24 Haziran 2012 Pazar

Savaş “tamtamcıları” sahnede

Ülkemiz şu sıralar uluslararası camiada adından sıkça söz ettiriyor. Geçtiğimiz günlerde başlayan gelişmiş ülkeler toplantısında bütün gözler Başbakan Erdoğan’ın ve dolayısıyla da ülkemizin üzerindeydi. Adından da anlaşılacağı üzere G 20 yani gelişmiş 20 ekonomik güç olan devletlerin arasında Türkiye’nin bulunması ülkemiz adına gurur verici bir tablo.

G20 Toplantıları Meksika’nın Karnavallarıyla ünlü Rio şehrinde yapılan toplantıda bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, ekonomik ve mali alanda yaptığımız başarıları anlatarak Krizle boğuşan Avrupa’ya ders verir duruma gelmişti.
Geçmiş yıllarda hemen her hükümet döneminde kapısını aşındırdığımız uluslar arası Para fonu IMF’ye bugün mali destek verecek duruma gelinmiştir. Türkiye gelişmiş sürdürülebilir mali ekonomisini finanse ederken bir yandan da Ortadoğu’dan Afrika’ya bölge ülkelerine de yardım yaparak adından sıkça söz ettirmeye başlamıştır.
Dışarıdan bakınca bu durumlar açıkça fark edilip takdir toplarken iç siyasetimiz çok çetrefilli ve “alengirli” bir hal almaya başlamıştır.  Ekonomide başardığımız hamleyi iç barışla sürdürerek taçlandırmamız, memleketimizin demokrasi yolunda gözle görülür evre kat ettiğine şahit olmak istiyoruz ve bekliyoruz.
Türkçe olimpiyatları ile “Cemaat-Hükümet” çatışması bekleyen çevrelerin hayal kırıklığına uğradığına şahit olduk.
Tam da bu nokta artık bizde elimizi taşın altına koyuyoruz, iç barışın sağlanması noktasında ne yapılacaksa yapalım diyerek bir dizi öneri ile hükümetin kapısını çalan CHP hemen her kesimden beğeni aldı.
Başbakan Erdoğan da bu duruma kayıtsız kalmayarak diğer partilerinde bu durumda üzerine düşeni yapmasını bekleyerek “hiç biri katılmasa da biz CHP ile bu işi çözeriz” mesajı vererek toplumda bir beklenti oluşturdu.
Tam da bu aralarda Kandil’de bir röportaj gerçekleştiren Avni Özgürel, aslında Kandil’in de barışa hazır olduğunu ve silahla çözüm olmayacağını onların da kabul ettiğini PKK lideriyle yaptığı görüşmedeki izlenimlerinden aktarıyordu.
Radikal Kürt Siyasetçisi Leyla Zana’da benzer bir açıklama ile özetle “bu işi güçlü siyasi kişiliği ile Erdoğan çözer” noktasında bir açıklama yaptı. Zana’nın açıklaması yabana atılır bir açıklama değildi. Kendisi bu uğurda ödemesi gereken bedeli on yıllarca çoğuna annelik yapacağı bir dönemde hapiste yatarak geçirmişti. Dolayısıyla da ne PKK’ya ne de bir başka partiye diyet borcu yoktu, özgürce çıkıp düşüncelerini açıkladı. Ne var ki BDP kanadı bu açıklamaya sahip çıkmayarak “kendi kişisel görüşüdür” dedi. Hatta “herkes kendi işine baksın” diyerek de üstü kapalı bir “tehdit” ile Zana’nın açıklamasını boşa çıkarmayı denedi.
Başbakan Erdoğan’ın Kürt meselesini PKK’dan bağımsız şekilde çözmek üzere kararlılığını ortaya koyarak okullarda Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulmasını hayata geçirdi.  Bu noktayı kamuoyu serinkanlı bir şekilde karşıladı ne var ki içimizden bir kesim de “bölündük, parçalandık” paranoyasını dillendirse de konunun asıl muhatabı olan Kürtler ve onun siyasi temsilcisi olduğunu her fırsatta açıklayan BDP bunu yeterli bir hamle olarak görmedi. Daha düne kadar “ana dilde eğitim” diyerek ortalığı velveleye veren BDP’nin bu tutumu anlaşılabilir bir şey değildir.
Kamuoyu bu atmosferde olumlu bir havaya girmişken yeniden barış ümidi yeşermişken PKK yeni bir saldırı ile barış ümidine dinamit koymakla kalmadı onlarca eve ateş düştü.
Memleketin her yerinde yine ağıtlar yükseldi. Al bayrağa sarılı tabutlarda gençliğinin baharında fidan gibi delikanlılarımızın cenazeleri ile içimiz bir kez daha yandı.
Her zaman söylediğimiz “kardeş kavgası” sözünün anlamını yitirmeye başladığı bir zamanda Kürt Siyasi hareketi içinde önemli bir yere sahip olan Sırrı Sakık’ın yeğeninin de Şehit olduğunu görünce Sakık’ın ifadesiyle “işte kardeş kavgası tam da bu” demesi hafızlarımıza kazındı.
Şimdiye kadar en ufak bir şekilde dahi olsun PKK’ya silah bırakın çağrısı yapmayan BDP tarihinde ilk defa “Allah’ını seven bu ateşe bir damla su döksün” diyerek barış yolunda adım atılması için artık ne yapılacaksa yapalım demeye başladı.
Suriye ile devam eden gerilim soyut olmaktan çıkarak somut bir hal almaya başladı. İçeride ve dışarıda savaş “tamtamları” çalan güruhun eli güçlendi. Suriye’nin uluslar arası sularda keşif rutin keşif uçuşunu icra eden silahsız bir savaş uçağını düşürmesi uluslar arası kamuoyunda büyük bir yankı oluşturdu.
Gerek Genelkurmay Başkanlığının açıklaması gerekse Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamalarından çıkarabildiğimiz hava sahası ihlalleri her zaman yaşanmakta.  Bu durumda ateş edilmeden başka önlemlerle bu durumun atlatıldığını biliyoruz.
Suriye’de konuşlu bulunan Rus bakım ikmal üssünün son zamanlarda modernize edilerek faaliyetini artırdığını biliyoruz. Bu durumda da aklımıza çeşitli sorular takılmadan edemiyoruz.  Acaba Rusya tarafı üste yaptıkları değişikliği görmek üzere üzerimizde bir “test” mi gerçekleştirdi.
Rusya’nın ve İran’ın Kürecikte konuşlanan NATO Radar Üssünden rahatsız olduğu hepimizin malumu… Başbakan Erdoğan’ın bu durumumda serinkanlı davranarak “yangına körükle gitmeden” bir devlet adamına yakışır bir şekilde olayı değerlendirmesi takdire şayan bir gelişmedir.
Vuku bulan hadisenin üzerinden hemen Kuvvet komutanlarıyla yaptığı istişare ve durum değerlendirmesinin üzerinden uluslar arası arenada da yapılması gereken NATO ve Bölge ülkelerinin dış işlerine bilgi vermesi ve akabinde bu durumun bir hükümet meselesi olmayıp,  Ulusal bir mesele olduğundan bütün parti liderleri ile görüşme talep etmesi meselenin çok ciddi ve titizlikle yürütülmekte olduğunun işaretidir…
Öteden beri Suriye ile ilişkilerini bildiğimiz İran’ın bu durumda sessiz kalmayarak her iki tarafa da “soğukkanlı olun” çağrısı yapması ve “bölgede istikrar ve huzurunun korunmasını için sorunun diyalog ve hoşgörü çerçevesinde ele alınması” mesajlarını iletmesi de önemli bir ayrıntı olarak kayda değer görülmektedir.
Olayın üzerinden birkaç gün geçmesine rağmen henüz Rusya’nın bu konuda bir açıklama yapmamış olması da bir başka soru işareti olarak karşımızda duruyor.
Geçtiğimiz günlerde Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Güney Avrupa'ya doğalgaz taşıyacak Güney Akım boru hattının, Karadeniz'deki münhasır ekonomik bölgesinden geçmesine izin verdiği için Türkiye'ye teşekkür etti.
Rusya’nın Suriye politikasında söz sahibi olduğu ve bölgede üssü de bulunduğu için vereceği mesajların bölgenin geleceği adına önemi tartışılmaz bir gerçektir.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Rusya ile yaptığı teması üzerine Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Ahmet Davutoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüştüğü, Suriye açıklarında düşen Türk uçağı ve Suriye krizi ile ilgili müzakerelerde bulunduğu belirtildi.”
Rusya’nın devlet televizyonu Vesti ise Türk uçağının Suriye hava kuvvetleri tarafından düşürülmesi olayının sadece iki ülke arasında tansiyonun yükselmesine neden olmayacağını tüm bölgeyi etkileyebilecek sonuçları olabileceğini belirtti.
Suriye ise bu gelişmelerden oldukça rahatsız olduğunu açık açık söylemektedir. Öyle anlaşılıyor ki Suriye hükümeti planlı olarak bu olayı gerçekleştirmedi. Suriye’den yapılan açıklamada "Türk uçağı olduğunu bilmiyorduk, Türkiye düşman değil. Düşürülen uçak askeri keşif amaçlıydı. Suriye Türkiye'nin düşmanı değil, iki ülke arasında şiddetli görüş ayrılığı vardır. Suriye'nin düşmanları bellidir." İfadelerinde yer verildi.
Gelişen bu olaylar ışığında hem hükümetin hem de kamuoyunun olaylara serinkanlı bir tutumla yaklaşması ve şiddeti körükleyici mesajlar vermekten kaçınılmalıdır. Savaşın ne bize ne de Suriye’ye bir faydası olmayacaktır. Sadece olası bir savaşın kime yarayacağı herkesin malumudur.
Olası bir Savaşta kuşkusuz tek kazançlı olacak olan uluslar arası silah şirketleri ve elbette en başta da İsrail olacaktır. İsrail’in bölgenin “Şii Bloğu” olan İran, Suriye ve Lübnan ekseninde yaratacağı bir çatlakla bölgedeki hareket kabiliyetini artıracaktır.
İsrail’in bu emelini gerçekleştirmek için Türkiye’yi savaşa çekmek için her yolu düşünebileceği gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Twitter üzerinden başta “Medya maymunu” Erol Köse olmak üzere onun avenesi durumundaki bazı şaklabanlar savaş çığırtkanlığı yapmaya başladı. İki gündür bazı sözde sanatçıların da katıldığı savaş isteyen gurubun en başında da Nihat Doğan ve Atilla taş bulunmaktadır.
Bir vatandaş olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine çağrıda bulunmak istiyorum. Olası bir savaşta yukarıda adını zikrettiğim zevatı öncelikle ve ivedilikle derhal silâhaltına alarak Suriye cephesine sürmenizi ve sonrasında isterseniz diğer gözü kara “Türk gençlerini”  silâhaltına almanızı diliyor ve bekliyorum(!)
 Bakalım bakalım klavye delikanlılığı ile “Vatan kurtaran Şaban” olunabiliyor mu?
Savaşsız, kansız, barış içerisinde bir ülkede kardeşçe yaşamak dileğiyle kalın sağlıcakla…

Not: Kayıp pilotların inşallah sağ salim bulunacağını Ümit ederek memleketlimiz Ertan ailesine ve Yozgatlı Aksoy ailelerine geçmiş olsun dileklerimizle Allahtan sabırlar diliyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder