12 Haziran 2013 Çarşamba

Yerel Basına “Gazetecilik” Dersi (Son)

Yerel basınımızın Duayenleri(!) bu yazıyı önce bir okusun, sonra yazıda anlattıklarımız ışığında aynaya bir baksınlar diyerek önce şehrimizin sorunlarına kısa bir girizgâh açacağım müsaadenizle.
Malatya’da Soykan Parkı diye bir yerimiz vardı. Asırlık çınarı ve cevizi ile çarşının tam orta yerinde gelip geçerken uğrayıp gölgesinde çayımızı yudumladığımız mini çay bahçemiz şehrimize ayrı bir hava katardı. Ağaçları kesildi, betona çevrildi kimsenin kılı kıpırdamadı…
Tarihi Belediye binamız bir gecede baktık ki buhar olmuş. Kimsenin aklına o binayı korumak ve şehrin merkezine güzel sanatlar müzesi veya sergi salonu gibi düzenlemek gelmemişti. Gerekçe bulundu, yeni binamıza taşınıyoruz, burasını alan yapacağız… Yapıldı da. Ne sokağa çıktınız, ne sesinizi çıkardınız. Konuşan bir iki cılız ses dışında diğerleri “iyi yapıldı, alan açıldı trafik rahatladı…” demekten öteye kimselerin içi acımadı.
Çilesiz yoluna gidin bakın. Sağlı sollu ağaçlarında gölgesinden yürüyerek çarşıya gelirdik de o yol bize hiç uzak gelmezdi. Etrafta kuş cıvıltılarının kesik olmadığı o güzelim mahallelerin avlusunda envai çeşit ağaçlar vardı. Kayısısı şeftalisi, dutu ve kirazıyla kendinizi Anadolu’da başka bir kasabadaymış gibi hissederdiniz. Bibilerimizin evlerinin bahçesinde pişirdiği yufka ekmeğin kokusu cadde boyu sizi takip ederdi…
Ağaçları kesildi, caddeler “cıscıbıldak” kaldı. O güzelim Malatya evlerinin yerini devasa beton evler, sıra sıra kutu gibi dizilmiş bloklar aldı. Sahi kimsenin sesi çıktı mı, duydunuz kimseden bir ses, bir tepki…
Malatya’ya gelen yabancı birisinin çarşıya kadar yeşillikler içinde gördüğü güzelim İstasyon Caddemizin, İnönü Caddemizin ağaçları şimdi nerdedir. Bizim ağaçlarımız Taksim’dekinden daha mı değersizdi, o zaman siz nerelerdeydiniz muhteremler…
Vilayet Parkımız vardı, şehrin tam orta yerinde Türkülere konu olmuş, çocukluğumuzun ve çocuklarımızın hatıralarını süsleyen. Akıbeti hakkında bir fikriniz var mı? 
Malatya’mızın yetiştirdiği merhum sanatçılarımızın Bedo’nun Türküsü ile ünü ülkemiz sınırlarını aşan ve düğün ve derneklerimizin vazgeçilmez ezgisi “Anam anam Kernekli misin…” Türküsünün yerine ne koyacaksınız. Ortada Kernek adına ne bırakıldı? Şelalesi ve gölü, göl gazinosu olmayan bir beton alana kavuştuğunuz için şimdi mutlusunuzdur umarım…
Eskiden İstanbul’da yağış olduğunda ilk akla gelen yer Aya Mama Deresi olurdu. Şükür son birkaç senedir bu tür haberleri duymuyoruz, yerini şimdi Malatya’nın çarşısı ve yer altı geçitleri almış durumda. Her yağmurda mağdur olan esnaflara söyleyecek bir sözünüz kaldı mı? Var mı inandırıcı bir mazeretiniz, Beydağı’ndan gelen sel sadece bu seneye mahsus istisnamıydı…
Derelerin ıslahı, yer altı şebekelerinin yenilenmesi için onca para dökmeye ne gerek vardı. O zaman da taşkın vardı şimdi de, değişen nedir?
Sayın Başkan’ın yaptıkları güzel şeyleri için alkışlayalım fakat buna da bir çözüm bulması için kırıp dökmeden eleştiri getirip hiç değilse bir şerh koyalım. 
Malatya Türkiye’nin Doğu’ya açılan kapısı. Bu kapının dört yıldır bitmeyen çevre yolu düzenlemesi insanların yapılan diğer güzel şeyleri görmesini de engellediğini belirtmeliyiz. Başka hangi şehirde çevre yolu bir baştan bir başa şehri ikiye bölerek tam orta yerden geçer. Şehrin trafiği deseniz keza evlere şenlik durumda, kaçınızın bu noktada getirdiği bir önerisi ve eleştirisi oldu.
Mevcut iktidarı ezici bir çoğunlukla destekleyen bir şehrin hükümetten aldıkları nelerdir. Siz yerel basının yüz akları, sizler hangi haberlerinizle yerel siyasetçilerimize halkın duygularını aktardınız.
Yeni bir OSB ihtiyacını söyleyip günlerce üzerine gittiniz mi?
Şehrin trafiğine bir çözüm getirelim, şehir planlamacıları, odalar, sivil toplum örgütleri buyurun sizlerin bu hususta görüş ve önerileriniz nelerdir diye sorup haberleştirdiniz mi?
Televizyonlarınızda kaç oturum düzenleyip konuyu gündeminize aldınız, dergilerinizde, gazetelerinizde hangi manşetle bu ve yukarıdaki diğer konularla alakalı haber yaptınız. 
Sizler yerel basın olarak Malatya ve Malatyalının duygularına ne kadar tercüman olabildiniz.
Başkanın yemek davetinde bile “bir yakınıza iş talebi ve reklam isteme” dışında ne tür bir öneri dosyasını önüne koydunuz. 
Siyasilerle resim çektirme dışında yaptığınız hayırlı bir iş gösterin dişimi kırayım. Sizler elin memleketinde binlerce tirajlı ofset baskılar varken bu millete kese kâğıdından gazete sundunuz. Gazete lafın gelişi, ne kadar gazete denilebilirse... Yarısı BİK reklamı, diğer yarısı vefat ve başsağlığı ilanı, bir iki oradan buradan size iletilen bülten dışında bu millete ne verdiniz?
Yarım asırlık gazetelerimiz var sözde, çıkın sokağa halka sorun kaçının adını biliyorlar ve kaç eve gazeteleriniz giriyor. Siz hiç büfeden “filanca yerel gazeteyi verir misiniz” diyen vatandaşa şahit oldunuz mu?
Bastığınız “kıytırık” dergi ve gazeteleri manavlara, ekmek büfelerine ve kamu kurumlarının masalarına bırakarak mı yerel basını temsil ediyorsunuz. 
İnternet haberciliği ile bu şehrin basınına bir kalite geldi. Yerel medya bu konuda sınıfta kaldı, itiraf edin bu işi sizler beceremediniz. Yoksa kimsenin sizin aldığınız paralarda reklamlarda gözü yok. Gösterin bana bir internet sitesi ki “sizlerin nemalandığı “ bir kurumun ilanını almış olsun. 
Malatya’da yerel medya bile bırakın Tekeli Kartel olmuş bozacı şıracı misali hiç takipçisi okuyucusu olmayan sitelerin etrafı reklamlardan geçilmiyor. Diğer yandan ünü Türkiye’yi aşmış internet haber sitelerine bir Allahın kulunun reklamı nasip olmuyor. 
Kalkıp gammazlık yapacağınıza işinize baksanız belki sizlerinde okuyucusu takipçisi olacak. Ama nerede sizde o “çap” o kapasite. İnternet haberciliği yapmak kese kâğıdına gazete basmaya benzemez. Çaba ister, emek ister. Vakit harcamak, para harcamak ister. Sizler alışıksınız sipariş haberler yapmaya…
İşinizi yapın, başkasının yaptıklarını karalamakla bir yere varamazsınız. Yapılanın suç olduğunu biliyorsanız veya öyle düşünüyorsanız gider verirsiniz mahkemeye. Kimden bahsettiğinizi, kimi gammazladığınızı bilelim hiç olmazsa. Önüne geleni karalayıp töhmet altında bırakmanın adı gazetecilik olamaz, olsa olsa müfteri olur. Birini müfteri ilan ediyorsanız attığınız iftirayı ispat etmeniz gerekir.
Yasalarda olmayan bir suçlamayla kendinizi kandırmayın. Birine bir suç isnat ediyorsanız o suçun önce tanımını yapın. Verdiğiniz 657 sayılı kanun örneği dünde vardı bugün de, kaldı ki orada yazılan “memurun amirinin izni olmadan basına kurumun işi ve işleyişi ile alakalı demeç vermesini” düzenler. Hâlihazırda kurumlarımız basın açıklamasını zaten Valilik kanalıyla basına servis ediyor. 
Huysuz çocuklar oyunda yenilince mızmızlanırdı, sizlerde oyunu kuralına göre oynayamayınca gammazlığa soyunuyorsunuz. Vazgeçin kendini daha fazla küçültmeyin, ne de olsa yerel basınımızın “yüz akı ve Duayenisiniz” size hiç yakışmıyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder