abisi ile müşterekti arazileri, abisi kışları Antep'e giderdi. O köyde kalır, evden kahveye, kahveden eve, arada birde bağ bahçe işine. Köylüydü ama diğer köylüler gibi işten güçten pek anlamazdı. Ne ekinden, ne oraktan, ne de bahçenin imarından anlardı. Kaysıların suvarma işi olursa eline küreği alır iyi kötü o kadarını yapabilirdi.
Eniştesi şehirde kalıyordu, emekli olmuş inşaat işlerine başlamıştı. Eniştesi Öner'e, 'gel buraya sana ev tutayım, çocuklarını da getir, yanımda çalışırsın. Aylığın olur, sigortan olur, köyün tozundan, toprağından kurtarırsın' dedi. Devamlı çalışacaksın, bekçilik yapacaksın şantiyede. Hem güvenilir adama ihtiyacım var. İnşaat malzemelerine bakarsın, 'benim de elim ayağım' olursun diyordu.
Eniştesinin 'durumu' iyiydi, iktidara sırtını dayamış 'Allah'ta yürü kulum' demişti. Cemaatte kendisine iyi bir yer etmişti. Cemaatten birisinin arsası olursa ilk buna teklif edilirdi. Eniştesi 'temiz iş' çıkarıyordu, kat karşılığı aldığı döküntü evleri 'modern' binalara çeviriyor, arsa sahibine de alt katlardan bir daire veriyordu, üstelik para bile almıyordu(!)
Öner, eniştesinin bu 'yağlı' teklifine razı oldu. Hazırlığa girişti, evinde olan birkaç köy yatağını, birkaç yastığı, denkleştirdi. Tası tarağı, kabı kaşığı, toparlayıp şehrin yolunu tuttu...
Eniştesi ilk gün evinde misafir etti Öner'i, ertesi gün şantiyeye götürüp kapısı bacası olmayan yeni inşaatın bir odasının penceresine 'naylon branda' kapısına da kalıp tahtasını çakıp 'güle güle otur kayınço' dedi. Enişte çoluk çocuk burada hasta oluruz diyecek olduysa da eniştesi 'merak etme, soğuh olursa kalıp tahtalarının eskilerinden kır yak' dedi. Öner'i de sıkı sıkıya tembihledi 'aman ha kayınço gözünü seveyim, kimseye güvenip yanıma almam, malımı teslim etmem, buralara göz gulah olasın, gözünü dört açasın' dedi. Kolundan tutup biraz kenara çekti 'bah kayınço, buralarda gece içer miçerler, aptallar Çingenler olur, demiri çimentoyu götürürler, satarlar sona garışmam, maaşından keserim' diyerek işi sağlama aldı...
Öner işine çabuk ısındı, bir iş yaptığı yoktu nasılsa. Akşama kadar inşaatın etrafında ıslık çalıp geziyordu. İnşaatın durumuna göre ara sıra hortumu bağlayıp betonlara su veriyor, bazen de diğer işçilere yardım ediyor, çaylarını yapıyordu. Bakkala ekmeğe gidilecek olsa hemen koşturuyordu, onlarda Öner'i 'hoş tutmak' için ara sıra cebine bir paket sigara sokuyorlardı.
Gün geçtikçe Öner 'işi kapıyordu', başka inşaatların bekçilerinden 'ahbaplar' bulmuştu kendine. Onlara 'ben inşatta işçi değil, mal sahibi sayılırım' diyordu, inşaatın müteahhidi 'eniştem olur' diyordu. İlk zamanlar kim kaça çalışır, aylık nedir, yevmiye kaça gider soramıyordu. Ahbaplıkları ilerleyince birisi dayanamadı sordu 'Öner, enişten sana kaç lira maaş veriyor' dedi. Öner sağa sola 'kıvrandı' söylesem mi, söylemesem mi tedirginliği içinde nihayet söyleyiverdi. Diğerleri bir birinin gözüne baktılar, 'şakamı diyorsun, Öner' dediler. Öner doğru söylüyordu aldığı ücreti tas tamam söylemişti.
Diğer inşaatlarda çalışanların maaşı Öner'in aldığı ücretin nerede ise iki katı idi. Öner'e 'git başka yerde çalış, eniştene boşa çalışacağına' dediler. Öner yol bilmez, iz bilmez, herkes gibi iş kovalayacak iş bulacak yapıda birisi değildir. Hem 'eniştem bana güveniyor, her şeyini emanet ediyor' derdi. Hoş haksız da sayılmazdı, eşi ve çocukları da haftada bir iki gün eniştesine 'temizliğe' gider, ablası da ellerine üç kuruş tutuştururdu. Çocuklarının eski elbiselerini ve evde kullanmadıkları başka şeyleri de Önere verirlerdi. Gel zaman, git zaman böylece çalıştı. Artık inşatta işçilere çalışırken de ayrıca ücretini alırdı. Tuğla indirir, kum eler ayrıca yevmiye sini doğrulturdu...
Aradan yıllar geçti, Önerin çocukları okula başladı, masraf arttı. Bu zamana kadar hiç değilse sağ salim çalışmıştı, dile kolay tam sekiz yıl olmuştu. Önerin hanımı ikide bir 'git eniştene söyle de çocukların sağlık karnesini çıkartsın, saba hasta masta olsalar Allah korusun perme perişan oluruz' diyordu. Birkaç sefer çocukların aşı işi için Sağlık Ocağına gitmişlerdi, başkaca Hastane yolu bilmezlerdi. Öner eniştesine durumu söylemeye çalışsa da, eniştesi her defasında bir mazeret bulup oyalıyordu. Bu gün yarın derken birkaç yıl da böyle geçti.
Bir gün eniştesi elinde birkaç sağlık karnesiyle çıka geldi. Öner çok sevinmişti, 'hanımın sesi kesilir hiç değilse' diyordu. Hastaneye gitmeseler de karneleri olmuştu sonunda.
**
O yıllarda herkes Önere gelip 'senin enişten seni niye doğru dürüst bir işe yerleştirmiyor, el âlemin adamalarını Belediyeye Hastaneye koymayı biliyorlar' diyorlardı. Enişte beyin kardeşleri Belediyede encümen, bir diğeri Sanayi odasında başkan, 'sırtı partiden dolayı sağlamda' işleri ayna, çal çal oyna vaziyetteler.
Önceleri birkaç tanıdığı ayrıldı eniştesinin yanından, kimi fabrikaya kimi belediyeye işe girdi. Ayrılanların hiç birisi de memnun değildi eski ağasından, 'sigortamızı bile yıllarca yapmamışlar' diyorlardı. Öner inanmıyordu, oysa benim evime getirdi karneleri diyordu. Sigorta olmadan karne olur mu diyordu...
Öner bir gün hastalandı, alıp doğru Sigorta Hastanesine götürdüler. Sigorta Hastanesinde bırakın tedavi olmayı, sağ giden hasta geliyordu o yıllarda. Sıra bulamazsın, Ameliyat olacak olsan karne yetmez, üstüne avuç dolusu para vermen lazım. Adamını bulursan birkaç ay sonraya anca sıra alabilirsin, sıra buldun doktor buldun, bu seferde ilaç bulamazsın. İlacın biri varsa Hastanede diğerini paranla bul bulabilirsen, buldunsa da paran varsa al, alabilirsen...
Bir yılın sonunda Öner iyi kötü sağlığına kavuştu, Allahtan eniştesi son sene sigorta epey göstermişti de hiç değilse altından kalkabildi. Bu sırada ilaç alırken, Hastaneye giderken karnelerin vizesi, primi için SSK il müdürlüğüne de gitmişti. Toplam sigortalı gününü öğrenmek ve askerliği de borçlanmak istiyordu. Neyse memur Öner'in dosyasını buldu, prim gün sayılarını topladı eline verdi. Önere dönüp 'gardaş' dedi 'sekiz senede toplam seksen gün çalışmışsın, son iki yılda da beş yüz kırk gün pirimin yatmış' dedi. Öner'in rengi attı, mosmor olmuştu, böyle zamanlarda aşırı heyecan yapar konuşma melekesini yitirirdi, anlaşılmaz sesler eşliğinde dili dolaşarak peltekleşirdi. 'Bi,bi, bi birrr ddda... da ba,ba baksan abbiiii' diyebildi. Memur durumu anlamıştı, 'gel otur yanıma' dedi, defteri önüne açtı 'bak gardaş, şu tarihte ilk işe başlamışsın, o ay üç gün çalışmışsın, ertesi ay çalışmamışsın, sonraki ay ...' diyerek tane, tane işi özetledi. Elin oğlu 'seksen günde devri âlem' yapıyor, bizimkiler, sekiz yılda seksen gün prim, devri âlemin kralı bu olsa gerek...
**
Şehrin yamaç mahallesinde iki göz bir gecekondu bulup taşındılar. Öner sağda solda bulduğu işlerde çalışıyordu. Hanımı da etraftaki apartmanlara temizliğe gidiyordu, bir yandan da Öner sağlam bir iş bulsam da girsem düşüncesindeydi. Öner herkes gibi birisi değildi, elinden bir iş gelmez, mesleği yok 'gözü açık' birisi değildi. Onun bu saflığını herkes bilir, adeta' acırdı', sevabına yardımcı olmak isteyen olurdu, birisinin işi olsa bunu çağırırlardı.
Yine bir yerde iş çıkmıştır, Öner'e söylenir, Öner çalışır birkaç gün. Evin etrafındaki ağaçlara 'gölen' açar, otunu çöpünü temizler. Evin sahibi Öner'in durumunu anlar, bir iyilik yapayım şu garibe der. Yenge hanım elinde siniyle çay, börek, çörek getirir yanlarına bırakır. Bunlar hem çay içer hem sohbet ederler. Öner, kısa hayat hikâyesini dilinin döndüğü kadar ihtiyara anlatır. İhtiyar cebinden bir kart çıkarıp Öner'e uzatır 'al bunu, yarın Araştırma Hastanesine git, Hastanede falanca beyin odasını sor benim gönderdiğimi ve selamımı söyle' der. Hastanelerde o yıllarda temizlik özel şirketlere ihale olunmaya başlamıştı, şirketin müdürüne göndermişti Öner'i.
Ertesi gün atlayıp doğruca Hastaneye varır, hastanede danışmaya gider ve kartı uzatır. Danışmadakiler önce bir telefon ederler ve şuradan sağa dön, koridorun sonunda sağdaki oda diyerek şirketin müdürüne yönlendirirler. Öner girer ve kartı uzatır, beni 'Hacı Baba' gönderdi, size de selamı var der. Müdür bey birkaç sorgu sualden sonra, eline bir not tutuşturur. Bunları tamamla yarın gel başla der. Öner sevinçle kalkar müdürün eline hamle yapar öpmek için 'aman, estağfurullah, hadi git hazırlan hayırlı olsun' der...
Gerisin geri çarşıya gelen Öner, önce muhtara, sonra Sağlık ocağına gider rapor alır. Cebinde resimleri de hazırdır sevinçle evin yolunu tutar. Eve girerken Öner'in adımları değişmiştir, üzerinde yorgunluktan bir emare yok, oldukça da neşelidir, adeta yüzünde güller açmaktadır. Eşi 'hayrola herif, evleniyon mu, bu ne sevinç' der. Öner 'he evleniyom, Allah canını ala, iş buldum iş' der. Eşi 'ne işiymiş bu, önceki buldukların gibi olmaya' der. Öner cebindeki evrakları hanımın eline uzatır, 'aha bah, her şeyi hazırladım, hemi de sigortalı, maaşlı' der, hanıma durumu anlatır.
Ertesi günü sabahı zor eder bizimkisi, kapısından içeriye girmeye korktuğu Hastanede işe başlayacaktır kolay mı? Sabah erkenden kalkar tıraş olup yola düşer.
Doğruca müdürün odasına gider, evraklarını teslim eder, orada birkaç bir şeyler daha yazılıp çizilir. Müdür Bey, Öner'i başka bir birime yollar, git der, 'orada falanca bey var, sana tulum süpürge versin, sonra gel bu sıradaki koridorları süpür bir de lavabolara bakacaksın' der. 'Lavabo dedikse, personel lavabosu, temiz tutman lazım' diyerek hem işi tarif eder, hem de tembih.
O gün çalışır, işi çok kolaydır, inşaat gibi yorulmuyor ve üstelik öğle tatili var, yemeği var, daha n'olsun...
Aradan birkaç ay geçer, bizimkisi işine alışmıştır, memur gibi sabah sekiz, akşam beş. İşine karışanı edeni de yoktur, kendisine ait koridoru temizler, üzerini giyinir çıkar. Bir gün lavaboları temizlerken yerde bir cüzdan bulur, şöyle bir aralar ki içinde epey bir para vardır. Bir kısmı dolar, mark yabancı para beş altı kart. Cüzdanı hemen kapatır, elini yüzünü yıkar, müdürün odasına gider, cüzdanı uzatır. Efendim der, lavaboda düşürmüşler bunu der. Müdür içine baktın mı ne var diye sorunca, 'dokunmadım ama aralayıp baktım epey bişe var' der.
Önere geç şöyle otur der, bu arada cüzdanı açıp bakınca hemen telefona sarılır, 'Öner bey, bende bir emanetiniz var, ben mi getireyim, siz birini mi yollarsınız' der. Öner'in bulduğu cüzdan adaşı Öner beye aittir ve Öner Bey de şirketin sahibidir. Müdürün de patronu, bizim Önerinde patronudur. Öner bey, kim bulmuş diye de sorar, 'yanımda efendim, bizim yeni elemanlardan adaşınız Öner' der. Öner bey 'ayrılmasın, ben de geliyorum' der, telefonu kaparlar. Müdür bey tekrar telefonu kaldırır Öner'e sormadan 'bize üç meyve suyu' der. Az sonrada Öner Bey içeri girer.
Bizimkisi ayağa kalkar hemen, 'oturun lütfen, rahatsız olmayın' diyerek müdüre döner 'bu arkadaş mı' der. Öner Bey işçisinin elini sıkar, sarılır 'teşekkür ederim, çok erdemli bir davranış' diyerek Öner'e memnuniyetini bildirir. Az sona içeri garson girer, meyve suyu ikramını kabul etmek istemez bizimkisi ama ısrar edilince oturup içer, daha sonrada müsaade isteyip kalkmak isteyince, Cüzdanı açar, içinden epeyce bir para çıkarıp Öner'e uzatır 'al' der, 'bu senin hakkın'. Öner kıpkırmızı olmuştur, sadece 'yok, almam' der. Israrlar sürünce de 'alacak olsam, size getirmezdim' der.
Onun bu hali oradakilerin hoşuna gider, yeniden teşekkür edilip gönlü alınır, bir ihtiyacının olup olmadığı sorulur 'yok' der, işimden memnunum çalışıyorum, daha ne isteyim ki der ve müsaade isteyip odadan çıkarlar. Müdürler kendi arasında durum değerlendirmesi yaparlar.
Önce Öner Bey sorar, 'bu çocuğu nasıl buldun, bu zamanda böylesi kaldı mı ki' der. Müdür Bey de durumu anlatır, 'benim hocam bana göndermişti, beni aradı ve emaneti sana' dedi, 'ben de Hacı babanın çok emeği var, onu sözünü emir sayarım, hem boş adam göndermez' diye devam etti.
Öner Beyde bu duruma memnun olur ve 'müdür bey bu çocuğa dikkat edin, ezilmesin, bir sıkıntısı olursa da bana bildirin' der ve ayrılır.
Aradan birkaç ay geçer, Hastanede temizlik işlerinin yanında Hemşire yardımcı Sağlık personeli ve hasta bakıcı çalıştırılması kararı çıkar. Şirket yeni işçiler alacaktır, personele duyurulur, içlerinden bazılarını polikliniğe Hasta bakıcı olarak görevlendireceklerdir. Koridorda Öner beyle bizim Öner karşılaşır, bizimkine hal hatır sorup bir ihtiyacı olup olmadığını sorar Öner Bey. Bizimki de 'efendim hasta bakıcı alıyormuşsunuz, sizde uygun görürseniz ben de poliklinikte çalışmak isterim' der. Öner bey de 'o iş kolay, kış geldi odun kömür ne yaptın alabildin mi' diye Öner'e sorar. O da 'hayır efendim, önümüzdeki ay alacağım, taksitle' der. Öner Bey de 'iyi bakalım, sağlık olsun, sen git adını yazdır, benim gönderdiğimi söyle, sonra ben personel müdürüyle konuşurum' der oradan ayrılırlar.
Öner iş çıkışı çarşıda köylülerinin olduğu çay ocağına gider. Oradan buradan hasbıhal ederler. Vakit epeyce ilerlemiştir, kalkıp evin yolunu tutar.
Eve gelince hanımı 'nerdesin bu saate kadar, o kadar odunu kömürü bize taşıtıyon, utanmıyon mu, belimiz bıknımız kırıldı' der. Öner 'ne odunu, ne kömürü gız, delimisin, kömürü aldık ta taşıması galdı' deyince hanımı Öner'e doğru şaşkın, şaşkın bakarak 'odunu, kömürü sen göndermedin mi' der. Öner durumu anlamıştır, meseleyi hanımına anlatır, 'öğleyin bizim müdür bana odun kömürü ne yaptın aldın mı diye sorduydu' der. Duruma hem sevinirler hem üzülürler, onlar bunu hak etmediklerini düşünür, Öner Bey ise 'başkası olsa cüzdanımı getirmezdi, ona benimde bir iyilik borcum var' diye düşünmüştür. Öğleyin Önerle konuştuktan sonra kömürcüyü aramış ve Önerin evinin adresini vererek borcunu ödemiştir. Ertesi gün Öner gider hem teşekkür eder, hem de 'efendim beni mahcup ettiniz, ben evde olsaydım almazdım' der. O da 'önemi yok, o senin hakkındı, almayacağını bildiğimden habersiz gönderdim' der. Dönüp tekrar 'hade hayırlı olsun, kadrolar tamamlandı, git personele de yerini öğren' diye ikinci bir müjdeyi verir Öner'e.
O akşam Öner iş çıkışı daha bir keyifle evine döner, yoğun bakımda hasta bakıcı olmuştur, mavi önlükler içinde kendisini doktor olmuş gibi düşlemektedir. Arkadaşları eline bir not tutuştururlar, bunu kaybetme sakın, nöbet günlerin burada yazılı derler. Dört günde bir nöbeti vardır, yirmi dört ve on altışar saatlik nöbet usulü. Ah birde başına gelebilecekleri bilebilse...
(Gelecek bölümde, ölü 'osurdu', Öner bayıldı) Şiirkolite yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder