15 Mayıs 2012 Salı

Haftanın gündemine kısa bir bakış

Sevgili dostlar,

İçinde bulunduğumuz ay çok yoğun tempolu ve tabiri caizse dolu, dolu geçiyor. İlimizde biri birinden kıymetli iki fuarı geride bıraktık.
İlki kitap fuarı idi. Bildiğiniz gibi her yıl “Dini Yayınlar Fuarı” adı altında düzenlediğimiz ve ilimiz kitapevlerinin katılımıyla gerçekleşen fuardı. Biz her ne kadar fuar diyorsak ta gerçek anlamada bir fuar değildi elbette.
Sağ olsun Sayın Valimiz güzel bir uygulamayı hayata geçirdi. Umarız bu uygulamayı geleceğe taşımayı başarırız, başarmalıyız da. Malatya kendisine yakışır bir şekilde bu olaya organize oldu ve teveccüh gösterdi. Çevre il ve ilçelerden de geniş katılım olduğunu gördük ve gözlemledik.
250 civarında yayın evi ve 100 kadar yazar ilimize geldi. Bu firmalar İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde gördüğü ilgi ve alakayı Malatya’da da gördü. Belki beklediklerinden fazla bir ilgiyle de karşılaştılar. Önümüzdeki yıl eminim ki daha fazla yayınevi katılmak için yer ayıracaktır.
Bugün Kitap Fuarı denince akla sadece TÜYAP gelmektedir. Malatya’mızda fuarcılık kültür hayli eski ve köklü. Neden bizde Malatya olarak alternatif bir fuarcılık geleneği yerleştirmeyelim. İlimizin tanıtımı için bundan daha güzel bir şey olabilir mi. Belki çeşitlilikte yapılabilir. Bu anlamda Malatya Belediyesi Fuarcılık müdürlüğüne teşekkür ederim. Birde öneride bulunmak istiyorum. Kısır çekişmeleri bıraksak ta daha bir profesyonelce “Arguvan Türkü Festivali’ni”  şanına yakışır bir düzenleme ile Ulusal hale getirebilsek, tabi diğerlerini de…
Yapı ve Dekorasyon Fuarımız stantlar oldukça zengindi. Katılımcı firmalar umarız güzel işler yapmışlardır. Bu yıl ilk defa Kuzey Irak’tan “Türkmen İşadamları” ilimize geldi ve çeşitli temaslarda bulundular. Dileriz bu fuarlarımızda devam eder ve sınır aşırı ticarete de vesile oluruz.
*
Bu hafta içinde kutladığımız Engelliler Haftası nedeniyle de çeşitli etkinliklere şahit olduk. Engellilerin sorunları bir hafta ile elbette sınırlandırılamaz ama hiç değilse basında ve kamuoyunda daha fazla haber olması ile dikkatlerin bu yöne çekilmesinde oldukça faydalı oluyor.
Belediye Başkanımız geçenlerde engelli vatandaşlara ve ailelerine bir yemek verdi. Çeşitli dernekler bir araya geldi. Engelli aileler tanıştı kaynaştı ancak. Çok güzel bir katılım olmuştu. Belediye Başkanımızın yanı sıra Vali yardımsı, Cumhuriyet Başsavcısı ve Aile ve Sosyal hizmetler il Müdürümüzde o toplantıdaydı.
Bir engelli derneği ve üyelerinin protestoları basına yansıdı. Yapılan protesto haklıydı-haksızdı tartışılır ama ben kişisel olarak doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Arkadaşlarımızın haklı talepleri elbette vardır bu ayrı bir konu. O gün orada verilen yemeğe bütün engelli dernekleri çağırılmıştı. Dernekler değil derneklerden hiç birine üye olmayan engellilere de açıktı. Yani kimse dışlanmamıştı, bu anlamda “ayrımcılık” yapıldığını söylemek haksızlık olur…
Eksik gördüklerimi söylemeden önce diğer güzel bir uygulamadan daha bahsetmek istiyorum.
SODES destekli “Oynamak benim de Hakkım” Projesi kapsamında engelli yavrularımızın faydalanacağı bir parkın açılışına şahit olduk. İlimizde bu bir ilkti, belki civar illerimizde de örneğine az rastlanır bir projeydi. Bu projede emeği geçenlere teşekkür etmek isterim.
*
Belediyemizin bildiğiniz gibi gezici bir sinema, tiyatro hizmeti var “Seyyah Sinema”. Bu gezici aracımızla İl merkezimize uzak olan köy ve beldelerimizin çocukları belki ilk defa olarak sinema ve ya tiyatroyu görecekler. İlimizde henüz nerelere gidildiğini bilmiyoruz. Gidiliyorsa da haberimiz olmuyor ancak; geçtiğimiz günlerde komşu ilimiz Adıyaman’a ve K.Maraş’a gittiğinden haberimiz var. Ayrıca Belediyemizin Esenlik şirketi de o aracımıza eşlik ederek çocuklara diş macunu fırça gibi küçük ama değerli ve anlamlı hediyeler götürdüler.
Buraya kadar tamam, anlaşılır ancak; dinimizde sadaka vermenin, zekât vermenin de şartları ve bir adabı var. Dinimizde kişi önce kendisinden ve ailesinden, sonra komşusundan sorumludur. Kısaca kapı komşun aç biilaç iken sen kalkıp ta başka mahalleyi geçtik sınır aşırı güya “sosyal sorumluluk”,  adı altında ya da “kılıfıyla” kamuya ait olanı kamuya seferber etmeden başka ile ilçeye gitmeyi garipsediğimi belirtmek isterim.
Neden Pütürge’de okulumuz öğrencimiz yok mu? Kuluncak ilçemizin ve köylerinde kalanların günahı bu ilin sınırlarında yaşıyor olması mı? Belediyemizin kültürel etkinliklerinden faydalanması için Adıyaman’a mı bağlanmamız gerekiyor. Esenlik şirketimizin müdürü Sayın Hulusi Poyraz yakın köylüm, Ayvalı beldesinden. Sorarım şimdi Hulusi beye Ayvalı, Kaynarca, Tosunbükü, Temüklü, Kömüklü, Kızılhisar, Selimli, Sultanlı, İlisuluk, Sofular, Alvar, Bicir, Başören, Çayköy size çok mu uzak. Seyyah seyyar aracınız buralara ne zaman gitti…
Büyükşehir olacağız, büyükşehir sınırları Adıyaman ve K.Maraş oldu da biz mi bilmiyoruz. Allah aşkına söyler misiniz bunun mantığını. Ben Kuluncak’taki öğrencilerimize gönüllü kuruluşlardan “Genç kalemler” gibi bağışlar yapıldıkça bile içim sızlıyor. Belediyemiz bırakalım birkaç ayda bir gitmeyi senede bir gün olsun o köylere gidipde vatandaşın derdini dinliyor mu?
Daha fazla uzatmanın gereği yok. Sanırım söylemek istediğim anlaşılmıştır. Gönül ister ki dört başı mamur olalım, Adıyaman’dan da daha ilerilere gidip hizmet edelim ancak bunun mümkünü yoktur, geçelim gereği de yoktur. Siz bulunduğunuz ilin kaynaklarını aynı ile harcamak durumundasınız. Kamu malı diyorsak kamunun yararını gözetmek durumundasınız…
*
Laf lafı açarsa konu da dert de bitmez, kısa keseceğim. Ama önce birkaç noktaya daha değinmek isterim.
İçinde bulunduğumuz hafta Engelliler Haftası idi. Belediyemizin yaptığı hizmetlerin dışında diğer kurumlarımız maalesef “kör, sağır, dilsiz” …
Hiçbir okulumuz, İl müdürlüklerimiz ve diğer kurumların neredeyse tamamında halen her hangi bir çalışma yapılmış değil. Nedenini bende bilmiyorum. Mevcut yasanın yaptırımı olmadığından mıdır nedendir bilemiyorum.
Bir veli olarak okula gidip öğrencimizin hakkında istişarede bulunamıyoruz. Okul aile birliği toplantılarına katılamıyoruz. Okullara engellilerin de faydalanacağı şekilde rampalar yapılması çok mu külfetli Allah aşkına.
Geçen yaz Kız Meslek Lisesi Müdiresi hanıma sormuştum. Ne zaman yapacaksınız ya da yapmayı düşünüyor musunuz diye. Aldığım cevap:”ödeneğimiz yok”, cidden aynen böyle buyurdular müdire hanımefendi. Oysa iki amelenin bir günde yapabileceği 300 bilemediniz 500 liraya bile yapılabilecek bir miktar.
Seksen yüz tuğla, iki torba çimento, üç-beş el arabası kum o kadar. Kaldı ki siz yapmaya teşebbüs etseniz biliyorum ki esnaflarımızın bir çoğu bu işe “sponsor” olur yardımcı olurlar. Hani bir deyim var; “çobanın gönlü olursa, tekeden köremez yapar”.
Köremez’in ne olduğunu bilmeye bilirsiniz, Tekenin sağılmayacağını da. Köremez taze sütten yapılır. Bir çobana dağda rastlar misafir olursanız size hemen bir keçi sağar. Taze sütü cam kavanoza koyup kaynak pınarın gözüne iliştirip demlendirir. Soğuk suyun içinde bekledikten sonra, kaymak mı dersiniz, yoğurt mu, tadına doyum olmaz bir çoban armağanı menü görmüş olursunuz…
*
Sevgili dostlar,
İçinde bulunduğumuz hafta Engelliler Haftası idi dedik, tüm engelli kardeşlerime engelsiz bir yaşam dileyerek haftalarını kutlarım.
Sevgili Ebe ve Hemşirelerimizin haftasını da, Eczacılar haftasını bu vesile ile kutlarım…
Değerleri annelerimizin ellerinden öperek “Anneler günü nü” kutlarım. Önümüzdeki günlerde Kütüphane haftası ve 19 Mayıs hakkında ahkam keseceğim, o zamana kadar sağlıcakla kalınız…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder