26 Kasım 2018 Pazartesi

Siyasette Yeni Dönemin Ayak Sesleri ve Gürkan Faktörü

 Siyaset en genel anlamıyla bir yönetim sanatıdır. Bu sanatı icra edenler bilirler “Siyasette duygusallığa” yer yoktur.

Siyasetin kendine has bir dili vardır. Öncelikle iyi bir hatip olmalısınız. Kitleleri peşinizden sürükleyeceğiniz “özgün” bir fikri projeniz ve altyapınız olmalı. Bununla beraber “kitle psikolojisini” iyi bilmelisiniz. Vatandaşa “Hayır” demeden HAYIR diyebilmelisiniz.
Her ne kadar tecrübeli ve donanımlı da olsanız “iyi bir ekip" olmadan büyük işlere imza atamazsınız. Yerel yönetimlerin olmazsa olmazı kolektif bir bilinç ve ortak akıldır.
Göreve geldiğinizde her biri işinin uzmanı bir kadro oluşturamadığınız takdirde tek başına projelerinizi hayata geçirme şansına sahip olamaz ve sizden beklenilen hizmeti sağlayamadığınız takdirde halkın gözündeki imajınız ve itibarınız bir gecede yok olur. Siyasi hayatımızda bunu pek çok örneğine hepimiz şahitlik etmişizdir.
Bu kısa değerlendirmenin ardından yerele gelecek olursak...
Geçtiğimiz yıllarda ülkemiz FETÖ denilen hain örgütün kalkışmasına sahne oldu. Onlarca şehit ve binlerce gazimizin kanlarıyla bu hain kalkışma çok şükür önlendi.
Bu hadise bize ağır bir fatura ve büyük bir tecrübe yarattı. İnsanlarımızın dine bakışı değişti. Etrafımızda bulunan onlarca “Din kisveli" yapılanmaların “gerçek yüzlerini” ve serbest bırakılırsa her bir yapılanmanın potansiyel bir FETÖ olma tehditi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğini bizlere öğretmiş oldu.
Geçtiğimiz yıl yazdığım yazılarda bu noktaya dikkat çekerek “FETÖ'nün boşalttığı bu boşluğu” doldurmaya namzet onlarca vakıf ve dernek bulunduğunu ve bu yapıların biran önce elimine edilmesi gerçeğini göz önüne serdim. Hatta bazı dernek ve vakıfların isimlerini de zikrederek bunlarla “içli dışlı” bulunan bazı yerel yöneticilerin bu tavırlarının hem kendilerine ve hem de mensubu bulundukları partiye zarar vereceğini söylemeye çalıştım.
Hatta tarih de vererek “Yerel seçimler sonrası” bu oluşumlar “usulünce" “tırpanlanacak” dedim. Evet göreceksiniz seçim sonrası adını hepinizin bildiği bu sözde STK’lara ve onların kurumlardaki “işgal ettiği” kadrolara bir operasyon yapılacak.
Geçtiğim yaz ortalarında henüz secim startı verilirken Büyükşehir için ya Ankara merkezli bürokrat bir isim veyahutta sayın Gürkan kuvvetli aday demiştim. Bunu söylerken de elbette ki yukarıdaki iddialarımın hayata geçirilmesi beklentim etkili oluyordu.
Bu gerçekleşmediği takdirde 2. Senaryonun -ki bunu da köşemde yazdım- Ne olabileceğini söyledim. Bu aşamada mevcut başkan Polat malum cemiyeti arkasına alarak hatta vekillerin de desteği ile aday gösterilirse sayın Gürkan’ın bağımsız aday olarak büyükşehirde Ak Partiyi zora sokacağını hatta seçilebileceğini iddia ettim.
Bu iddiamı da bir gerekçeye dayandırmış ve söyle demiştim; “Gürkan MHP ve CHP ileri gelenleriyle el altından gayrı resmi görüşmeler yapıyor. Her iki partiden de oy alacağı aşikar...” benzeri iddialarımı o günlerde yalanlayan olmadı. Eğer sayın Polat aday gösterilse idi ikinci bir “Çerçi” vakasına şahitlik edecektik.
Çünkü Malatya kamuoyu özellikle belediyelerdeki malum yapılanmalardan ve okullardaki bir sendikanın “tahakkümünden” oldukça rahatsızlık duyuyordu. Bu gayrı resmi ittifakı önümüzdeki seçimin olası son şansı ve son virajı görüyordu. Başka türlüsü için “Malatya temelli elden gidecekti" ve bu yapı iyice kurumlara sirayet ederek kadrolaşmaya hız verecekti.
Anlaşılan Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Malatya'daki bu olayın bir şekilde farkında oldu. Çeşitli kaynaklardan alınan bilgi, belge, temayül ve değişik kanallardan yapılan kamuoyu anketlerini tekrar önüne koydu ve milletvekillerinin “ittifaklarına” rağmen tercihini Gürkan’dan yana kullanarak Malatya'nın “elden çıkmasını” önledi.
Malatya çok zor ve her zaman insanı şaşırtmaya müsait bir şehir. Çoğu zaman siyaset bilimcileri bile “ters köşe” yapabiliyor.
Bu kentte yaşayan bir vatandaş olarak ben kaynağımı salt bir mahalleden veya bir oluşumdan değil doğrudan doğruya seçmenin bizzat kendisinden alıyorum. Esnaflarla, memurlarla, STK ve çeşitli “akil" insanlarla görüş alışverişinde bulunuyorum. Dolayısıyla da isabetli görüşler elde ediyorum.
Ak Parti henüz resmi açıklama yapmadan büyükşehir adayının kim olacağını yine sosyal medya sayfamdan duyurdum ve bir kez daha “isabetli" bir öngörü yaptığım görüldü.
Bir arkadaş toplantısında (aralarında Ak Parti yönetiminde olanlar ve belediye çalışanları ve malum derneğe yakın isimlerin olduğu bir sohbette) yapmış olduğum değerlendirmeler resmen gerçekleşince aralarından bir kardeşim yeni çıkan bir kitap hediye ederek beni onore etti.
Resmi açıklamalar akabinde özellikle malum derneğe yakın insanların tedirginliğini gözlerinden okudum. Bir kısım görevini layığı ile yapanları tenzih ederim ama büyük çoğunluğu şimdiden uykuyu yitirmiş durumdalar.
Malûm derneğe yakın bir arkadaşıma hafiften sataşıp “gözünüz aydın” dediğimde acı bir tebessümle karşıladı ve “peki abi sence nasıl olur?” dedi.
Bende “isabetli bir karar olduğunu ve dolayısıyla da Ak Parti oylarının artacağını” söyledim.
“yanılıyorsun abi” dedi ve devamında “bizim gücümüzün farkında değilsin. En az yüzde yirmi etkimiz var" dedi.
“Hayır!” dedim. “Asıl siz yanılıyorsunuz, bu iddiayı malum örgüt FETÖ de diyordu ama seçimlerde yüzde on bile olmadığını geçtiğimiz seçimler kanıtladı” dedim.
Bu konuşmadan da anlaşılacağı üzere malum dernek ve türevleri seçimlerde Gürkan'ı desteklemeyecek.
Yukarıda siyasette duygusallığa yer yoktur demiştim. Bununla yazıyı bağlayayım.
Sayın Polat, mütevazı kişiliği ile sahici ve benim de bizzat sevdiğim bir isim. Lakin etrafında ki ekip büyükşehirde iş yapabilecek liyakatli isimler değil. Bununla beraber Yeşilyurt’ta harika işlere imza attı. Yeniden kaldığı yerden devam etmesini çok isterdim. Hiç değilse başlattığı projeleri tamamlayarak bir sonraki potansiyel büyükşehir başkanlığını veya vekilliği garanti edebilirdi.
Ak Partiye yakın kaynaklardan aldığım duyuma göre de bu teklif kendisine yapılmış lakin kendisi istememiş. Eğer böyle ise büyük bir yanlışlık ve siyaseten “acemilik” yapmıştır.
Hiç değilse sayın Binali Yıldırım örneğini düşünmeliydi. Sayın Yıldırım’a “git İzmir’e aday ol” dendiğinde ikiletmeden vekilliği bırakıp gitti. Vekil olma hevesine kapılmadı. Sonrasında aday ol dendi yeniden meclise girdi ve parlamenter sistemin son başbakanı oldu. Şimdi de İstanbul adayı olarak düşünülüyor.
Sayın Polat da kendisine tevdi edilen pozisyona “siz nasıl uygun görürseniz” deseydi siyasi hayatı taçlanırdı. Geri çevirdi ise (söylenen doğru ise, umarız bu yanlışa düşmez) siyasi hayatını kendi eliyle bitirmiştir.
Sayın Gürkan, resmen açıklandıktan sonra “eli kalem tutan” bir okuma grubunda arkadaşlar kısa bir değerlendirme rica etti. Orada kısaca şunları söyledim:
Daha adil,
Daha samimi,
Daha şeffaf,
Daha dürüst ve hiçbir oluşuma yakın değil ve siyasetin “devlet adamlığı” vasfına haiz Atatürkçü ve Milliyetçi bir kökten geliyor.
Kültür sanat aşığı ve projesi olan birisi. Çalışmayan personeli “babasının oğlu olsa" gözünün yaşına bakmaz kapıya koyar. Dedim.
Seçilirse belediyede köklü bir değişikliğe gider. Vatandaşın rahatsız olduğu isimleri yerinde tutmaz.
Ayrımcılık yapmaz ve kimseye iltimas ve tolerans tanımaz. Boş koltuk işgal edene tahammülü yoktur dedim.
Sayın Gürkan, halkın kendisinden beklediği gibi belediyede yapacağı “temizliği” destekler. Ayrımcılık yapmaz ve “işe adam alır, adamına iş vermez” yani işçi alımlarında parti ve cemaat referansını dikkate almaz...
Kısaca ve kabaca bunları söyledim ve gördüm ki büyük çoğunluğu benimle hemfikir. İnşallah yanmam ve inşallah sayın Gürkan benim ve benim gibi düşünen vatandaşları yanıltmaz.
Konuyla ilgili bir yazıyla söyleyebileceklerimiz kısaca bunlar. Başka yazılarımızda konuyu irdelemeye devam ederiz.
Bu vesile ile sayın Hacı Uğur Polat'a şehrimize yaptığı hizmetleri için teşekkür ediyorum.
Sayın Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Selahattin Gürkan’a çıkmış olduğu bu yolda hayırlı hizmetler ve başarılar diliyorum.
Şehrimize ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle hepinize sağlıklı günler diliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder