2 Haziran 2013 Pazar

Şer ittifakı Taksim’de

Ömründe bir kez olsun gitmemiş, tam olarak yerini bilemeyecek olanlara sorun isterseniz Taksim nire? O size gayet soğukkanlı ve kendinden emim ve bilmiş, bilmiş karşı kıyıları Üsküdar ve Kadıköy civarlarını gösterecektir.

Sanırısınız ki ailece cümbür cemaat her gün ve her gece o parkın müdavimidir. Bırakın o parkı başka parklara da hiç gitmişliği yoktur, çünkü o türler kendilerini her zaman halkın ve de devletin üstünde gören belirli alan ve sembolik öneme sahip bilumum mekânların müdavimleridir. Bir zaman bakarsın “top sakal” bırakır, ağzında pipo parkasının yan cebinde Cumhuriyet entel ve dantel takılan sözde “aydın” kesimidir.

Ağababaları, bellidir. Bir elin parmağını geçmezler. Şöyle biraz geriye gidin bakın isterseniz. Bir dönemin Kanal kanal gezen her programın müdavimleri olanlar…
Üzerindeki üniformaya güvenip seçilmiş bir Başbakana ve Cumhurbaşkanına dikleneler,
Geçmişte PKK ile kola kola görmeye alışık olduğumuz İP’çi takımı,
Erkeklik ve ürkeklikten kim ve ne olduklarını yakından gördüğümüz İT’çi takımı,
İttihat ve Terakkinin günümüz versiyonları, derin devlet dediğimiz yapı,
Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere devletin uç noktalarına kapaklanmış demode öğretim görevlileri.
Basında sözcülük yaparak halkı ve tüm “öteki” kesimi hizaya sokan, korku pompalayan ajandasında devletin bile erişemediği çok özel ve gizli bilgi ve belgeler bulunanlar...

Zamanı gelince gündeme çıkarılmayı bekleyen gizli görüntü, ses kaydı ve bilumum fişleme dosyaları ellerinde zaman zaman onlar üzerinden yüklenenler ve birilerini “hizaya sokan” belli güruhlar…

Cumhuriyetin kuruluşunu kendileri gerçekleştirmişçesine tüm muhalif kesimi potansiyel tehlike görüp hemen bertaraf edenler.

Kendilerini seçkin, elit, aydın sayarak sözde “çağdaş” ve “uygar” olduğunu sandığımız aslında çağın dışında kalan kalıp söylem ve eylemlerine devam eden tek particiler…

Her türlü etnik ve dini yapılardan rahatsız olan ulusalcılar…

Kısaca İP, TKP, DHKP-C,MHP, CHP, BDP ve aveneleri. Bilcümle “şer ittifakı”…

Tamam diyelim ki sizler haklısınız, o halde sizler ne istiyorsunuz?

Barış gelsin, analar ağlamasın denip ülkede silahların susmasını sağlayan hükümeti tefe koydunuz. Nasıl olurmuş ta devlet bunlarla konuşabilir diyerek topyekûn savaş çığırtkanlığı yaparak halkın bir kesimini diğerlerine karşı kışkırttınız.

Bu kadar kan,
Bu kadar gözyaşı,
Bu kadar milli servet ve kaybettiğimiz yarınları bir hiç uğruna kirli bir savaşa ipotek edip geleceğimizi kararttınız.

Eşkıyayla çatışıyoruz, savaşıyoruz bahanesiyle milyon dolarlarımızı dağa taşa savurdunuz. Oluşan kaos ve kargaşa ortamı üzerinden rant devşirdiniz. Savaştığınızı söylediğiniz “bir avuç eşkıya” sizlerin sayesinde palazlandı güçlendi. Her türlü lojistik desteği ve her türlü argümanı ellerine verdiniz.

Askerin, o güzelim Peygamber Ocağının saygınlına gölge düşürdünüz. Askeri kendi kirli emellerinize alet etmekten çekinmediniz.

Gün oldu darbe yaptırdınız, gün oldu bir ültimatomla yeri geldi birkaç tankı sokağa salmaktan çekinmediniz. Şimdi sizlere güvenip o eylemleri yapanlar gün yüzü görmüyorsa o da sayenizdedir.

Sizlerin geçmişinden gelen bir gelenektir bu türden kumpaslar hazırlamak. Cumhuriyeti beraber kurduğunuz halkı bile istiklal mahkemeleri adına ipe gönderen kurşunlara dizen, kıyıma uğratan sizlerin savunduğunuz o ideolojik ve hırçın düşünceniz.

Sizler kendi halkına kendi halkının askerinin dipçiği ile zulüm yapan zihniyetin günümüz tezahürüsünüz. Geçmişte çoluk çocuk demeden bir bölgeyi savaş uçaklarıyla tarumar ederek sağ kalabilmiş kız çocuklarını devşirme veren ve yerinden yurdundan ettiğiniz insanlardan bugün bile özür dileyecek erdemi bulamayan bir siyasi geçmişin kalıntılarısınız.

Bu memleketin üç sente muhtaç olmasının müsebbiplerisiniz. İçini boşalttığınız hazinenin dışa bağımlı hale gelmesi ve İMF boyunduruğunda yarım yüzyılımız heba eden ve geleceğimiz çalan bir siyasi aktörsünüz.

Türkiye’nin kalkınmasında ve ağır sanayi ve tarım hamlesini başlatmasında öncülük eden ve bu uğurda memleketine canını adamaktan çekinmeyen bir Başbakanı darağacına gönderen bir zihniyetin tezahürüsünüz.

İnsanları, işçi, köylü emekçi diye sınıflara böldüğünüz ve emekçinin emeğini, işçinin alın terini gasp ettiniz. İşçileri savunduğunuzu iddia ederek kendi keselerinizi doldurdunuz.

Kimilerini sakalı-sarığı kimilerini ırkı-kökeni ile dışladınız, ittiniz, yok saydınız, zulüm ettiniz, fişlediniz…

Alışıksınız birilerini “gaza getirtmeye”, yine ve yeniden denediğini bu provokatif eylem tutar mı sanıyorsunuz?

Daha dün değimliydi tencere tava çalarak ortalığı velveleye verdiğiniz. Daha dün değimliydi Cumhuriyet mitingleri üzerinden gücünüzü sınadığınız…

Askerden medet umdunuz olmadı,
Anayasa mahkemesine koştunuz olmadı,
Ülkedeki çatışma üzerinden yüklendiniz tutmadı,
Hazine tamtakır dediniz İMF’ye borç verecek duruma geldik,
Dış borcumuz artıyor dediniz gördük ki artan hazinenin dolarları, altınları,
Hastane ilaç kuyruklarında günlerini geçiren bu halk birinci sınıf sağlık hizmetiyle tanıştı,
Gecelik faizlerin ocaklar yıktığı, bir gecede milyon dolarların el değiştirdiği günlerden tek haneli enflasyonlara geldik,
Fabrikalarımızın dumanları tütüyor,
Her il üniversite ile tanışıyor,
Uçaklarımız artık sizin “çarıklı” saydıklarınıza da hizmet ediyor,
Telekom dünyayı kapsama alanına sokmakla kalmadı interneti her evin vazgeçilmezi yaptı,
Telekom demişken sizin anayasa profesörünüzün satılmasına engel olarak daha sonraki yıllarda beşte biri fiyatına satılmasına sebep olduğunuzu da hatırlatalım.

Zamanında birinci köprüye karşı çıktınız,
Birinci köprüyü satıp parasıyla ikinci köprü yaptırmak isteyen rahmetliye demediğinizi bırakmadınız,
Devasa bir il, dünya başkenti olmaya aday İstanbul’a iki köprü yetmez oldu, hükümet üçüncüsünü yapacağını söylediğinizde başladınız yaygara koparmaya.
Doğa, ağaç bahane idi,
Tek derdiniz bir daha siyasi iktidar yüzü görmeyecek olmanızın korkusu ve bu korkuyla yaptığınız fütursuz saldırganlık.

Sizde biliyorsunuz ki bu halk size ağzınızla kuş tutsanız da bir daha asla o günleri yaşatmayacak, yaşamayacak.

Daha düne kadar Emek sineması üzerinden günlerce curcuna çıkarıp yaygara kopardınız. Emek sineması kamu malı değil özel mülkiyet olması sizi hiç mi hiç ırgalamadı. Sahibi ister yıkar ev yapar ister satar size ne oluyordu ki. Ama hayır orası bir dönemin gizli yuvalanmış yapılarının ev sahipliğini yapmış Yeri gelmiş loca adı altında yeri gelmiş bir ülkenin Padişahına eylem ve kumpas hazırlığının yapıldığı sembolik yerlerinizdi. Bunlar meydana çıkınca Taksim meydanından yüklendiniz.

İnşaat alanına binlerce insanı yığmayı demokratik hak olarak gördünüz. Topçu kışlasının size yaptığı çağırışım da buradan geliyor. Bu millet ne yapsanız sizlerin yanınızda olmayacak.

Ağaç kesilmesi bahane, kesilmeden tahliye edilecek imkân ve vasıtalar mevcutken canhıraş çırpınmalarınızın maksadı belli…

İktidar gözünüzü o adar kör etmiş ki düşünüzde bile “Tayyip” kâbusu ile yatıp kalkıyorsunuz. Br daha iktidar olamama korkunuz sizi hırçınlaştırıyor, saldırgan gözü dönmüş bir şekilde iç savaş provası yapmaya başladınız.

Habur’dan yüklendiniz,
Oslo’dan denediniz,
İmralı dediniz, ne yapsanız olmadı.
Uludere de sizlerin eserinizdi, Tıpkı Sivas Gibi, Başbağlar gibi…

Eskilerde kalmış ama hala hafızlarımızda olan, Çorum olayları, Maraş olayları, Sivas, Elazığ ve Malatya Olayları gibi.

Suriye üzerinden denediniz, millet acı çekerken Dörtyol’da olanların acıları tap taze iken sizler acıları bile siyasi melerlinize alet etmenin yolunu seçtiniz.
Esed gibi eli kanlı bir diktatörün bile sadık savunucu olma yolunu seçtiniz. Beraber kol kola resim çektirerek ölen günahsızların vebalini aldınız. Avrupa’ya gidip kendi ülkenin başbakanını şikayet ederek onu Esed’le bir tutarak ağzınızın payını kendi “polit büronuzdan” aldınız…

Kumpasçılıkta da üstünüze yok,
Uğur Mumcu’yu susturan eller, Eşref Bitlis’i de, Turgut Özal’ı da yakın dönemde de Muhsin Yazıcıoğlu’nu da susturan kuvvetler gizli eller sizlerdiniz.
Şimdi kalemşorlarınız ellerini ovuşturuyor. Bir gün önce “Kimse taksime gelmedi” diye hayıflanıyordu. Bugün de çıkmış “Şaşırırsın” diyor, bu rüzgâr böyle gidecek ve siz istediniz diye hükümet istifa edecek ve halk sizin deyimizle yönetime el koyacak öyle mi?
Boş teneke çok ses çıkarır, bunlarda Twitter üzerinden yuvalanan bir gurup. İyi organize oluyorlar, gündemi belirleyebiliyorlar.

Bir başlık açıp o başlıktan yükleniyorlar. Çabalarınız sonuç vermeyecek boşuna kendinizi yormayın. Bu halk aptal değil. Olanı biteni görüyor gözlemliyorlar.
Sen Kalk, İzmir’de, Malatya’da, Mersin’de ve hatta yurtdışında bilmem nerede Taksim’de ağaç kesiyorlar diye ayaklan. Orada polis taşlayan, Panzerlerin, tomoların camlarını kıran kaç kişi Taksim Parkının yolunu bilir. Maksat muhalefet olsun..

**

Bir yazıda sizin dalavereleriniz yazmak anlatmak imkânsız biliyorum ancak sizlerin gerçek yüzünüzü bu vesile ile görmüş olmak bizler için bulunmaz bir hazine kıymetindedir.

Bir kere daha anlaşılmıştır ki sizlerin derdi ülkenin refahı ve mutluluğu değil kendi siyasi emelleriniz.

Yine anlaşıldı ki sizler bu ülkede bırakın devlet yönetmek ve ülkeye vizyon çizmek yapabileceğiniz tek şey kamu malının üzerine boyalarla slogan çizmek. Yağmalamak, talan etmek, kaos ve kargaşa içinde iç çatışmaya ülkeyi sürükleyip kendi ikballerinizi sağlamak…

Yazık sizlere,
Ervahınıza,
Yazık sizlere inan günahsız masumlara,
Sizlerden istikbal bekleyen masum savunucularınıza…

Bir gün bu yaptıklarınıza bakıp sizlerin olmasa da sizleri savunanların yüzleri kızaracak mı bilemiyorum ama sizler halkın karşısına çıkacak yüzü kendinizde bulamayıp meydanlarda sap gibi dımdızlak kalacaksınız…

Yazıklar olsun, sizlere ve sizleri kullanan “baronlara”, selam olsun sizlerin gazına gelmeyen sağduyulu aklıselim halkımıza…
Not: Gammaz Duayenimiz (!) boş durmamış gammazlamaya devam etmiş, hakkında iki çift yazacağım az sabretsin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder